Dr. Zeynep STEFAN
İnsha Ventures Risk Yönetimi,
Uyum, Sürdürülebilirlik Direktörü
Reasürans devi Munich Re ile özdeşleşen bu söz (Not if! But How? - Olup olmayacağı değil, nasıl olacağı önemli.) bence bütün sigortacılık sektörünün özeti ve aynı zamanda sektörün sınırsızlığının da bir göstergesi. Bu temel kural çerçevesinde bütün risklerimizi teminat altına alabilir, iş planlarımızdaki beklenmedik durumları olabildiği kadar beklenebilir hale getirerek yolumuzda sağlam adımlarla ilerleyebiliriz.
Türkiye’de sigorta sektörü ile ilk tanıştığım 2006 yılında finansal yapı içerisindeki, ne yazık ki küçük payına atıfta bulunarak sigortacılığın geleceğin mesleği olacağından ve deyim yerindeyse ‘patlayacağından’ bahsedilirdi. 2022’de sigorta sektörünün finansal sistem içerisindeki payının yine ufak olduğunu kabul etmekle birlikte, gelişmesinin ve halen barındırdığı potansiyelin göz kamaştırıcı olduğunu düşünmekteyim. İşte tam bu anda karşıma yine yukarıdaki soru geliyor: Biliyoruz ki sigortacılık çok önemli, biliyoruz ki genel finansal yapı içerisindeki rolü çok kritik, biliyoruz ki finansal derinleşme için ön şartlardan bir tanesi, biliyoruz ki sigorta sektörünün payı arttıkça fon birikimi artıyor ve ülkenin iktisadi yapısı genel olarak dalgalanmalara karşı daha dayanıklı hale geliyor. Ancak neden bu sektör hak ettiği boyuta ulaşamıyor ve bu nasıl oldurulabilir?
★★ ★
Bu sorulara belki yaklaşık bir cevap bulurum diye okuduğum, Şubat 2022’de önemli bir danışmanlık şirketi tarafından hazırlanmış küresel sigortacılık değerlendirme raporu aradığım şeyi vermedi. 2022 yılında üstelik küresel anlamda da, halen yatırımcılar için sigorta sektörünün nasıl cazip hale getirilebileceği, sigortacılık bilincinin toplum içerisinde nasıl yaygınlaştırılabileceği, hangi risklere karşı hangi politikalarla ilerleneceği gibi sorularla muhatap olmak bana iki şeyi düşündürdü: Ya 2006 yılında sorduğumuz sorular yer aldığı döneme göre oldukça fütüristik kalan sorulardı, zira 2022 yılında da aynı soruları sormaya devam ediyoruz; ya da 2006 yılında sorduğumuz sorulardan sonra geçen 17 yılda kayda değer bir gelişme sağlayamadığımız için sorularımız da dolayısıyla değişemedi. En azından ikinci sorunun kantitatif veriler ışığında doğru olmadığını biliyoruz. 2006 yılından beri hem teknolojinin gelişimi hem de artan sigortalı olma bilincinin de etkisiyle üretilen prim bedeli nominal değeri ile 8 kat artış gösterdi. Hayat dışı şirketlerin öz kaynakları 2,5 kat artarken, hayat branşında bu artış 5,7 kat! Sigorta sektörünün bütün finansal piyasa içerisinde payı %5,02’ye ulaşırken GSYIH (gayrisafi yurtiçi hasıla) içerisindeki katkısı %1,58’e yükseldi. (Veriler 2006-2021 karşılaştırması olup TSB’den elde edilmiştir.) Bununla birlikte 2006 yılından beri kaydettiğimiz ilerleme ile teknoloji artık sigorta değer zincirinin daha da içerisinde ve gerçek anlamda fon birikiminden bahsedebiliyoruz. Bunlar güçlü yanlarımız. Dolayısıyla Türk Sigortacılığı da fon birikiminin önemi, sigortalanma bilincinin başta yeni nesil olmak üzere tüketiciler nezdinde daha çok yerleştirilmesi gerektiği ve özellikle risk-fiyat ilişkisinin hangi çerçeve içerisinde kurgulanabileceği konularında hem fikir.
★★ ★
Peki eksik nedir?
Yukarıda değindiğimiz ilerlemeler yatırımcıların sigorta sektörüne yaptığı yatırımların karşılığını aldıkları anlamına geliyor mu, yani sermayeyi kullanma maliyetleri elde ettikleri kazançtan ve yarattıkları değerden düşük mü? Yine rapora göre küresel ölçekte sigortacıların yarısı sermayelerinin kullanma maliyetini karşılayamıyor yani başa baş noktalarına yetişemiyorlar. Diğer yarısının da faaliyetlerinden elde ettikleri kar maliyetlerinin altında. Yani iki taraf için de finansal dalgalanmalar birbirini izliyor ve sürdürülebilirliğin birincil sağlayıcısı olması gereken sigorta sektörü kendi söküğünü dikemeyerek sürdürülebilir iş planları ortaya koyamıyor. (Raporda bu durum ‘value-destroying industry’ olarak belirtiliyordu, yani değer yok eden sektör!) Sektör genelinde gelişme var ancak bu gelişme ihtiyacımız olan türden bir gelişme mi? Finansal sektörün kalbi olarak adlandırdığım ve varlığını bankacılıktan daha önemli bulduğum sigortacılığın değer yok eden sektör olarak adlandırılması ne kadar acı! Peki bu nasıl düzeltilebilir? İşte tam bu noktada doktoramda üzerinde bolca çalıştığım finansal derinleşme kavramına ulaşıyoruz. Bütün bu verilerin bana düşündürttüğü sigorta sektörünün nitel büyümesinin (kantitatif ) artık nicel büyümeye (kalitatif ) evrilmesi gerektiği. İnsan parmak izi kadar farklı ve birbirine benzemez risk demetine sahip müşterilere özelleştirilemeyen ve kişisel bazda dönüştürülemeyen sigortacılık ürünleri sunduğumuzda Henry Ford’un şu sözüne ulaşıyoruz: ‘Siyah olmak kaydıyla istediğiniz rengi seçebilirsiniz’. 2022 yılında arabamız için gülerek reddedeceğimiz bu değer önerisini sigorta sektörü olarak müşterilerimize halen söylememiz ise belki de en baştan başlamamız gerektiğinin bir göstergesi.