Nostalji

Osman Ata ATAÇ İŞLETMECİLİK SOHBETLERİ

Gazetenizde 19 Ocak 2011 tarihinde yazmaya başlamışım. Bu yazı on-üç Ekim 2021 tarihinde yayınlanacak. Maşallah on seneyi geçmişiz. Ben yazmaya başlamadan on sene önce de on sene sonrasında da yani bildim bileli Türkiye’de bir ekonomik kriz tartışması vardı. Varlığı ve ne kadar süreceği konusunda bilen, bilmeyen, anlayan, anlamayan, umursayan, umursamayan herkes ahkam keser. Bermutat kimi “kriz var” derken özellikle iktidarda olanlar ve yandaşları ise “kriz miriz yok” diyorlardı. Günümüzde de durum farklı değil. Bugün vardır yoktur tartışması yapmaya niyetim yok. Bu tartışmanın bir alemi de yok. Bugün eskiden söylenen bazı sözlerin üzerinden bir gideceğim. Söz gelimi, bakın bundan on sene önce global düzeyde olup bitecekler hakkında ne gibi tahminlerde bulunulmuş:

Yazar demiş ki “Ekonomik krizin etkisi azalarak da olsa 2020'lere kadar tüm sektörleri olumsuz etkileyecek”. Yani, yazar bu krizin on senede bitmeyeceğini iddia etmiş. Dediği gibi de oldu ki o bunları yazarken daha ortada COVID salgını ve onun tetiklediği ekonomik perakende, turizm ve ulaşım sektörleri krizleri falan yoktu. Yazar kehanetlerine devam etmiş ve diyor ki: “Enflasyon ve likit darlığı arasında sıkışan kalkınmakta olan ülkelerde birçok sektörü peşinden çeken inşaat ve konut sektörü yer yer çökecek, yer yer buhranlarla karşılaşacak. Bunun sonucu büyük çapta ekonomik sıkıntılarla karşılaşan ve büyüme sorunu nedeniyle işsizlik problemleri ciddileşen kalkınmakta olan ülkeler, demokratikleşme çabalarından ödünler verecekler ve özellikle nüfusları genç olan ülkelerde sosyal problemler artacak.”

Aynı yazar kehanetlerine devam etmiş: “Bazıları bunu (ekonomik krizi) ulusal ve uluslararası mali sektörün gereksindiği reformların yapılmaması sonucu olarak gördüğünden bankaların üzerindeki baskılar devam edecek ve global bir mali kaynak, özellikle bir likit krizi doğacak. Aynı nedenden nakit paraya güven artacak, bu durum bankacılık sektörüne gerekli kaynak yaratmasına rağmen kaynağı aktaracak yer bulamayan sektör, borçlanmayı hızlandırmak için tedbirler alacak. Bu borçlanma piyasaları rahatlatmak ve canlandırmak konularında kısa dönemde etkili gözükmesine karşın orta ve uzun dönemde daha ciddi sorunlara yol açacak.”

Yazar devam etmiş “Yatırımlar, ticaret hacmi ve emtia fiyatları ya düşecek ya da durağan kalacak. Kalkınmakta olan ülkelere akan dış yatırım miktarı giderek azalacak, üretime yönelik dış yatırımın yerini kısa dönem, spekülatif mali yatırımlar alacak; bu ise net kaynak transferini hızlandıracak. Bu durum ihraç ettikleri değeri yerine koyamayan ülkelerde ekonomik ve sosyal sıkıntılara yol açarken, bunun siyasi sonuçları da görülecek. Bu ülkelerde sivil toplum örgütleri özellikle adaletsiz gelir dağılımı ve fakirlikle mücadele amaçlarıyla sayıca artmanın yanı sıra daha etkin olmaya çalışacaklar. Ancak, başarılı olamayacaklar. Bu toplumsal sorunlara yol açarken ücretler düşecek, tüketicilerin ürün ve marka seçenekleri azalacak, fiyatlar artacak. Bunun sonucu hükümetlerin ekonomik sıkıntılarla baş edeceklerine dair kamu güveni yok olacak bunun sonucu sosyal ve siyasi patlamalar görülecek.”

Yazarın başka kehanetleri de var. Diyor ki “Bazıları yaşanan krizin mali değil yapısal olduğunu ileri sürecekler ve özellikle ulusal ekonomilerde kemer sıkma politikaları, ikili anlaşmalar, bölgesel iş-birlikleri ve korumacı düzenlemeler gündeme gelecek. Özellikle ekonomileri zayıf ülkeler bölgesellik ve korumacılık yolu ile kendilerini korumaya çalışırlarken, ekonomileri güçlü ülkeler kalkınmakta olan ülkeleri destekleme politikalarından vazgeçecekler.”

Aynı yazar bir başka konuda da kehanette bulunmuş: “Su sıkıntısı ve global ısınma sonucu ortaya çıkan iklim değişiklikleri gıda üretimini olumsuz etkileyecek. Bunun sonucu gıda fiyatları ya artacak ya da yukarı aşağı ciddi dalgalanmalara uğrayacak, gıda ihracatına kısıtlamalar gelecek, bazı ülkelerde açlık ciddi boyutlara ulaşacak. Aynı nedenlerden gıda ve enerji ulusal ve bölgesel politikaların temelini oluşturacak. Devletlerin bu konulardaki müdahaleleri artarak devam edecek. Temel kaynak kıtlıkları ciddi uluslararası sorunlar yaratacak. Enerji kaynakları sıkıntılarına ve kimin nerede ne araştırabileceğine ilişkin uluslararası sürtüşmelere su kavgaları eklenecek. Küçük ülkeler arasındaki ufak tefek çatışmalara süper güçler fiilen katılmayacaklar ama taraf tutacaklar. Kalkınmış ülkeler, bu çatışmalar kendi menfaatlerine dokunmadığı sürece müdahale etmeyecekler.”

Yazar devam etmiş: “Ulusal ve bölgesel politikalar birçok ülkede korumacı hüviyete bürünecek. Korumacılık ham madde ihraç eden ülkelerin bir yerde işine gelecek. Ham maddelere sahip ülkeler de bundan bir dereceye kadar memnun olacaklar. İkili ve bölgesel anlaşmalara imza atan ülkeler Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) liberallik ve eşit muamele kurallarını ihlal ettikleri için takibata uğrayacaklarından DTÖ'de çatlamalar olacak. Bu anlaşmalar tedarik zincirlerini hem coğrafi açıdan hem de geriye entegrasyon nedeniyle işletmecilik açılarından kısaltacak.”

Kehanetlerin devamı var: “Kalkınmalarını dış yatırıma bağlayan ülkeler borçlanmanın giderek artan baskısından dolayı bu politikalarını değiştirmeye çalışacaklar. Bu durum, şirketlerin hem yerel hem de uluslararası operasyonlarını zorlaştıracak. Kalkınmakta olan ülkelerin ihracat gelirleri azalacak. Bundan daha da önemlisi, bu ülkelerin ihracattan edindikleri net gelirleri giderek düşecek ve ihracat bir net kaynak transferi mekanizmasına dönecek. En çok zarar görenler zaruri olmayan ürünlerin ihracatıyla geçinen ülkeler olacak. Özellikle tek emtia ihracatıyla geçinen veya yerel ve bölgesel pazarların tüketemeyeceği miktarlarda üretim yapan sanayi ürünleri ihracatçıları en başta zarar görecekler.”

Bu arada yazar bir de “Uluslararası ticaretin olumsuz etkilenmediği veya daha az etkilendiği alanlarda devlet tarafından kontrol altında tutulan büyük ve çok-uluslu şirketler öne çıkacaklar. Bu yolsuzluk ve örgütlü suçların devletle özdeşleşmesine yol açacak” diyerek konuyu kapatmış.

Bunlar yazarın global ekonomik durum hakkındaki tahminleri. Son yıllarda yazarın kehanetlerinin kaçı son yılarda Türkiye özelinde gerçekleşti siz de bir düşünün. Benim gözlemim söylenenlerin çoğunluğunun doğru çıktığı yönünde. Tekrar hatırlatayım yazar bu kehanetleri yaparken ortada bir COVİD krizi falan yoktu. Salgın hastalık nedeniyle ve tabir-i amiyane ile durum şahtı şahbaz oldu.  

Yazar global kehanetlerine ilaveten Türkiye özelinde de bir gözlemde bulunuyor. Bunu New York Times gazetesinde 2 Ocak 2019 tarihinde Carlotta Gall imzasıyla çıkan bir haberden[1] almış. “Habere göre 2017 yılında yurt dışına göçen Türklerin sayısı 250 bini aşmış. Bu 2016 yılında 178 bin olan göçmen sayısının %42 üstündeymiş. İki sene içinde yarım milyona yaklaşan Türk’ün yurt dışına göçmesi dikkat çekmeyecek gibi değil. Benim de bir gözlemim var. Yakın dostlarımdan iş sahibi Musevi Türklerin İspanya ve Portekiz’e, sahib-i servet olanlardan Kanada’dan Malta’ya uzanan bir coğrafyada başka ülkelerin vatandaşlıklarına geçen bir sürü insan var. Göçenlerin profillerine bakarsanız ülkemizin önemli bir beyin ve servet göçü sorunu olduğunu göreceksiniz. Türkiye’nin zenginlerinin %12’sini oluşturan 12,000’i aşkın Türk milyonerin aynı yıllarda sermayelerini ülke dışına çıkardıkları söyleniyor” demiş. Bunlar bildiklerimiz. Ülkeden çıkan servetin haberimiz olmayan miktarlarından ‘Pandora’ gibi olaylar dolayısıyla haberdar oluyoruz.

Bu yazar yukarıda özetlediğim kötümser tahminlerde bulunduğu yazılarını Ekim-Kasım 2012 aralığında yazmış. Öyle anlaşılıyor ki yazılarını birileri okumuş ve fikir birliği etmiş ki yarım milyon insan paracıklarını alıp yurt dışına çıkmış.

Şimdi aynı yazarın bundan sonraki on sene içinde olabilecekler, özellikle Türkiye’de olabilecek gelişmelere, değinen yazılarını bekliyorum. Bakalım bu kez ne gibi kehanetlerde bulunacak? Ancak yazarın böyle bir eğilimi olmadığını öğrendim. “Ben ekonomist değilim. Haddimi bilerek bu konuları iktisatçı dostlara bırakmak isterim” diyor. Nereden mi biliyorum? Yukarıda bahsedilen yazıları[2] ben yazdım da ondan. Yukarıdaki kehanetler ‘çok Kötümser’ başlıklı yazıdan. Üşenmezseniz diğerlerini de okuyun. Onun için yazı başlığı nostalji.

Sağlıcakla kalın

Kaynaklar:

[1] Carlotta Gall, New York Times, 01-02-2019, Spurning Erdogan’s Vision, Turks Leave in Droves, Draining Money and Talent

[2] Osman Ata Ataç, Dünya Gazetesi, İşletmecilik Sohbetleri, 17 Ekim 2012 Çok İyimser Senaryo, 24 Ekim 2012 Daha Az İyimser, 31 Ekim 2012 Kötümser, 7 Kasım 2012 Çok Kötümser.

Tüm yazılarını göster