Son iki hafta bu köşede yer alan yazıların başlıkları temelde bir şeylerin değişiyor olabileceğine dair düşüncelerin yansımasıydı. Bu durumu farklı şekillerde ifade etmek de mümkün; normalleşmek, sadeleşmek, anlaşılabilir olmak, öngörülebilirlik artışı. Hepsi kendi içerisinde farklı anlamlara sahip. Hepsinin toplamı ise kredibilite ve güven demek. Getirisi götürüsünden çok daha fazla olan şeyler bunlar. Net pozitif gelişmeler.
9 Kasım haftası başlangıcından bu yana yakın geçmişin tartışmalı kararlarının geri alındığı bir süreç izliyoruz. Piyasa işlemcilerinin ekonominin dümenindeki yeni isimlere açtıkları önden yüklemeli kredibilite şu aşamada karşılıksız kalmadı. PPK toplantısından sürpriz çıkmaması değerliydi ve fakat daha kıymetli olan sadeleşen metin ve kamuoyunu meşgul eden başlıkların resmiyet kazanarak kendilerine ifade imkanı bulmasıydı. Ne gibi? Mesela rezervler ve dolarizasyon.
Pandemi sürecinde global merkez bankalarının aldıkları kararlar her zamankinden daha kritik pozisyon üstlenirken, virüsün yarattığı tahribat ile mücadelede ilk safta doktorların yanında enteresan bir şekilde para politikasını belirleyenler yer aldı. Alınan kararlar ve hayata geçirilen aksiyonlar finansal sistemdeki yangının büyümesini ilk etapta engelledi, devamında ise kontrollü soğutma fazına geçişine imkan tanıdı. Türkiye’de ise biz sık sık BDDK ve gelen açıklamaları takip ettik. Kuşkusuz en önemli başlık ise Mayıs ayında hayata geçirilen Aktif Rasyo (AR) düzenlemesi oldu. Nette bankacılık sisteminin daha fazla kredi kullandırmasını teşvik etmek amacıyla dizayn edilen karar kendi formülasyonunda farklı yan unsurları da barındırıyordu. Menkul kıymet portföyü ve mevduatlara etkisi gibi.
Kasım ayı PPK’sı sonrasında ortaya çıkan resim AR düzenlemesinin yürürlükten kaldırılmasını zorunlu hale getirmişti. Genel konsensüs topyekun kaldırılmasından yana oluşurken, barındırdığı zorluklar nedeniyle kademeli geçişin de değerlendirilebileceğini ama bunun da belirli bir takvim halinde açıklanması durumunda iletişim açısından sorun teşkil etmeyeceğini belirten benim gibi yaklaşımlar da vardı. Geride kalan hafta içerisinde BDDK aldığı yeni bir karar ile AR düzenlemesini 31/12 itibarıyla kaldıracağını duyurdu. Pozitif anlamda sürpriz olan bu gelişme sadece hikayenin kredi bacağını ilgilendiren bir durumdan ibaret görülmemeli. Farklı etkileri de var.
Politika faizinin tek başına artırılması demek tüm faizlere yansımasının aynı şekilde olacağı anlamına gelmiyor. Parasal aktarım mekanizması denen olguyu etkileyen dışsal faktörler ne kadar az olursa borçlanma maliyetlerindeki artışın yansıması da boyut ve hız olarak daha kuvvetli gerçekleşiyor. Bu nedenle TCMB ile finansal sistem arasındaki geçiş aşamalarından birisi olan AR düzenlemesindeki iptal kararı yeniden artan frekansta ifadelerde kendisine yer bulan “fiyat istikrarı” vurgusu için de zeminin sağlamlaşmasına imkan tanıyor. Yani, düzenlemedeki formülasyon mevduat faizlerindeki yükselişi hem sınırlıyor hem de piyasa koşullarında oluşumunu sınırlıyordu. Şimdi bu durum ortadan kalkmış oldu.
Tüm bu gelişmelerin olması gereken doğal yansıması elbette değişen algının desteklediği şekilde Türk lirası ve cinsinden varlıklara olan ilginin artmasıdır. Haftalardır konuştuğumuz tek bir realite var ve maalesef tek taraflı çalışmaya devam ediyor. “Değişen retorik” şeklinde yorumladığım bu durumun yabancı yatırımcı nezdindeki yansıması yeniden buradaki varlıklara olan ilgi artışı şeklinde gerçekleşirken, yereller olarak tanımladığımız kesimde ise yol alacak ciddi bir mesafemiz olduğu kesin. TCMB’nin gecikmeli verileri gösteriyor ki 13 ve 20 Kasım haftaları toplamında yurtdışı yerleşiklerin hisse, DİBS, repo girişleri nette 1.5 milyar dolar seviyesine ulaşmış durumda. DİBS içerisindeki yabancı payı da yüzde 3’ten yaklaşık 1 puan artış gösterdi. Keza eurobond ihalesi, swap kanalıyla giriş, 2 yıl aradan sonra çıkılan ilk 10Y tahvil ihracı.
Tüm bunların özeti en az 5 milyar dolar fon girişinin gerçekleştiği, kurlarda 1 liraya yakın geri çekilme olduğu ortamda lokallerin dolarizasyon eğilimlerini sürdürmesi. Bu süreçte başarı sağlamamız için en az lokaller kadar düzenleyici kurumların inatçı davranması ve gidişatı kırmasına bağlı. Zorlu bir yol ve zaman aralığı bizi bekliyor. Yılmamamız ve dolarizasyonu yüzde 40’lı seviyelere yaklaştırmamız gerek. O vakit fiyat istikrarı için de alan kazanmış olacağız.