Kısa bir dinlenme molasının -bu fiyatlama koşullarında olabildiğince- ardından piyasalar üzerindeki dinamikleri konuşmaya kaldığımız yerden devam ediyoruz. En son bıraktığımız noktada, Fed’in eylül ayında gerçekleştirdiği son yılların en kötü iletişimi ile attığı 50p’lık faiz indirimini ve bu eksende gerçekleşen özellikle tahvil piyasası işlemlerindeki normalleşme ihtiyacından söz ediyorduk. Geçmiş gevşeme dönemlerini düşünerek piyasanın gerçekleştirdiği hızlı ve sert fiyatlamaların bir noktada rasyoneli arayış çabasına girmesi kaçınılmazdı. Nitekim böyle de oluyor. ABD’de yüzde 3,5-4 aralığının üst kısmına doğru normalize olmasını beklediğimiz uzun vadeli faizlere 2y vadelinin de eşlik etmesi, kısmen Amerikan doları talebinin de yeniden canlanmasına imkan tanıyor. Henüz burada Kasım ayındaki seçimleri ve volatilite riskini de konuşmadığımızı önemle belirtelim. Şu ana dek siyasi cepheden yansıyanlar, son yıllardaki en garip ve sessiz Amerikan seçim süreci içerisinde olduğumuzu göstermekle birlikte, bu, elbette ki hiçbir şekilde volatilite yaşanmayacağı anlamına gelmiyor. Özetle, dışarıdaki ABD kaynaklı görünüm, hızlı fiyatlanan Fed ve indirim beklentilerindeki kaçınılmaz normalleşmenin Kasım toplantısı için -50bp ihtimalini masadan kaldırması ve ibreyi -25bp’a çevirmesi, bunun da tarihi zirvelerdeki hisse senedi endekslerinin yanında, USD talebini desteklemesi şeklinde oluşuyor.
Bir süredir üzerine kafa yormadıklarımız listesi üyelerinden Çin’de de bazı gelişmeler var. Uzun yılların biriken ve bitmek bilmeyen konut sektörü problemleri artık yavaşlayan iç talep ile ekonomik resmin bütününü zorlamaya başladığından, kamu tarafından adım atılması da kaçınılmaz hale gelmişti. Yine son 2-3 yıldır hisse senedi piyasalarındaki yabancı yatırımcı çıkışı ve yüksek yerel yatırımcı sayısının yanında zayıf performansların getirdiği baskı, finans piyasalarının da desteklenmesini mecburi kıldı. Keza Eylül’ün son kısmından bu yana gözlenen hızlı yükselişin doğal bir yansıması olarak, yabancı yatırımcıların da getiri arayışının öne çıktığı böylesi dönemlerde ülkeyi yeniden radara almalarına kısmen alan açıyor. Bizim görüşümüz, sürece dair kalıcılığı konuşmak için henüz oldukça erken aşamalarda olduğumuz şeklinde. Hisse senetlerinin geri alınması için sağlanacak kaynak, kısa vadede yaratacağı pozitif algı ve ivme ile birlikte olumlu görünmekle birlikte, ekonomideki yapısal sorunların hızlı şekilde çözüme kavuşacağına dair kapsamlı bir paket görmediğimizi de belirtelim. Yine unutmadan, Çin'deki büyüme dönüşümünün ve sürecin sorunlu seyrettiğini de not düşelim. Buna paralel, iç talebin daha fazla desteklenmesi gerektiği aşikar. Henüz bu yönde kalıcı bir adım görmemiş olsak da. O nedenle, ABD seçimlerinin sonucunu ve izlenen politikalarda nasıl bir değişiklik olup olmayacağını anlamamız gerektiğini konuşurken, denklemin sonucunda Çin’i de mutlaka düşünmemiz gerekiyor. Birbirinden kopuk süreçler değil.
Yerel cepheye de kafa yormak gerek. Eylül PPK notunun ardından aralarında bizim de yer aldığımız bir kesimde “faiz indirimleri” için uygun zaman arayışı şüphesi oluşmuştu. Ancak, yine Eylül enflasyonunun çizdiği tablo, en azından fiyat istikrarı açısından koşulların tam anlamıyla şekillenmediğine işaret ediyor. Yıllık enflasyondaki geri çekilmenin yılın son diliminde devam edecek olması gerçeğinin yanında, trend enflasyonun seyrinde kayda değer kalıcı bir yavaşlama olmaması hem para politikası cephesini hem de finans piyasalarını etkiliyor. Hisse senetlerindeki yabancı çıkışının 17 Mayıs haftası sonrasında 3 milyar dolar rakamının üzerinde gerçekleşmesi, kar projeksiyonu oluşturmaktaki zorluk kapsamında kısmen açıklanabilir. Listeye, iç talepteki hız kesmeden etkilenen şirketleri ve finansalları da eklemek mümkün. Yine enflasyon muhasebesinin yarattığı yüksek belirsizlik ve anlaşılma sorunlarını da. Tüm bunlarla birlikte, yaklaşan ve çok kısa zaman içerisinde başlayacak olan 3Ç finansallarında da bilançolardaki zayıflama eğiliminin devam edecek olması -kimi sektör/şirketlerde 2Ç’den çok daha olumsuz tabloların karşımıza çıkma riski bulunuyor- önemli sorun teşkil eden başlıklardan. Ve elbette uzun yılların bitmek bilmeyen likidite probleminin giderek daha derin ve çözümü zor bir hal almasını da özellikle eklemek gerekiyor. Alternatif getirilerdeki yüksek seviyeler korunurken, devam eden yabancı çıkışı ile kuruyan likidite, endeks-sektör-şirket bazlı haddinden fazla ve hak edilmemiş sert hareketlere neden olabiliyor. Bu da resmin bütününde kısa vade açısından daha zayıf risk iştahı ve yüksek ihtiyatlı duruşu destekliyor.