“Nobel Ekonomi Ödülü...”

Emre ALKİN PAYLAŞMASAK OLMAZDI

Nobel Ekonomi Ödülü'nün sahipleri açıklandı. Daron Acemoğlu, Simon Johnson ve James A. Robinson’un Nobel Ödülüne layık görülen çalışmasının özeti şöyle yapılabilir:

Eğer iktidar gücünü elinde bulunduran elitler veya gruplar hatta kitleler, kaynakların kullanımı konusunda halkı isyan ettirmeyecek bir düzeni tesis edebilirse iyi ancak, bu konuda bir hoşnutsuzluk yaşanıyor ise elbette vatandaş isyan ediyor ve yöneticileri farklı yöne bakmaları için baskı altına alıyor, nihayetinde gücü elinde tutanlar karar yetkisini halka devretmekden başka çare olmadığını görüyorlar. Tarihsel dönüşüm zaten bu şekilde cereyan etmiş. Küçük krallıklardan ulus devletlere, monarşiden meşrutiyete ve oradan da demokrasiye geçiş bu şekilde olmuş. 

Ancak anlatılan bu sürecin kesintisiz veya sorunsuz devam ettiğini iddia etmek güç... Çünkü tarihte birçok kez halkın gücüyle ve oylarıyla iktidara gelenlerin, "onlara soracak bir sebep kalmadı ben onların adına en iyisini düşünürüm" diyerek, bu yaklaşımı meşru kılmaya çalışan kanuni düzenlemeler yapmaya ve bu çerçevede kurumlar yaratmaya başlaması sıklıkla görülmüş. Doğal olarak, refah ve kalkınma da sürekli kesintiye uğramış.

Çalışmadan çıkarılan anlama daha dikkatli bakarsak: Kaynakların paylaşımı ve ekonomik değere dönüşmesine karar vermek kritik bir karardır ve refahın dağıtılmasında bire bir rol oynar. Diğer taraftan söz konusu kaynakların ekonomik değere kimler tarafından dönüştürüleceğine karar vermek için bir başka kritik karardır. Siyasi elitlerin kendi iş elitlerini yarattığı yer burasıdır. Oluşan ekonomik değerden kimlerin faydalanacağına karar vermek yine ilk ikisi kadar önemli ve kritik.

Dolayısıyla sadece kaynakların kendisi değil, nasıl kullanıldığı ve ne amaçla kullanıldığı, söz konusu kaynaklardan doğrudan ya da dolaylı olarak kimlerin menfaat elde ettiği halkın refahının artırılmasında büyük önem taşıyor. Eğer bir ülkede en üst gelir seviyesindekiler haricinde toplam gelirden payını artıran başka bir katman yok ise, devleti ve milleti yönetmek üzere kurulmuş kurumların doğru çalışmadığı söylenebilir. Bu durum, onların kuruluş felsefesinde bir çarpıklık olduğunu gösterdiği gibi, kuruluş felsefesine uymayan şekilde kullanılmalarından da kaynaklanmış olabileceği ihtimalini ortaya koymakta. Her iki durumda da işlerin ters gittiği ise apaçık bir gerçek…

Elbette her ödül alan çalışma "mutlak doğru" olarak kabul edilemez. Ancak, müspet işler yapmak isteyenlere önemli bir rehber işlevi göreceğine inanıyorum. 

Tüm yazılarını göster