“Benim zamanım henüz gelmedi. Kimileri öldükten sonra doğar”. Bu sözler insanlık tarihin en nadide zihinlerinden Nietzsche’ye ait. Maalesef bu eşsiz deha 44 yaşından sonra yazamaz oldu ve erken yaşta hayata veda etti. Planladığı baş yapıtını veremeden akıl sağlığı belki de gördüklerine daha fazla dayanamayarak iflas etti. Onun 150 yıl önce yaptığı pek çok öngörü bugün gerçekleşmiş durumda. O bize üzülerek “son insan” şeklinde sesleniyordu. Son insan Hristiyanlık sonrası rahatlık dinene mensup kişiler. Son insanın konformizmi tercih edeceğini, acılardan kaçacağını, bedel ödemekten korkacağını, dolayısıyla değişimi başaramayarak krizlere gireceğini ve koca bir hiçliğe sürükleneceğini söylüyordu.
Sanılanın aksine Nietzsche felsefesi hayatı olumlar. O nihilist ya da kötümser değildir. Yaşama sevinci vardır. İnsanlığın tüm prangaları söküp atarak özgürleşmesini savunmuştur. Hayatta kötülüklerden ve acılardan kaçış mümkün değildir. Bizatihi acılar bizi kendimizin daha iyi versiyonuna dönüştürür. O’nun meşhur sözü “Beni öldürmeyen şey güçlendirir” bu düşünceyi vurgular. Acıların üstesinden gelerek üstinsan oluruz. Nietzsche insanları temel olarak üstinsan ve sürü insanı olarak ikiye ayırır. Üstinsan yaratıcıdır, yeteneklidir, sanatçıdır, üretecidir. Şikâyet etmez. Değiştirir. İlerler. Sürü insanı sıradandır, hınç doludur, sürekli kendisini acındırır. Üretmek ve ilerlemek yerine hınç psikolojisi ile karşı tarafı zayıflatarak sonuç almaya çalışır. Sürü insanı her zaman daha çok olduğu için birleştiklerinde kazanırlar. Sürü insanını Hristiyanlık yaratmıştır. Hatta Sokratik düşünce ve Platonun ideleri bu yolun alt yapısını ördüğü için Onları da topa tutar. Hristiyanlığın nefret güdüsüne dayandığın söyler. İnsan doğasına karşı bir nefret bu. İnsana bugünü yaşaması yerine yasaklar ile geleceği yaşamasını ve mutluluğu öte dünyaya ertelemesini salık verir. Hristiyanlığın üst insanın ilerleme ve üretme güdüsünü bastırması, kendimizden nefrete neden olur ve bu hayatı sıradanlaştırır. Çünkü Hristiyanlık temelde köle ahlakına dayanır. Köleler zayıftır ve hayatlarında bir anlama/güce kavuşmaları için dine ihtiyaçları vardır. Büyük anlatıları, vaatleri, öğretileri, mitleri ve bazı figürleri hayatlarından çıkartırsanız boşluğa düşerler. Çünkü güçleri kendilerinde değildir. Özgüven duyacakları ellerinde hiçbir şey yoktur. Tevazu, yoksulluk, uysallık gibi Hristiyan değerleri sürü insanlarını bir kalkan altına alır, ama tüm topluma ortak değer olarak dayatılırsa vasatın ötesine geçemeyiz. Hitler’in manipüle ettiği ve propagandasına alet ettiği şekilde Nietzsche toplumdaki zayıfları göz ardı edelim, hatta yaşam hakkı tanımayalım şeklinde bir ideada hiç bulunmamıştır. O’nun asıl anlatmak istediği; eğer zayıflara haddinden fazla odaklanırsanız üstün yetenekleri baskılarsınız. Ben bir adım ileriye götüreyim; baskıya devam ederseniz bu insanlar yaratıcılıklarını kullanacakları diyarlara göç ederler. Halbuki toplumları yukarı taşıyacaklar bu kişilerdir.
Nietzsche bugün yaşayan bir filozof olsaydı öngörülerinin haklı çıktığına üzülürdü elbette ama farklı bir mücadele yöntemine de girerdi. Tüm aktüel gelişmeleri, halen güncelliğini koruyan Nietzsche perspektifi ile okuyabiliriz. Nietzsche yaşasaydı, bu kadar aşikâr kök nedenleri göremeyen ve son derece sığ yorumlarla sonuçları analiz etmeye çalışan pek çok gazeteciyi sürü insanları ile aynı saflara yerleştirirdi. İnsanı ve toplumu tanımadan yanlış politik kararlar alınmasında rol oynayan sözüm ona gazeteciler ile yollarını ayırırdı. Türkiye’de gazeteciler; aktarma, tartışma ve iletme rolünün ötesinde politika yapıcılığına soyunmuş durumda. Bu dahi başlı başına bir cinnet hali. Esasında bu insanların çoğunun gazetecilik eğitimi yok. Özel ilişkiler ile bir medya grubuna getirilen bu insanlar; felsefe, sosyoloji, siyaset, psikoloji ve strateji alt yapısı olmadan toplumsal analizler yapmaya ve oyun kurmaya yelteniyor. Sonuçlar da ortada. Fransız aydınlanması J.J. Rousseau, Montaigne, Jean-Paul Sartre, Albert Camus, Foucault, Deleuze gibi filozof yazarların kalemleri ile gazetelerde, bedenleri ile meydanlarda çarpışması ile başarılmıştır. Vasatlığın norm haline gelmesi başlı başına son insana bir işarettir. Bir toplum, aydınları/aydın gazetecileri kadar vardır.