Nezaketimizi de kaybettik

Dr. Uğur TANDOĞAN NOT DEFTERİ

Birinci olay

Arabam çok kirlenmişti. Benzin alırken “Arabayı yıkayabilir misiniz?” diye sordum. “Araba yıkama, self-servis. Arkada kendiniz yıkayabilirsiniz. Bozuk paranız yoksa, markette bozsunlar” dedi bir çalışan. Yakıt alma işi tamamlanınca arabayı alıp yıkama alanına gittim.  Yan yana iki makine duruyordu. Köpük makinesine parayı attım; ama çalışmadı. Yardım istemek için pompaların olduğu yere döndüm. Orada çalışanlardan birisi “Kompresör çalışmıyor bazen; bakayım” dedi.  Yıkama alanına geldi ve makinelerin arkasına geçti. Derken arkadan bir motor sesi geldi. Delikanlı “Tamamdır” deyip alanı terk etti. Arabaya köpüğü püskürttüm. Su ile yıkamak için ikinci makineye para attım. Bu kez su pompası da çalışmadı. Su kesilince başımdaki sabunla duş altında kalmış gibi hissettim kendimi. Yine pompaların bulunduğu yere gittim. “Birisi yardım edebilir mi? Bu kez su gelmiyor” deyince yine aynı delikanlı geldi. Arkaya gidip bir şeyler yaptı. Suyun yanına gelince su hortumunu aldı ve söylenmeye başladı “Dayı, sen de bu hortumları birbirine iyice dolandırmışsın” diye çıkıştı. Ben de “Ne yapayım delikanlı? Daha önce böyle bir istasyonda çalışmamıştım. Bu benim ilk deneyimim” dedim. Delikanlı arabanın yıkama işlemini tamamladı, “Teşekkür ederim” deyip bahşişini verdim.

İkinci olay

Site içinde günlük yürüyüşümü yapıyordum. Bir evin önünden geçerken iki araba geldi ve önümde durdu. Arabalardan üç genç çıktı. Hızla bahçe kapısından içeri giriyorlardı ki, fark ettim. Arabalardan birisinin farları yanıyordu. Hemen sorumlu bir yurttaş olarak “Arabanın farları açık kaldı” dedim. Gençlerden birisi “Tamam” deyip bahçe kapısında kayboldu. İkincisi de “Kendi kendine söner” deyip bahçe kapısından içeri girdi. “Ne kadar hızlı bir dünyada yaşıyoruz” diye düşündüm. O kadar hızlı ki, gençler 1,18 saniyelerini bile birisine veremiyorlardı. Nerden çıktı bu 1,18 saniye demeyin. Ölçtüm, “Teşekkür ederiz” sözcüğü için harcanan zaman 1,18 saniye idi. Yürüyüşüme devam ettim.

Nezaket ne demek?

Yukarıda anlattığım iki olaydan ilki Anadolu’da bir ilçede, diğeri ise İstanbul’da lüks bir sitede geçti. Birinci olaydaki toy bir delikanlı idi. İkinci olaydakiler ise yetişkin, kelli felli, okumuş, yazmış kişilerdi. Çoğunuzun başına da buna benzer şeyler geliyordur. Durup düşününce toplumda bazı şeyleri kaybetmekte olduğunuzu görüyorsunuz. Yani yaşamakta olduğumuz tek kayıp, Türk lirasının değerini kaybetmesi değil. Birçok değerimizi kaybettik ve kaybediyoruz. Örneğin, toplum olarak nezaketimizi kaybettik.

Nezaket, Arapça kökenli bir sözcük. Türk Dil Kurumu Sözlüğü bu sözcüğü şöyle tanımlıyor: Başkalarına karşı saygılı ve incelikle davranma; incelik, naziklik.  Bu kaybediş, tek gecede olmadı, tek iktidar zamanında olmadı. Yıllar boyunca yaşanan bir erozyon sonucu oldu. Ve bu erozyon, nemli havanın değdiği metalleri paslandırması gibi toplumun her yerine ve kademesine işlemiş durumda. İnsana rastladığımız her yerde buna tanık oluyoruz. Dikkatimi çeken üç nezaketsizlik örneği vereceğim.

Alışverişteki nezaketsizler

Diyelim ki, alışveriştesiniz; eski günlerdeki gibi alışveriş yapıyorsunuz. Dükkan sahibinden ya da satış elemanından bir ürün hakkında bilgi alıyorsunuz. Eğer ürün sizin isteklerinize cevap verecekse ürünü alacaksınız. Onun için satıcıyı dikkatle dinlemektesiniz. Satıcı da size bu bilgiyi babasının hayrına vermiyor, işini yapıyor. Sizi ikna edecek ki, malını satsın, para kazansın. Bir bakıyorsunuz, bir başka müşteri pat diye araya girip satıcıya bir soru soruyor. O anda ne oluyor? Satıcının satış için yaptığı sunumun akışını kesiyor. Müşteri olarak sizin konsantrasyonunuzu bozuyor. Eğer satıcı dönüp o gelen müşterinin sorusunu cevaplarsa belki sizin o mala olan iştahınızı kaçırıyor. Halbuki siz konuşurken gelen müşteri biraz beklese, ya da en azından “Özür diliyorum” deyip araya girse ne olur? Peki neden bunu yapıyor? Çünkü en önemli kendi arzusu ve en değerli zaman kendi zamanı. Başkasına en ufak bir saygısı ve bunu gösterecek inceliği yok.

Trafikteki nezaketsizler

Diyelim ki, trafiktesiniz; acaba bu ziyaret bana kaça patlayacak diye düşünmeden, eski günlerdeki gibi arabanızla bir dostunuzu ziyarete gidiyorsunuz. Trafik sıkışıyor ve duruyor. Siz de duruyorsunuz. Ama nezaketsizler duymuyor. Hemen emniyet şeridine girip sıkışıklığı aşmaya çalışıyor ve daha büyük sıkışıklığa neden oluyorlar. Kendisinden başkasını düşünmüyor. Bu emniyet şeridi, ambulans, itfaiye arabası, ya da suçlu peşindeki emniyet araçları gibi geçiş üstünlüğü olan araçlara tahsis edilmiş diye düşünmüyor.  Bu söylediklerim, resmi olmayan nezaketsizler; kural tanımayan nezaketsizler. Bir de resmi çakarlı olanlar var. Bunlardan bir kısmı, acil bir çağrı olmasa da “Adı üstünde, emniyet şeridi. Bu şerit emniyet arabalarınındır” deyip hep oradan giden emniyetçiler.  Bazen de trafik tıkanıklığının asıl nedeni bu resmi çakarlılar.  Sanki “Bu yolları şahsımız için yaptık. Siz bu yolları, ancak biz yokken kullanabilirsiniz. Şimdi çekilin kenara; durun durduğunuz yerde de biz geçelim” diyorlar; yolları kesiyorlar. Halk olarak siz hemzemin geçitte, çift lokomotif ile çekilen upuzun yük treninin geçmesini bekler gibi, çakarlı uzun konvoyun geçmesini bekliyorsunuz. Halbuki demokratik nezakete göre, devlet görevlilerinin kendilerini halkın hizmetkârı olarak görmeleri gerekir. Geçiş üstünlüğü halktadır. Bizdeki anlayış bunun tersidir.

Siyasetteki nezaketsizler.

Diyelim ki, evinizde eski günlerdeki gibi huzur içinde oturmuş, televizyon seyrediyorsunuz. Kanaldan kanala geçerken bir bakıyorsunuz bir haber programı ve bir siyasetçi, çoğu kanaldada aynı tipler, serbest atışta. Sanıyorsunuz ki, ülke ikiye ayrılmış ve siyasetçi karşı kamptaki düşmana ateş ediyor, hakaretler yağdırıyor. Hemen ya televizyonu kapatma gereği duyuyorsunuz ya da çocuğunuzu odadan çıkarmayı. Aslında siyasetçilerin de konuşmaları filmlerde olduğu gibi sınıflandırılmalı. Örneğin, PG (Parental Guidance), yani çocukların ebeveyn eşliğinde izlemesi gerekiyor gibi. Çünkü çocuklarımızı küçük yaşta yalana ve nefret söylemine karşı korumalıyız. Halbu ki, siyasetçilerin, devlet adamlarının, temsil ettikleri “devlet baba” zarafetini, nezaketini söylemlerinde, davranışlarında taşımaları ve topluma örnek olmaları gerekir.

Sonuç

Zor günlerden geçiyoruz. “Hoca, millet geçim derdinde.  Sen neden bahsediyorsun?” diyenler olabilir. Ama nezaketin hiç maliyeti yok. Zaten geçim sıkıntısıyla boğuşan insanların bir de nezaketsizlikle birbirini örselemesi çok kötü.

Belki bu ana kadar anlattıklarımı önemsiz, ufak tefek şeyler gibi görülebilir. Ama yaşam dediğimiz şey zaten bu ufak tefek şeylerin toplamıdır.

Tüm yazılarını göster