Teknolojinin hayatımızı dönüştürdüğü kritik konulardan birisi, network etkisi. Yani, bir ürün, hizmet veya platformun tüketici için değerinin, onu kullananların sayısına bağlı olarak artması. Bu hafta, hayatımızın her alanını kuşatan bu etkiyi konuşalım.
Bir zaman yolculuğuyla 1908’e gidelim. Taze bir icat olan telefon ABD’de hızla yayılıyor. Ülkenin her yanında 4 bin operatör şirket faaliyet gösteriyor. Telefonun mucidi Alexander Graham Bell’in şirketinin başkanı Theodore Vail bir şebekeye bağlı telefon sayısının artmasının, oranın kullanıcı için değerini artıracağını fark ediyor. Bunun sonucunda Bell Telefon rakiplerini satın alma hamlesine başlıyor.
Bugün benzer bir tecrübeyi tüketiciler olarak hepimiz yaşıyoruz. Daha yaygın olan mesajlaşma uygulamasını kullanıyoruz. Neticede daha fazla kişi o sistemde buluşuyor. Daha çok satılık/ kiralık ilanı göreceğimizi düşündüğümüz web sitesine gidiyoruz. Daha çok ziyaretçi aldığı için ilanlar orada toplanıyor. Daha çok arkadaşımızın/ ilginç kişinin/ işverenin bulunduğu platformu kullanıyoruz. Doğal olarak o platformda bu tip kişilerin sayısı çoğalıyor.
Özetle, daha çok kullanıcı daha değerli bir network oluşturuyor ve pozitif bir döngü başlıyor. Nitekim teknoloji girişimcisi Robert Metcalfe bir network’ün değerinin orada bulunan kişilerin sayısıyla (n) değil, bundan çok daha hızlı (n’in karesiyle) orantılı arttığını söylüyor. 10 kat fazla kişinin bulunduğu bir network 100 kat daha değerli.
Peki, bu gözlem iş hayatımız için ne söylüyor?
Birincisi, bulunduğumuz iş kolunda network etkisi olup olmadığını anlamalıyız. Bu konuda netleşmek stratejimiz için önemli bir anahtar. Ancak bir uyarıda bulunayım: ölçek ekonomisi, yani işler büyüdükçe birim maliyetlerin azalması, farklı bir konu. Network ekonomisi talep odaklı (tüketici için değerin artması) iken, ölçek ekonomisi arz odaklı (üretici için maliyetin düşmesi). Onu da başka bir hafta konuşalım.
İkincisi, eğer varsa, hızlı bir şekilde network oluşturmanız/ elinizdekini savunmanız şart. Tüketicilerin network üyesi olmakla sahip olduğu avantajları netleştirmek ve bunu farklı ürün/ hizmet/ platform kullanmaktan alabilecekleri faydayla mukayese etmek önemli bir ilk adım. Örneğin bir mesajlaşma sistemi yaygınlık (‘herkes orada’) avantajı sunuyorsa, bir diğeri güvenlik algısıyla, bir başkası depolama özellikleriyle öne çıkabilir. Hemen ardından, kullanıcıların birden fazla network kullanma potansiyelini ve bunun şartlarını tespit etmek önemli. Örneğin bir kullanıcı birden fazla çevirim içi dizi/ film izleme (streaming) platformuna katılır mı; katılırsa ne kadar ödemeyi göze alır? Nihayet, ne olursa kullanıcıların network’ü terk etmeyi göze alacaklarını düşünmeli. Örneğin oranın artık yeterince ‘cool’ olmaması, sahte/ dolandırıcı hesapların işgaline uğraması, beklenen ürün/ hizmet arzını sağlayamaması gibi.
Üçüncüsü, doğru bir fonlama yapısı oluşturmak elzem. Network oluşturmak/ savunmak amacıyla kullanıcı sayısını artırmaya odaklanıp ciddi bütçeler harcayan ve neticede umduğu ekonomik yararı sağlayamayan öyle çok şirket var ki.
Tüm okurlarımıza büyüdükçe değer yaratan, değer yarattıkça büyüyen iş modelleri diliyorum.