Hafızam beni yanıltmıyorsa 1976 senesi idi… Suriye’de bir devlet kurumunun açtığı ihaleye teklif verebilmek için yana yakıla üretici arıyorduk amma şansımızın pek de yaver gitmediğini itiraf etmeliyim. İhale konusu malzeme, boya üretimi için kullanılan Long Oil Alkyd Resin / Uzun Yağlı Alkid Reçine adındaki bir ham madde idi. Uzun araştırmalar sonucunda sadece bir tane üretici bulabilmiştik. Araştırmamızın uzun sürmesinin nedeni de kuşkusuz, bugün her şeye hızla erişmemizi sağlayan ve her an elimizin altında olan Hazreti Google gibi bir gereç olmayışı idi. Bir üretici bulmuştuk bulmasına amma, bizim istediğimiz nitelikteki ürünü alabilmemizin pek de kolay olmayacağı ortaya çıkmıştı. Hevesimizi başka bir işe saklayarak dosyayı kapattık… Bir sonraki fırsatta yine bir ihale peşine düştük, o da DDB denilen bir ham madde idi. Bu ham maddeyi Türkiye’nin de ithal ettiğini öğrenince, yurt dışından bir kaynak arayışına girdik. O zaman henüz dağılmamış olan Yugoslav Cumhuriyeti’ndeki bir üreticide bu ürünü bulduk. Ürünü bulmak sorun olmamıştı amma bu malzemeyi Balkanlardan alıp, Şam’a nakletmek önümüzde ciddi bir sorun olarak duruyordu. Belki de Türkiye’de ilk defa yapılan bir operasyon ile Türk tankerlerini ayarlayıp bu ürünü Yugoslavya’dan alarak, Suriye’nin başkenti Şam'a taşıma organizasyonunu yaptık.
Başarılı da olduk ve bir milyon dolara yaklaşan bir boyuttaki işi kotardık. O yılın Türkiye toplam ihracat rakamı da 2 milyar ABD dolarının biraz altında, ithalatımız da 5 milyar ABD dolarının üzerinde gerçekleşmişti. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise %38,2 idi. Aynı yıllarda dünya dış ticareti içerisindeki payımız da ihracatta %0,2 ve ithalatta %0,5 olmuştu. Bugün geldiğimiz yerde gerçekleştirilen ihracat rakamları yüzümüzü güldürüyor. Ancak… İhracatımız maalesef büyük ölçekte ithal girdilere bağlı ve hatta bağımlı bir halde. İftihar vesilesi olan 2021 yılı ihracat rakamlarımız arasında, 25 milyar ABD dolarını aşarak, ikinci sırayı alan kimya sanayii ürünleri %70 civarında bir oranda, ithal ham maddeye bağlı bir durumda.
İthalat kötü mü? Elbette hayır…
Dünyanın en gelişmiş ekonomilerinden olan Japonya, çok yüksek boyutta ithalata bağlı üretim yapıyor. Doğal kaynakları ciddi boyutta az. Hal böyle iken bile bu ülke ekonomisinin gücünün nereden kaynaklandığını söylemek, aşikârı ifşa etmek (ortada görüneni göstermek) gibi olsa da yine söyleyelim.
Yüksek katma değerli üretim…
Ülkemizde yüksek katma değerli üretim yapılmıyor mu? Elbette var ama yeterli seviyede olmadığı çok açık bir şekilde ortada. Devletin, yatırım ortamını planlı bir şekilde özendirerek, iş insanlarımızın ülkenin ihtiyaç duyduğu alanlarda yatırım yapmasını desteklemesi gerek şarttır. Hatta, yatırım riskinin göreceli olarak yüksek olduğu sektörlerde devletin de işin içerisine girerek, özellikle çok kullanılan girdilerin üretiminin sağlanması önemlidir. Kuşkusuz ithalat yapılmaya devam edilecektir amma son yıllarda yaşanan küresel sıkıntılar, özellikle stratejik üretim konularında yerel kaynakların da olması gerekliliğini bir kere daha ortaya koymuştur.
KOBİ'ler daha çok ihracatçı yapmalıyız
Öte yandan ülkemizin, küresel ticaretini ihracat tarafında aldığı pay da tartışma konusu olmalıdır. Bir zamanlar 2023 yılı ihracat hedefi olarak belirlenen 500 milyar ABD doları rakamın, telaffuz edildiği zaman ne kadar ütopik ise de her zaman “uyuyan dev” olarak nitelendirdiğim KOBİ’lerimizin ihracata yönlendirilmesiyle, ütopyadan çıkarak gerçeğe dönüşmesi mümkündür. Ancak bunun sağlanabilmesi için üretim çeşitliliğimiz ile kapasitelerimizin arttırılması kadar KOBİ’lerin, bilerek ve anlayarak ihracat yapabilmelerinin de sağlanması gerek şarttır. Bunun için de uluslararası ticaret eğitimi yapan okullarımızın eğitim kadrolarının, profesyonel dış ticaretçilerle donatılması düşünülmelidir. Çok sayıdaki bu okullardan mezun olan öğrencilerimizin, dış ticaret hayatına ne kadar katıldıkları ve maalesef bu katılım için gereken yeterliliklere ne kadar sahip oldukları da üzücü gerçeklerdir. Bu arada çuvaldızı başkalarına batırırken, kendimize de iğneyi batırmakta tereddüt etmeyelim ve biz ihracatçılar, nitelikli eleman yetiştirmek konusunda ne kadar çaba gösteriyoruz ona bakalım. Başka şirketlerde çalışan nitelikli elemanları kendi şirketimize çekmek konusunda epey tecrübeli olduğumuzu çok rahatlıkla söyleyebiliriz. İyi de yeni yetişen öğrencileri iş hayatına hazırlamak konusunda ne yapıyoruz acaba? Staj belgelerini imzalayıp ayak altında dolaşmasınlar diye uzaklaştırıyor muyuz? Yoksa onlara olabildiği kadar ciddi işler yaptırıp iş öğrenmelerini sağlayarak, yarın ihtiyacımız olacak nitelikli elemanların bugünden yetişmesine katkı mı sağlıyoruz? Hep söylediğim ve hatta özdeyiş haline getirdiğim sözümü burada bir kere daha tekrarlamak isterim “Yetişmiş eleman ağacı yok ki gidip oradan olmuşlarını toplayalım.” Sözün özü şu ki geçmiş gün reklamlarında gördüğümüz ufaklığın söylediği gibi “Çoook çalışmamız gerek çoook.” Gerek ithalata bağımlılığımızı azaltmak konusunda gerekse nitelikli ihracat elemanı yetiştirmek konusunda almamız gereken bir hayli yol var. Bugün ihracatımızın geldiği rakamların tamamen bizlerin başarısı olduğunu düşünme lüksümüz olmadığını aklımızda tutmamız önemlidir. Kırılan küresel tedarik zincirlerinin önümüzü açtığı gerçeğin aklımızdan çıkarmadan çalışmalıyız ve önümüze gelen bu şansı olabildiğince koruyup kullanmalıyız. Unutmayalım ki küresel düzen değişiyor. Oyuncular ve güçler farklılaşıyor. Yeni bir düzenin kurulduğu ortada. Ve biz de bu düzende kendimize sağlam bir yer edinmek için dikkatle, sabırla ve yılmadan çalışmalıyız…