COVID-19 pandemisinin 2 milyona yakın insanın hayatına son verdiği ve dünya ekonomisinin muazzam bir küçülme yaşadığı 2020 yılında dünyanın önde gelen hisse senedi borsalarının rekordan rekora koştuğunu ve en zenginlerin servetlerini nasıl katladığını geçen haftaki yazımda anlatmışım.
O yazının yayınlandığı günün ilerleyen saatlerinde ABD’nin başkenti Washington, başkanlık seçimini kaybeden Donald Trump’ın koltuğunu kaybetmemek için desteklediği bir darbe girişimine sahne oldu. ABD Kongresi’nin başkanlık seçimi sonuçlarının resmen onaylanması için ABD demokrasisisin mabedi sayılan Capitol Hill’deki toplantı, Trump’ın kışkırttığı bir çapulcu grubunun silahli saldırısına uğradı.
Amerikan demokrasisinin kalbine yapılan bu saldırı dünyada geniş yankılara yol açtı, rejimin ve ABD’nin geleceği tartışılmaya başlandı ama bu çarpıcı gelişme bile borsaların azmini kıramadı. 2021 yılı için çeşitli kuruluşlar tarafından yapılan tahminlere bakıyorum, o tahminlerde de aşıların devreye girmesiyle birlikte pandeminin yılın ikinci yarısından itibaren etkisini kaybedeceği ve dünya ekonomisindeki olumlu gelişmenin borsalara destek vereceği belirtiliyor.
Neoliberalizm demokrasiyi bozdu
Piyasaların hayatın her alanını etiklediğini, piyasalara bireylerin yön verdiğini ve toplum diye bir şeyden söz edilemeyeceğini savunan ve devletin ekonomiye müdahalesine ilkesel olarak karşı çıkan neoliberal anlayışın iflas ettiği noktada, bu anlayışın etkisi altında yozlaşan liberal demokrasinin derin bir kriz içinde bocaladığını görüyoruz. ABD’de ve diğer bazı ülkelerde halen yaşananlar da bunun kaçınılmaz sonucu.
Neoliberalizmin dengeleri bozduğu ve devletin dengeleyici rolünün ikinci plana düştüğü ortamda geçerli olan çarpık demokrasi anlayışının, toplumun sistemden yararlanan kesimlerine iyi yaşama ve zenginleşme olanağı tanırken toplumun geniş bir kesimini eski güzel günleri arar halde bırakması bizi bu günlere getirdi. ABD örneğinde kendini mağdur hisseden kitlenin eski günlere dönüş vadeden Trump’ı kurtarıcı olarak görüp onun sadık takipçisi haline geldiği görüldü. Bu süreçte dijital devrimin geniş kitleyi yeni iletişim olanaklarıyla buluşturması ve ona yeni bir kimlik kazandırması da çok önemli bir rol oynadı ve siyaseti etkilemeye başladı.
Trump'a Twitter darbesi
Trump’ın bütün mesajlarını vermek için kullandığı Twitter’da 88 milyon takipçisinin bulunması ve kaybettiği başkanlık seçiminde 74 milyon seçmenin oyunu almış bulunması da onun sahip olduğu desteğin azımsanamayacağını gösteriyor.
Trump’ın dünyayla irtibatını sağlayan Twitter’ın Capitol Hill saldırısı sonrasında Trump’ın hesabını sürekli olarak kapattığını açıklaması da borsalardaki tırmanışın da öncüsü olan dev platform şirketlerinin kazanmış olduğu gücün bir başka boyutunu gözler önüne serdi. Sosyal medyada 2 milyarın üzerinde katılımcısı bulunan Facebook başta olmak üzere etkili konumda bulunan dev şirketlerin, kontrol ettikleri veri tabanı (big data) sayesinde toplumu izlemede ve hatta yönlendirmede çok etkili oldukları zaten biliniyordu ama bunun doğrudan siyasete müdahaleye dönüşmesi olayın niteliğini değiştirdi.
Yaşanan son olayda Twitter’ın Trump’ın hesabını kapatması, Facebook, Apple ve Amazon’un da bu kararı destekler yönde adımlar atması ilk Başkan konumundaki bir siyasetçiye karşı yaptırım getirdiği için büyük önem taşıyor. Bu kuruluşların, neoliberal anlayışın yozlaştırdığı demokraside ülkenin geleceğini belirleyecek konuma gelmiş bulunması liberal demokrasinin geleceğiyle ilgili tartışmalara da yeni bir boyut kazandırmış oluyor. Almanya Başbakanı Angela Merkel’in de vurguladığı gibi liberal demokrasinin geleceğini tartışırken dijital teknoloji devlerinin rolünü de gündeme getirmek gerekiyor.