Dünya piyasaları ekonominin açıldığı, büyümenin hızlandığı ve enflasyonun yükseldiği bir senaryoyu fiyatlamaya devam ediyor. Hisse senedi ve emtia bu senaryoya oynamak için en iyi yatırım araçları olmayı sürdürüyor. Russell 2000 yüzde 19 ve S&P 500 Değer yüzde 10, BCOM emtia yüzde 10 getiri ile 2021 yılının yıldızları konumunda.
Tahvil küresel olarak en kötü yatırım aracı konumunda. 30 yıllık ABD tahvili – yüzde 18, 10 yıllık tahvil – yüzde 6 kayıpla listenin başında yer alıyor. Emin liman olarak görülen ABD tahvilleri 2021 yılının en çok kaybettiren yatırım araçları olmaya aday. ECB'nin tahvil alımlarını hızlandırması sayesinde Avrupa'da kayıplar daha sınırlı olacak gibi gözüküyor.
Gelişmekte olan ülke varlıklarının performansına baktığımızda gelişmiş ülkelere benzer bir performans görülüyor. Hisse senedi değer kazanırken, tahvil değer kaybediyor. MSCI GOÜ hisse endeksi sene başından beri yüzde 4 getiri ile S&P 500’ün biraz altında bir getiri sağlıyor. Gelişmekte olan ülke tahvilleri ise yüzde 4 kayıpla ABD tahvilleri ile yarışıyor.
Türkiye maalesef bu küresel tabloda kazananlar arasında yer almıyor. MSCI Türkiye sene başından beri %3, kayıpla negatif ayrışan gelişmekte olan ülkeler arasında. Neden dünyadan negatif ayrışıyoruz? İki neden sayabiliriz: (i) Mevcut küresel konjonktür bizi desteklemiyor. (ii) Yeni ekonomi yönetiminin düzgün politikalarına rağmen küresel yatırımcının güvenini henüz kazanamadık.
Küresel tablo ile başlayalım. Mevcut küresel konjonktür bizi desteklemiyor. Avrupa'ya entegre bir ülke olarak ABD ve Asya'nın liderlik ettiği küresel büyümeden sınırlı anlamda yararlanabiliyoruz. Buna karşın büyümenin getirdiği yüksek faiz ve pahalı emtia fiyatlarından fazlasıyla olumsuz etkileniyoruz. Jeopolitik ve yapısal bir duruma karşı kısa vadede elimizden bir şey gelmez.
Küresel yatırımcı neden güvenmiyor? Geçmiş dönemde piyasa dostu olmayan ve öngörülemeyen politikalar uyguladığımız için sabıkalı bir piyasayız.
Yeni ekonomi yönetiminin uyguladığı doğru ekonomi politikalar bu tabloyu değiştiremez mi? Elbette değiştirir. Ancak güveni yeniden tesis etmek için zamana ihtiyacımız var.
Uzun dönemli ABD faizlerinin yükseldiği ve üçüncü dalganın gelmesinin tartışıldığı bir dünyada küresel yatırımcı gelişmekte olan ülkelere girmek için eskisine göre çok daha temkinli davranıyor. Bu nedenle Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklanan, mali disiplinden, enflasyonla mücadeleye, finansal istikrardan, rekabet gücümüze ve yapısal reformlara tüm temel konulara uzanan açıklamalara piyasalar pozitif tepki vermedi.
Mucize beklemiyoruz. Ama karamsar da değiliz. Küresel sermayeyi çekmek için yeterince cazibiz. Türkiye varlıklarının değerlemeleri ucuz. Gelişmekte olan ülkelerin iki üç katı reel faiz veriyoruz. Açıklanan doğru politikaları hayata geçirirsek küresel sermaye gittiği gibi geri gelecektir. Yeter ki önümüzdeki iki yıllık süreci düzgün bir şekilde yönetelim.