Neden dünyadan negatif ayrışıyoruz?

Serhat GÜRLEYEN GENİŞ AÇI

Koronavirüs sahneye çıktı; inmeye hiç niyeti yok. Virüsün yayılmasını engellemek için alınan olağanüstü önlemler sayesinde virüsün Çin içinde yayılması yavaşladı. Ancak başta Güney Kore olmak üzere diğer ülkelerde vaka sayısının artması küresel bir salgın riskinin devam ettiğini gösteriyor.

Hafta içi açıklanan Japonya ve Avustralya PMI rakamları ve Güney Kore ihracat verileri salgının ekonomik etkisinin küçümsenemeyecek boyutta olduğunu gösteriyor. Salgının bahar aylarında kontrol altına alındığı ana senaryomuz halen sınırlı bir ekonomik maliyete işaret ediyor. Ama riskler artıyor.

Piyasa fiyatlamalarında farklı varlık gruplarından çelişkili sinyaller geliyor. Hafta içi yeni bir zirve yapan ABD hisseleri küresel bir salgını umursamıyor. Buna karşın emin liman olarak görülen altın ve ABD devlet tahvillerindeki yükseliş ve gelişmekte olan ülke varlıklarındaki satış dalgası riskten kaçınmanın hızlandığını gösteriyor.

Benim görüşüm; öngörülebilirliğin azaldığı bir ortamda küresel sermaye evine geri dönmeye başladı. ABD hisselerinde ve devlet tahvillerinde eş anlı olarak görülen yükseliş yeknesak bir risk algısı olmadığını gösteriyor.

Gelelim asıl konumuza… Türkiye varlıkları dünyadan negatif ayrışmaya devam ediyor. Geçen hafta devam eden satışlarla birlikte şubat ayında gelişmekte olan piyasaların %6, ABD hisselerinin %8 gerisinde kaldık. 10 yıllık devlet iç borçlanma senetlerinin faizi 200 baz puandan fazla artarak %12.0’yi geçti.

Ekonominin canlanmasına ve şirket karlarının yükselmesine rağmen Türkiye varlıklarının değer kaybetmesinin arkasında yabancı yatırımcıların satışları yer alıyor. 2020 yılı ilk altı haftasında yabancı yatırımcılar 1,6 milyar dolar tahvil, 0,7 milyar dolar hisse olmak üzere toplamda 2,3 milyar dolarlık portföy çıkışı yaptılar.

Aralık başındaki yazılarımızda küresel risk iştahının canlanmasına paralel yabancı yatırımcıların gelişmekte olan ülke varlıklarına yönelmesini beklediğimizi, Türkiye’nin de bundan payını alacağını yazmıştık.

Aralık ve ocak ayları öngördüğümüz gibi yükselişle geçti. Gelişmekte olan ülke varlıklarına yabancı sermaye girişi görüldü. Ancak Türkiye bundan sınırlı oranda yararlanabildi. Türkiye varlıklarında yerli ve milli bir yükseliş gördük. Şubat ayında ise yabancı yatırımcıların satışlarıyla en çok değer kaybeden piyasalar arasında yer aldık.

Türkiye varlıklarındaki satışı sadece koronavirüsle açıklamakta zorlanıyoruz. Doların küresel olarak değer kazandığı ve küresel sermayenin gelişmekte olan ülkelere kuşkuyla baktığı bir konjonktürde dünyadan negatif ayrışmamız hayra alamet değil. Jeopolitik risklerdeki artış ve/veya uygulanan piyasa dışı ekonomik politikalar küresel yatırımcıları korkutuyor. Ankara ve İstanbul olarak şapkamızı önümüze koyup nerede hata yaptığımızı düşünmemiz gerekiyor.

Tüm yazılarını göster