Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, geçen hafta İstanbul Ticaret Odası İş Dünyası Buluşması’nda yaptığı konuşmada “Biz kalıcı çözümler için çalışıyoruz, kimsenin en ufak bir endişesi dahi olmasın, gerekirse ecdadımız gibi gemileri karadan yürütür, yolumuzdan, hedefimizden sapmayız” demiş. Yani bir kez daha iddialı laflar etmiş ve bu kez işi büyütüp Fatih Sultan Mehmet ile aşık atmaya kalkışmış.
Sayın Nebati’yi izlerken güleyim mi, ağlayayım mı karar veremiyorum doğrusu. Aslında yaz-boz tahtasına dönen Türkiye ekonomisinde tam bir komedi yaşanıyor, çoğu konuda hedeflenenin tam tersi oluyor ama öngörüleri gerçekleşmeyen Sayın Nebati her şey yolundaymış gibi iddialı açıklamalar yapmaya devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da “ABD ve Avrupa’da da enflasyon var” diyor ve enflasyonla mücadeleden söz ediyor ama gerekenin yapılmasını engelliyor. ABD ve Avrupa’da yıllık enflasyonun % 7’yi geçmesi para politikasında radikal bir sıkılaştırmayı gündeme getirirken Türkiye’de yıllık enflasyonun %60’ı aşıp %70’lere doğru tırmandığı ortamda bile bu gidişi durduracak faiz politikası gündeme gelemiyor.
“Liralaşma”nın büyük zaferi (!)
Sayın Nebati döviz kurlarındaki hızlı tırmanışı durdurmakla çok övünüyor ve atılan adımlar sayesinde Türkiye’deki dövize yönelme eğiliminin sona erdiğini ve Türk lirasına dönüşün, yani “Liralaşmanın” başladığını iddia ediyor.
Önceki gün sonuçları gazetemizde yayınlanan Anadolu’nun Nabzı anketinde, “Önümüzdeki dönemde hangi yatırım aracının daha fazla kazanç sağlayacağını düşünüyorsunuz?” sorusuna verilen cevaplara bakıyorum. Anadolu iş dünyasına göre önümüzdeki dönemde en fazla kazanç sağlayacağı düşünülen yatırım araçları şöyle sıralanıyor: Emtia %29,4, Döviz %25,1, Altın %19,8, Kur Korumalı Mevduat %8,8, Hisse senedi %6,5, Kriptopara %6,5, Gayrimenkul %6,6, TL varlıklar % 1,2. Evet TL’nin düştüğü nokta bu ama Nebati bey hala “Liralaşma” cephesinde büyük bir zafer (!) kazanıldığını iddia ediyor. Bu arada toplamı 700 milyar TL’yi aşan Kur Korumalı Mevduat’ın da aslında dolarlaşmayı yaygınlaştırdığını ve kamu açığını büyüttüğünü de unutmamak gerekiyor.
‘Güçlü Adam’ krizi bu
Bunu daha önce de yazdım, Türkiye ekonomisi bu çıkmaza, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası’nı fiilen kendisine bağlayarak gösterge faizinin yükseltilmesini yasaklamış olması yüzünden sürüklendi. Sayın Erdoğan ekonomiyi olası bir seçime kadar canlı tutmaya öncelik verdiği için enflasyondaki tırmanışa göz yummaya devam ediliyor.
Şimdi gelinen noktada ABD’de ve Avrupa’da yükselen enflasyona karşı bir faiz artırma ve parasal sıkılaştırma dönemine girilirken TCMB’nin “faiz artırmam” diye direnmesi daha da fazla sırıtacak, Türk lirası bir kez daha savunmasız kalacak ve TL üzerindeki baskı yeniden artacak.
Dünya’nın Anadolu’nun Nabzı anketinde “Türkiye ekonomisinin şu anda çözülmesi gereken en önemli sorunları nelerdir?” sorusuna iş dünyası temsilcilerinin %80,2’si enflasyon, %60,1’i girdi maliyetlerindeki artış, %49,2’si TL’deki aşırı değer kaybı, %42,1’i yüksek faiz ve finansmana ulaşma zorluğu, %28,8’i üretim ve sanayi politikaları, %14,6’sı işsizlik sorunu cevabını vermiş. Bu tür değerlendirmelerin yaygınlaşması halinde Sayın Erdoğan’ın faiz inadının bundan nasıl etkileneceğini de göreceğiz her halde.
Yapısal reformların önemi
Cumhuriyet, Sabah ve Milliyet gazetelerinde ekonomi yorumcusu olarak köşe yazarlığı yaptığım dönemde, iş dünyasının yanısıra ekonomiyle ilgili bakanlarla ve devlet bürokrasisinde görev yapan değerli bürokratlarla da güvene dayanan ilişkiler geliştirmiştim. Onlar sayesinde daha sağlıklı yorumlar yapabildim. Onların bazıları daha sonra ekonomi yorumculuğu ve köşe yazarlığı yapmaya başladı ve bana rakip oldu.
Hazine müsteşarıyken istifa eden Mahfi Eğilmez daha da ileri giderek Türkiye’de ekonomiye ilgi duyan herkesi bilgilendirecek yararlı kitaplar yazdı. Eğilmez, Yapısal Reformlar ve Türkiye başlıklı son kitabında, ülkemizde yıllardır konuşulan ama pek azı gerçekleşebilen yapısal reformlarla ilgili yararlı değerlendirmeler yapıyor.
Bu kitap Türkiye’nin ekonomide sınıf atlama yarışında neden yaya kaldığını, orta gelir tuzağını neden aşamadığını, ekonomimizin neden defalarca krize girdiğini ve her defasında bir çıkış yolu bulduğunu ama sıçrama yapmasını engelleyen kısır döngüyü neden kıramadığını anlatıyor. Türkiye’nin yapısal reformları engelleyen sakat zihniyetten kurtulmadan neden yerinde sayacağını da daha iyi anlıyorsunuz bu kitabı okurken.
Eğilmez’in zengin verilerle desteklenen analizleriyle Nebati’nin geçmişten ilham alan fantastik hayalleri arasındaki büyük uçurum ise dünya sıralamasında neden geriye doğru gittiğimizi açıklıyor. Mahfi Eğilmez’in kişisel blogunda yer alan veriler, 85 milyonluk Türkiye’nin ekonomik büyüklüğünün 2001 yılında nüfusu 8,5 milyon dolayında olan İsviçre’nin altına düştüğünü ve Türkiye’nin en büyük 20 ekonomiden oluşan G-20’nin dışında kaldığını gösteriyor.