Ne yani küçülme mi bekliyorduk da yüzde 4.5'e pek sevindik!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

İlk çeyrekte yüzde 4.5 büyüdük; iyi güzel de...

● Küçülme ya da daha düşük bir büyüme mi bekliyorduk?
● Koronanın ilk çeyrekte Türkiye'yi neredeyse hiç etkilemediğini unuttuk mu?
● Takkenin düşüp kelin görüneceği çeyrek ikinci çeyrektir.
● Büyüdük büyüdük de, kişi başına gelirimiz hala on yıl önceki düzeyde.

Alınan önlemler sayesinde koronavirüsün en geç girdiği, dolayısıyla en geç ve en az etkilediği ülkelerin başında Türkiye'nin geldiği hep dile getirildi. Çin'de aralık ayında ortaya çıkan, Avrupa'yı yılın ilk aylarında etkisi altına alan salgın, bizde ilk olarak mart ayının ortasında görüldü. Hep tetikteydik, sağlık ordusu teyakkuzdaydı ve Türkiye korona salgınına hazırlıklı yakalandı. Ama ekonomide, özellikle de ekonominin üretim cephesinde hazırlıklı olmaktan söz edilemezdi.

Korona geldi ve üretim durdu.

Ne zaman, mart ayının sonuna doğru...

Boş yere mi bitkiler için kullanılan "don vurmuş-vurmamış" benzetmesinden yola çıkıp ekonomik verilerle ilgili olarak "korona vurmuş-vurmamış" veriler diyoruz.

İlk çeyrekte yüzde 4.5 büyüdük ya, sanki çok farklı bir beklenti varmış gibi, sanki küçülme bekliyormuşuz gibi değerlendirmeler... Kaldı ki beklenti daha yüksek bir büyümeydi, o da ayrı.

Türkiye'de korona yüzünden üretim aksaması mart ayının sonuna doğru başladı. Yani ilk çeyrekte korona etkisi neredeyse hiç yok. Ekonomi geçen yılın aynı çeyreğinde de küçülmüş, yani bir de baz etkisi var.

Dolayısıyla yüzde 4.5 büyüme bizi en hızlı büyüyen ülkeler sıralamasında birinci basamağa oturtuyor oturtmasına da hem bunun nedenlerini, hem de diğer ülkelerin niye büyüyemediklerini irdelemek gerekiyor.

Birincisi, korona Türkiye ekonomisini çok geç etkiledi.

İkincisi, baz etkisi. Türkiye ilk çeyrek itibarıyla geçen yıla göre yüzde 4.5 büyüdü ama 2018'e göre büyüme yüzde 2.1.

Kimse kimseyi kandırmaya kalkışmasın. İlk çeyreğin yüzde 4.5'lik oranı "Türkiye ekonomisinin gücünü göstermiyor"; bu oran yalnızca "koronasız" günlerin çokluğu ve baz etkisi sayesinde gerçekleşmiş durumda.

Hala aksini iddia edenlere ikinci çeyreği beklemelerini öneririz.

İnsanın birilerini kandırması kötüdür de, en kötüsü insanın kendini kandırmasıdır.

Ekonomi yönetimi bile ikinci çeyrekte daralma bekliyorken, hatta iktidardaki bazı isimler yılın tümünde bile daralma bekliyorken, ilk çeyrek oranına bakarak alkış tutmak aşırı iyimserlik midir, yoksa bu durumu başka türlü mü değerlendirmek gerekir, bilemiyoruz.

Nisan ve mayıs önemli

Korona etkisini nisan ve mayısta tüm şiddetiyle gösterdi. Sanayi üretimine ilişkin veriler henüz açıklanmadı ama en azından kapasite kullanım oranının nisanda nasıl gerilediğini biliyoruz. Merkez Bankası'nın hesapladığı reel kesim güven endeksi mayıs ayında belirgin bir artışa işaret ediyorsa da biliniyor ki bu artış sonraki aylara ilişkin beklentileri yansıtıyor. Yani nisanda olduğu gibi mayısta da üretim düşüktü.

Dolayısıyla bu iki ay çok ciddi bir üretim düşüşüyle geride kaldı. Şimdi bugünden itibaren ekonomi normale dönüyor. Bu normalleşme özellikle sanayideki üretime aynen yansır mı, yoksa stoklar mı eritilir, bunu zamanla göreceğiz.

Üretim bugünden itibaren korona öncesine dönse bile karşımızdaki tablo şu: İkinci çeyreğin üçte ikisini oluşturan nisan ve mayıs "çok kötü" geçti, üçte biri oluşturan haziran ise en iyi olasılıkla "normal" geçecek.

Bu yüzden de ikinci çeyrekte çift haneli küçülme görülmesi sürpriz olmayacak. Zaten ikinci çeyrekte, ilk çeyrekteki kadar üretim yapılabilse bile yüzde 5 oranında bir küçülme ortaya çıkacak.

Büyüme hızı bir yana, geldiğimiz düzey ne?

Daha önce de defalarca verdiğimiz veri okumaya ilişkin bir örnek var:

Hakkari'ye gelen turist sayısının yüzde 100 artması mı önemlidir, Antalya'ya gelenlerin sayısının yüzde 10 artması mı?

Eğer sayıları değil de yalnızca oranları esas alırsanız doğru yanıt tabii ki Hakkari'dir. Ama Hakkari'ye gelenlerin sayısı 2'den 4'e, Antalya'ya gelenlerin sayısı 2 milyondan 2.2 milyona çıkmışsa, herhalde yanıt değişir.

Bizim büyümemiz de biraz böyle. Büyüdük büyüdük de, nereye geldik ki!

Kişi başına gelir takvim yılı bazında hesaplanır. Ama yine de mart sonu itibarıyla kişi başına geliri olabilecek en yüksek düzeyde hesaplasak bile karşımıza yine 10 bin doların altında bir gelir çıkıyor.

Mart sonu itibarıyla hesapladığımız kişi başına gelir 9 bin 175 dolar. Bu hesaplamayı şöyle yaptık:

Geçen yılın son üç çeyreğindeki GSYH büyüklüğü ile bu yılın ilk çeyreğindeki büyüklüğü, ilgili çeyreklerdeki ortalama kurdan dolara çevirdik. Bulduğumuz tutarı nüfusa bölerken TÜİK'in 2019 yıl ortalaması olarak açıkladığı nüfusu esas aldık. Son dört çeyrekteki nüfus, kuşkusuz 2019 ortalamasından daha fazladır ve bu nüfus kişi başına gelirin daha düşük görünmesine yol açar, bunu göz ardı ettik.

İşte bu şekilde yaptığımız hesaplamaya göre mart itibarıyla son bir yıldaki kişi başına gelir 9 bin 175 dolar.

Kişi başına gelir 2008 yılında yaklaşık 11 bin dolar, 2009 yılında 9 bin dolardı. Aradan on yılı aşkın zaman geçti. Bir ara 12 bin doların üstünü gören kişi başına gelirde on yıl öncesine döndük. Kişi başına gelir on yıldır çan eğrisi çiziyor, ulaştığımız düzeyi bile koruyamıyoruz.

Üstelik bu yılın tümünü 9 bin doların üstünde kapatmamız da zor görünüyor.

İlk çeyrekte yüzde 4.5 büyüdük; iyi güzel de gelebildiğimiz düzey ne, biraz da ona bakın!


Tüm yazılarını göster