Ne ka Yapay Zeka, o ka Demokrasi

Yaprak ÖZER HAYATIN İÇERİĞİ

Günlük sohbetimize kadar soktuğumuz teknik terimler oluştu. Yapay zeka başlıcası. Eğitim ve sağlıkta etkili olduğunu ve olacağını biliyoruz. Bir de kapsayıcılıkta. Bunun adına demokrasi demek isterdim ama sistem küresel çapta can çekişiyor. Herkese eşit ve adil olabilmek demokratik olabilmenin temeli. Bugünkü şartlarda koşulları yerine getiremiyoruz. Organik zekamız yetiyor da... Yapay zeka çözümü gerekiyor.

Salgında bir anda 191 ülkede 1 milyar 724 milyon 657 bin 870 farklı kademelerde öğrenci, geleneksel eğitimden dijital eğitime geçiş yapmak zorunda kaldı. Hepsi bu kadar mıydı, herkes sisteme girebildi mi, girdiyse yararlanabildi mi?... Kesin veriler yok. Türkiye’de de net rakamı bilmiyoruz. Kabaca öğrencilerin yüzde 20’sinin bu süreçte teknik sorunlar nedeniyle sistem dışında kaldığını öngörebiliyoruz. Kiminin interneti yoktu, kiminin televizyonu… engeli yüzünden öğrenemeyenler ya da farklı öğrenebildiği için sisteme dahil olamayanlar oldu… Yüzde 20 büyük bir grup…

Savuşturduğumuzu sandığımız tehlikenin birkaç ay içinde yeniden ortaya çıkması kaçınılmaz görünüyor ne olacak, eğitim kapsayıcı olabilecek mi, hazır mıyız?

Diğer yandan sağlık. Dünya bizi alkışlamadı ama biz kendimizi bolca alkışladık: Az öldük!... Hızla açılan sosyal hayat umarım aylarca çekilen sıkıntıyı bir kalemde silmez ya da hapsettiğimiz 65+’a mahcup olmayız. Sağlıkta her kesime ulaşabildik mi, hapsederek kapsamaya çalıştık, sistemi pandemiye cevap vermeye dönüştürdük, kronik sorunu olanları sistem dışında bıraktık…

Doç. Dr. Utku Köse, Süleyman Demirel Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünde yapay zeka konusunda çalışıyor. Kendisiyle eğitim ve sağlıkta yapay zeka üzerine tartıştık. Utku, sağlıkta eğitimden daha kapsayıcı olduğumuzu gördüğümüzü ifade etti. 100 üzerinde oransal değerleme yapacak olsaydık eğitime yüzde 60 sağlığa yüzde 70 karne notu verebileceğimizi ifade etti. Türkiye’de neredeyse tüm üniversitelerde uzun zamandır anlamlı çalışmalar yapıldığını, bunların çoğunun birbirinden habersiz ya da olanaklardan ve gözlerden uzak olduğunu anladım. Raflarda bekleyen çalışmaların kime ne faydası var. Sanayi akademi iş birliğinin lafta olduğunu biliyorduk, peynir gemisinin yürümeyeceğini de bu kötü deneyim sayesinde görmüş olduk. Buradan çıkarsama yapacak olan iş dünyası. Kapsayıcı olmadığı için batıyor… Yapay zeka sorunlarımızın yegane çözümü değil tabii, sistem öncelikle insan zekasıyla ilerlemeli.

Utku Köse, COVID-19 veri bilimi ve yapay zeka uygulamaları üzerine yakın zamanda kitaplaşacak uluslararası çalışmasının içinde. Çok yakında yayınlanması beklenen kitabın Türkiye baş editörü olarak görev alıyor. Eğitim ve sağlıkta yapay zeka uygulamalarını anlatmasını istedim.

Yaprak Özer: Salgın nedeniyle eğitimde yapılan uygulamaya dijital eğitim diyebilir miyiz?

- Utku Köse: Türkiye’de acil bir eylem planı olarak, uzaktan eğitim platformlarına ve uzaktan eğitim moduna geçilmiş oldu. Dijital eğitimden ne anladığımıza bağlı olarak soruyu cevaplandırabiliriz. Milli Eğitim tarafında EBA platformuyla üniversiteler de kendi altyapı imkanlarıyla dijital eğitime geçmiş oldular. Dijital eğitim, birçok şeyi kapsıyor. Yani, bizim mobil telefonlardan kullandığımız uygulamalar, “asenkron” veya “senkron” dediğimiz bir eğitim süreci de olabilir. Bunlar, bir bilgisayar ve iletişim teknolojisi ortamında, internet, web teknolojileri, mobil cihazlar, laptop’lar, hatta televizyon ortamında oluyor. Yeter ki, sanal ortamda eğitim fırsatları sunulsun. EBA platformundan, Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim’den biliyoruz. Topyekun, dijital eğitim diyoruz. Burada yapay zeka veya destekleyici teknolojiler kullanılabilir. Şu ana kadar yoğun bir yapay zeka süreci veya yaklaşımından bahsedemeyiz.

Yaprak Özer: Neden söz edemeyiz?

- Utku Köse: Yapay zeka dememiz için, mesela birkaç faktör var. Örneğin, fiziksel anlamda öğretmen desteğini aradan çıkarmak gerekir. Herkes “self-learning” dediğimiz, kendi öğrenmesini yapay zeka tabanlı sistemin yönlendirmesiyle görebilir. Uygulamayı açtığınız zaman sistem, dönüt verebilir. Canlı olarak, bir öğretmenle muhatap olmayabilir öğrenci… Bunların arkasında da “öneri sistemi” dediğimiz bir mekanizma var. Bunlar olduğu zaman, yapay zekanın varlığından bahsedebiliriz. Bu yönde çalışmalar vardır tabii… Bir anda yapay zeka olmalı diye bir şart yok aslında. Yeter ki, öğretmen ve öğrenci arasındaki sıcaklığı, aradaki bir yazılımla, televizyonla, mobil cihazla, laptop’la giderelim…

Yaprak Özer: Marifet öğrenme güçlüğü çeken bir çocuğa nerede destek olunabileceğinin keşfedilmesi. Kişiselleştirilmiş bir eğitimden söz edebiliyor muyuz, tek taraflı bir monolog mu oldu?

Utku Köse: Yani çift taraflı bir iletişim de söz konusu diyebiliriz ama şu da var; dezavantajlı gruplar, örneğin işitme engelli öğrencileri veya otistik düzeydeki öğrencileri de hedef alan birtakım uygulamalar devreye sokuldu elbette. Mesela işaret dili desteği var. Bu şekilde özel yönde öğretim için tabii ki girişimler gerçekleştirildi. Rehber Araştırma Merkezleri “RAM” adını verdiğimiz merkezler aktif hale geldi. Performans kriterlerinin otonom, otomatik bir şekilde değerlendirilerek, öğretmen - öğrenci açısından sistemi optimize eden, süreci yönlendiren bir mekanizma doğrudan devreye sokulmadı. Burada öğretmene de büyük bir rol düşüyor. Karşısındaki öğrencinin eğitim sürecine dahil olup olmadığını, dikkatini ne kadar verdiğini uzaktan eğitim süreçlerinde çok sayıda öğrenci olduğu için kamera, mikrofon vs. gibi imkânlar eşit düzeyde olmayabiliyor. Fırsat eşitliğinde dezavantajlı durumlar çıkarabiliyor. O yüzden yüzde yüz performansı değerlendiren bir sistem devreye girmiş diyemeyiz ama “senkron” yapıda birebir canlı yayınlarda öğretmenle iletişime girilebilen süreçler veya asenkron yapıda öğrencilerin sonradan belli zamanlarda dersleri dinleyebildiği süreçlerden bahsedebiliriz. Offline bir modda bu performans değerlendirmeleri devreye girdi. Bizler de üniversitelerde vize ve final çalışmalarını alternatif yöntemlerle uzaktan yapmaya çalışıyoruz. Yapay zeka yüzde yüz uygulanıyor diyemeyiz bu yüzden.

Yaprak Özer: Ne zaman geçilir tarif ettiğiniz yapay zekaya? Dezavantajlı deyince Türkiye’de internet erişimini bilebiliyor muyuz ya da televizyonu olmayan çocuk sayısını…

Utku Köse: Açık öğretimi de sayacak olursak, milyonlarla ifade edebileceğimiz uzaktan ve açık öğretim kapsamına giren öğrenci var. Ama özellikle bu teknik altyapıya veya teknik imkanlara ulaşım noktasında uçlarda, köylerde vs. sıkıntı yaşayan öğrencilerimiz mevcut. Net bir rakam söylesem belki yanlış olur. Tahmini bir rakam üzerinden gitmek yerine oranlama yoluyla söyleyeyim. 1 milyonda 200 bin civarı öğrenci bu duruma düşmüş olabilir, önemli bir rakam, yüzde 20’ye tekabül ediyor. Şu an dönüm noktasındayız. Yani ister istemez, eylem planı olarak, uzaktan eğitim, olabilecek en uygun stratejiydi. Ama bu da bundan sonra ne yapılacağına dair kapıları açma imkanı…

Yaprak Özer: Peki ne öğrendik…

Utku Köse: Mesela benim şu an araştırmacı olarak yer aldığım proje; Akran öğrenmesi… Yapay zeka tabanlı akran öğrenmesine dayalı olan ve insan mekanizmasını mimimize eden, süreci otonom bir yapıya getirerek, öğrencileri soru-cevap mekanizmasıyla ders sürecine dahil edebilen bir sistemden bahsediyoruz. Bu tek bir çalışma değil. Benim araştırmacı olarak yer aldığım bir proje. Bunun dışında “tutoring” dediğimiz otomotize, özellikle teknik konuların anlatılması noktasında kullanılan mobil uygulamalar, çeşitli web uygulamaları ve çalışmaları da var elbette. Yani bu süreç, aslında şunu gösterdi: Bu çalışmaları akademik tarafta hep yapıyoruz. Çok çalışmalar yaptık. Akademik tarafta yapılan çalışmaların günlük hayata entegrasyonu çok önemli. Üniversite-sanayi iş birliği, üniversite-toplum ilişkiler diyoruz. COVID-19 süreci önümüzdeki iki yıl içerisinde ülke olarak, bayağı bir yol alacağımızı gösterdi. Şu an yoğun bir şekilde yapay zeka destekli eğitim uygulamaları yapıldığını biliyorum. Uzaktan eğitim zaten çok uzun zamandır var olan bir süreçti. Ama bir opsiyon olarak vardı, çalışma imkânı, çalışanlar veya yaşam boyu öğrenmeyi desteklemek adına kullanılan bir süreçti. Sadece Anadolu Üniversitesi Açık Öğretim ölçeğinde değil, birçok üniversitede bu süreç 10-15 yıldır uygulanıyordu. Ama artık zorunlu ve olmazsa olmaz hale geldiğini görmekteyiz. Yaklaşık 1-2 yıl içerisinde bu mekanizmaların akademik ortamdan çıkıp, sokaktaki insana kadar ulaşabilecek süreçte hızlanacağını düşünüyorum. Dünya bu yönde gidiyor ve ülkemizde de değerli çalışmalar var. COVID-19 bunu tetikleyici oldu, hızlandırdı. Bardağın dolu olan tarafı bu oldu yani.

Yaprak Özer: Eğitimde yapay zeka demokratik bir sürece doğru götürüyor. Eğitimi öyle ya da böyle, aksaklıklarıyla tabana yayabilecek bir sistem gibi… Diğer tarafta sanayi-akademi iş birliğinde, raflarda bekleyen çalışmalarınızı indirip uygulama dönemine giriyoruz gibi mi algılamalıyım?

Utku Köse: Bu öğrencilerimize ya da öğrenci olması şart değil yaşam boyu öğrenme gün yüzüne çıkmış durumda. “Tutoring” dediğimiz sistemde önemli olan öğrenciye ulaşabilmek, hitap edebilmektir. İşin eğrisiyle doğrusuyla konuşmakta fayda var, artık öğrenciye ulaşamayan eğiticileri, öğreticileri de eleyecek bir mekanizmaya doğru gidiliyor. İmkanları kısıtlı öğrencilere ulaşım veya teknik aksaklıklar, eksikliklerden dolayı dezavantajlı duruma düşmüş olan bir kitle de var. Görüyoruz; bir köy okulunda kendi özverisini gösteren öğretmenlerimiz oluyor. Bunlar özellikle dijital imkanlarla belki, COVID-19 normalleşme sürecine geçince doğrudan destekleyici “tutoring” dediğimiz mekanizmanın gün yüzüne çıkmasına vesile olacak.

Şu an uygulanan uzaktan eğitim süreci, elbette bir acil eylem planı idi ve tabii ki çeşitli kısıtlamalar nedeniyle, bu COVID-19 sürecinin geçmesi beklenirken, ortaya çıkan kısıtlamalar nedeniyle, bir kesim elbette bu konuda mahrum kalıyor. UDEMY vs. gibi bazı kitlesel eğitim araçlarına ulaşabilenlerin kısıtlı kaldığı durumların tersine popüler hale gelmesi söz konusu…

Bu tarz eğitim video setleri oluyor. Gördüğümüz kadarıyla, tanıdığımız ünlü eğitmenler, hocalar oralarda eğitimler veriyor. Uzaktan öğrenciye ulaşabilen kitleler popüler olacak ve onlar değer kazanacak. Diğer kitleler eliminasyona maruz kalacak.

Yaprak Özer: Kitlelerden kastınız eğiticiler değil mi?

Utku Köse: Evet, aynen.

Yaprak Özer: İlk, orta yani zorunlu eğitim kısmında devletin öncü olduğu bir sistemden söz ediyoruz. Üniversitelere gelince münferit çalışmalar mı yapıyorlar?

Utku Köse: Özerk çalışmalardan bahsetmek mümkün elbette… Teknik anlamda baktığımız zaman, örneğin kodlama diyoruz… İlkokula, ilköğretim düzeyine kadar inmiş durumda kodlama eğitimleri… global çapta da, ülkemiz çapında da önemli hale geldi. Kodlama mesela “self-learning”, kendi kendine öğrenmeyi destekleyecek şekilde gerçekleşebildi. Örneğin öğretmene ihtiyaç duymadan, kod yazdığınız sırada neyi yanlış yaptığınızı veya nasıl bir mantıksal hata da yaptığınız… mantıksal hata demek, programı çözümün dışında kodlamak demek… Bilgisayar bunu anlamaz tabii… Sizin, nerede mantıksal hata yaptığınızı anlamak lazım. Bu noktada yapay zekayı kullanıyoruz. Üniversitelerde bu popüler bir şey… “Intelligent Tutoring System”, yani “Zeki Öğretim Aracı” diyoruz… Bu, programlama dillerinde, teorik derslerde kullanılıyor. Özellikle çeşitli animasyonlarla, canlandırıcı ek bileşenleri alıyorlar, öğrencinin “self-learning” sürecinin haritasını oluşturuyoruz.

Bütün hayat aslında algoritmadan ibarettir. Gündüz uyandığımızda bir algoritmayla başlarız. Kahvaltımızı yaparız, günümüzü planlarız, Günlük hayatımızı aslında hep algoritmalarla gerçekleştiriyoruz. Benzer şekilde bir öğrencinin öğrenim süreci algoritmiktir; bir konuyu öğrenmeden diğer konuya geçemez. O konuyu özümsemek için, ek bileşenlere ihtiyacı vardır. Bir de her öğrencinin durumu aynı değildir. Kimisi yazılı materyalden, kimisi görsel materyalden daha iyi anlar. Öğretim sürecini anlayan, sezen ki, öğretmenler aslında bunu yapar; kişilerarası farklılıkları hisseder. Bunu matematiksel olarak modelleyen yazılımlar da gerçekleştiriyor üniversitelerimiz. Bu yazılımlar başladığı noktadan itibaren, öğrencinin tek tek ne yaptığını, hangi eğitim videosunu izlediğini, ne kadar süre ile izlediğini, nasıl çözdüğünü tespit ederek, ki bunları biz öğretmen olarak tek tek kağıt üzerinde hesaplamamız gerekir. Ama bilgisayar ve yapay zekâ bunu yorulmaksızın, herhangi bir kısıtlama olmaksızın, hızlı bir şekilde yapabiliyor. Biz bunu belki de iki günde yapabiliriz, bilgisayar, yapay zekâ belki 1 dakikada yapıyor bunu… öğrencinin kendi öğrenim sürecini modelleyen, nasıl öğreneceğini anlayan-yeterince anlayan diyelim, yüzde yüz herkesi anlar mı, tartışılır; öyle bir şey olsa, öğretmenlere ihtiyaç kalmazdı artık-bunların modellerle yazılımları yapılıyor ve her derse uygulanıyor bunlar… Önemli olan materyal tabii ki…

Yaprak Özer: Öğretmene nerede ihtiyaç olacak? Madem öğrencinin nasıl öğrendiğini anlayan, en azından belli kategorilerde sistemden söz ediyoruz; bu harika bir şey…

Utku Köse: Yapay zeka popüler ismi. Yapay zekadan yola çıkacak olursak, çalışmasını sağlayan temel faktör, tıpkı bilgisayarlarda olduğu gibi insan; uzman bilgisi. Bir yapay zeka kendi kendine bu modellemeyi yapabilecek. Yapay zekaya modellemeyi uzman bilgisi olarak baştan zaten biz veriyoruz. Günlük hayatta hangi faaliyeti düşünürsek düşünelim, yapay zekânın etkin kullanılmasını sağlayacak temel faktör uzman bilgisi. Eğitimde de bu önemli. Rehberlik branşı bu noktada önemli.

Yaprak Özer: Ezberimizin bozulduğu noktalardan birine geliyoruz. Rehberlik öğretmeni olmak, hiç kimsenin hayallerini süsleyen bir kariyer planlaması değildi… bazı meslekler evrim mi geçirecek?

Utku Köse: Hep ifade ediliyor, “muhasebe mesleği” yapay zeka tarafından devralınacak” diye… “e- ticaret” devralınacak, “emlakçılık” vs. gibi… İşin temelinde aslında sürekli rutin işlemlerin yapıldığı ve bilginin önemli olduğu, rutin işlemlerin hep döndüğü meslekler yapay zeka tarafından devralınacak. Ama hangi meslekler veya hangi faktörler yapay zeka tarafından en azından şu an bildiğimiz kadarıyla, teslim alınamayacak dersek, özellikle insan psikolojisi veya insan odaklı olan ki, insan faktörü çok değişken bir faktör biliyorsunuz. Rehberlik boyutu da eğitimin bir psikolog tarafı oluyor. “Mental sağlık” diyoruz, COVID-19 sonrasında veya esnasında ruhsal sağlığımızdan bahsediyoruz. Neden buna net bir çözüm bulunamıyor? Bunu şu an yapay zeka da yapamıyor. Yapabilmesi konusunda çok yol alması lazım. Biraz ütopik veya distopik bir fikir bu aslında.

Yaprak Özer: Cambridge Üniversitesi 2021 yılı sonuna kadar “online eğitim” yapacağını açıkladı. Bu, bir yandan da o üniversiteye gitmek için can atan öğrencilerin ne büyük bir hayal kırıklığı içerisinde olduğunu düşündürdü bana. Geleneksel yöntemin yerine geçebilecek mi? Öğrencilerin psikolojik olarak da tatminsizlik hisleri gündeme geldi mi?

Utku Köse: Özellikle ruhsal sağlığın korunması çok önemli. Kuşaklar bazında baktığımız zaman, şu an “milenyum kuşağı” söz konusu. Bundan önce de bir “Z kuşağı”ndan bahsediyoruz. Z kuşağına nazaran, milenyum kuşağı, ister istemez doğrudan doğruya sosyal medyaya doğmuş olan bir kesim. Z ve milenyum kuşağının çalışacağı mesleklerin yüzde 60’dan fazlasının daha icat edilmediği ifade ediliyor. Şu anki kuşaklar, yüz yüze ortama gelemedikleri için, gerçek anlamda ruhsal noktada çöküntüye doğru ilerliyorlar. Çöküntüye uğramış kesimler de var bu noktada. Sosyal medyanın ve internetin, bilgisayarın ilerlemesiyle birlikte, iletişim teknolojilerinin gelişmesiyle birlikte, her eve, neredeyse bütün evlere internetin girmesiyle, bu cihazların sıradan bir hale gelmesiyle bu süreç zaten gerçekleşiyordu. Tek eksik olan yüz yüze ve gerçek dünyadaki, doğadaki etkileşimdi. İşte bu problem yaratıyor. Üniversite ortamını göremeyecek kesimde büyük bir hezeyana sebep olmuş durumda. Tabii ki eğitim devam edecek. Yani bu süreç devam edecek ama doğa ve dünyayla etkileşim, dış ortamla etkileşim konusunda önlemler alınması gerekir. Yani sanal müzeler, sanal üniversite ortamları gezileri bir yere kadar destekleyecek bu süreci. Aklıma sanal gerçeklik, arttırılmış gerçeklik çözümleri geliyor ama bu da nereye kadar… distopik olarak anlatılan gelecekler var. İşte bu, tatmin etmeyecektir bence.

Yaprak Özer: Sağlıkta da yapay zekâda çalışmalarınız olduğunu biliyorum. Gelişmiş ekonomilerin yöntemleri, ilaçlarını konuşuyoruz neticede biz Türkiye’deyiz ve burada neler önümüze sunulacak merak ediyoruz.

Utku Köse: Evet tabii. Özellikle tam bu sağlık alanına da girmek üzereyken, arttırılmış gerçekliğe de bir ekleme yapmak gerekirse, meslek eğitiminden bahsetmemiz lazım. Meslek eğitiminde arttırılmış gerçeklik ve sanal gerçeklik zaten olmazsa olmaz olacaktır ki, bu bizi sağlık bilimine de getiriyor. Mesleki eğitimde ve sağlık alanında da son derece kritik. Yapay zekâ teknolojileri sağlık eğitiminde revaçta…

Yaprak Özer: Yani kadavra üstünde çalışmak, sanal gerçeklikle mümkün olacak, doğru mu? Demek ki arttırılmış gerçeklikle, belki vücudun her organına kişi bir tuşa basarak, içinde bulunduğu ortamda inceleme fırsatını yakalayabilecek.

Utku Köse: Mesleki eğitim tarafı sürecek zaten. COVID-19 süreci tetikleyen bir unsur oldu. Uygulamalı eğitim çok kritik, çünkü şu an sadece böyle video ile görüşerek takdir edersiniz ki, uygulamalı eğitimler çok zor yapılır. Arttırılmış gerçeklik, ön plana çıkacak. Eğitim, temel bir çözüm yöntemi… Bunun yanına teşhis, yapay zekânın sağlık alanında dahil olduğu bir konu… Sonra “diagnosis” ve “treatment” dediğimiz süreçlerde yapay zeka yoğun kullanılıyor ki, ben “diagnosis” yani teşhis taraflı ilerliyorum: Kanser teşhisi, günlük bildiğimiz hastalıkların teşhisi, temel, basit sorunlara ilişkin çözümler üreten teşhis odaklı sistemler. Tabii sonra “treatment” hastanın en kısa sürede iyileşebilmesi süreci var.

Yanlış hatırlamıyorsam, MIT’de bir çalışma yapılmıştı. Örneğin göğüs kanserini, doktorlara nazaran 5 yıl önceden, hiç anlaşılmayacak düzeyde olduğu hâlde, teşhis eden bir sistem geliştirdiler. Gerçek doktorlar ve yapay zeka savaş halinde şu anda… Kimi konularda yapay zeka çok daha iyi; görüntü odaklı olan teşhislerde; Röntgen, MR, tomografi gibi teşhiste kullanılan bileşenleri düşünelim. Bunlarda doktorların gözünden kaçabilen detaylar olabiliyor. Ama bilgisayarı ve yapay zekâyı aldığımız zaman, piksel piksel en küçük birime kadar bakabiliyor.

Yapay zekâ da makinedeki bir problemden dolayı yanlış teşhise gidebilir mi? Doktorlar teşhis sürecini yapay zekaya teslim etmiş durumda değiller… Yapay zeka karar destek mekanizması şu an… Ama hakikaten güzel sonuçlar veriyor. Örneğin, ender hastalıklarda, kanser teşhisinde yani görüntü odaklı olan, insan faktörünün yorulabileceği, gözünden ıskalayabileceği, göz hapsinden kaçabileceği noktalarda, dikkatli olduğu için hesaplamalı sistemler, bilgisayar sistemleri, yapay zeka bu konuda ön plana geçiyor. Yapay zeka bu süreçleri gerçekleştirirken, matematiksel, mantıksal modeller kullanıyor. Yeri geliyor, doktor hiç karşılaşmadığı bir durum için, inisiyatif kullanarak, çok farklı yenilikçi çözümler geliştirebiliyor. Yapay zeka bunu modelleyecek durumda değil şu anda…

Yaprak Özer: Galiba “yaratıcılık” demek istiyorsunuz…

Utku Köse: Van Gogh’un tablolarını veya Beethoven’ın bestelerini veriyorsunuz; onun “remix”ini yapıyor tabii ki… Bir bakıma bunların yeniden şekillendirmesini yapıyor. Hiçbir şey vermediğiniz zaman, sıfırdan bir şey yapabilecek mi bakalım? Yaratıcılık tarafına doğru götürülmeye çalışılıyor yapay zekâ… Hiçbir şey yapamayacak durumda değil; ama mesela sağlık alanını düşünelim psikolog veya psikiyatr boyutunda, ruhsal bilimler açısından düşündüğümüzde, böyle bir yapay zeka sistemini yapılandırmamız çok zor şu anda.

Kısa ve özet ifade etmek gerekirse, hıza ihtiyacımız olduğunda, hız dışında dikkatli analiz yapmaya ihtiyacımız olduğunda ve çok sayıda farklı faktör, farklı teşhisi; MR, kan tahlili vs… hepsini birleştirip başka faktörlerden etkilenmeden aynı anda birçok hastaya bakıyor olabilirsiniz çünkü hız, dikkat ve çok sayıda verinin analizi gibi noktalarda yapay zeka, insanı yeniyor. Buna karşın tamamen “Yapay zekâ, doktorların yerini alacak” demek biraz yanlış olur.

Yaprak Özer: Yapay zeka tedavi protokolü önerdiğinde ne kadar güvenebilirim?

Utku Köse: Aslında tedavi sürecinde de etkin olduğunu söyleyebiliriz. Özellikle fiziksel rehabilitasyon çalışmaları… Bu süreçlerde özellikle hastanın doktorla sürekli iletişim halinde olduğunu varsayalım. Doktor, saat başı, günde dört beş kere fizik tedavi gören bir hastayla muhatap olamaz. Zaman ve erişim sorunu. Bu tarz durumlarda, yapay zekâ, tedavi sürecini yeniden modelleyip yönlendirebiliyor.

Doktorların modellediği tedavi sürecini tekrar size yansıtmış oluyor veya değişken yapıdaki tedavi süreçlerini yönlendirebiliyor. “A” ilacını kesip; şu ilaca devam et diyebiliyor. Tedavide, teşhise göre daha isabetli ilerlemiş durumda diyebiliriz.

Yaprak Özer: İlaç ve aşı… Aşıda neden bütün dünya “çuvalladı”?

Utku Köse: Tedavi sürecinde ki, virüs burada ön plana çıkıyor, çeşitli moleküllerin seçimini, yani hangi moleküler etkileşimler bu tedavi sürecinde uzun vadede gerçekten başarıya ulaştırabilir. Yani birinci, ikinci gün o etkiyi göremezsiniz ama belki 3 hafta sonra o etki yeni yeni görülmeye başlanacak. Simülasyonvari yani “prediction” dediğimiz, tahminsel çözümler ki, yapay zekânın en önemli avantajlarından biridir… İlaç keşfi de böyle bir şey, deneme yanılma yoluyla bir şeyleri yapmamız gerekiyor. Dünyanın çuvallamasındaki temel sebep COVID-19 sürecinde oturmamış taşların var olması… Yani bu bir grip virüsü veya daha önceki gibi, ilaç keşfi yapılmış hastalıklar gibi değil, hâlen yerine tam oturtulamamış bazı faktörlerden dolayı biraz deneme yanılma oranı daha fazla… Ama yapay zekâyı kullanıyorlar. Yapay zekâ zaman kazandırıyor.

Yaprak Özer: Türkiye burada nerede?

Utku Köse: İlginçtir… Sağlık alanında gerçekten iyi durumdayız bence, yapay zekâ odağında düşündüğümüzde… Bu konuda çalışan çok fazla akademisyen ve bilim insanımız var. Sağlık alanında 70 diyebilirim, eğitim alanında da 60 civarında olabiliriz yani… Eğitim alanında biraz daha yol almamız gerekir belki…

Yaprak Özer: Süleyman Demirel Üniversitesi’ndesiniz algımız 3-5 tane büyük üniversitede çalışmalar olurmuş gibi idi…

Utku Köse: Anadolu’nun her köşesinde gerçekten değerli hocalarımız, değerli bilim insanları var. Dolayısıyla değerli üniversiteler, değerli araştırmalar yapan birimlerimiz var. Sadece imkan meselesi aslında. Yani MIT, Oxford, Cambridge tabii ki, kendince bir rutine oturmuş olan ekol diyebiliriz, ama imkan meselesinden kaynaklanan bir uçurum. İmkansızlıklardan dolayı beyin gücünün uluslararası çaptaki kurumlarla mücadele noktasında istenen aşamaya gelmediğini görüyoruz.

Yaprak Özer: Yapay zeka marifetiyle gelişen sağlık sistemleri “blockchain” üzerinden ilerleyebileceğimiz bir otoban mıdır?

Utku Köse: “Blok Zinciri” özellikle siber güvenlik, veri güvenliği konusunda ön plana çıkan bir şey. Günlük hayatta gerçekleştirdiğimiz ekonomik alım satımların, varlıkların aktarılması ve hatta insansız araçların kullanımında bu araçların kendince değer üreterek, global çaptaki veri iletişim sürecini ki, “nesnelerin interneti”ne vurgu yapmak lazım bu noktada, etkili olacak. Gelecek buraya doğru gidiyor. Evinize geldiğinizde, sağlık durumunuzu, ekonomik durumunuzu da ölçen bir televizyonunuz, buzdolabınız, bulaşık makineniz olacak. Akıllı ev ortamından bahsedebiliriz. Bu veri akışının güvenliğini sağlayacak temel hususlardan birisi de “blockchain”. Hatta alternatifi IOTA var; “Tangle” adı verilen bir model izliyor. Gelecek süreçte insansız araçların birbirleriyle haberleşmesi için değer üretmesini sağlayacak. Burada güvenlik çok önemli. Her şeyin yani evinizin, binaların, devlet kurumları bile böyle bir sürece dahil edildiğinde, dışarıdan hacklenmesi işten bile değil, blok zinciri gibi, veri güvenliğini dağıtık bir şekilde sağlayan teknolojilere ihtiyaç zaten olacak.

Yaprak Özer: Dijital sistemimizde eğitimde ve sağlıkta “blockchain” kullanılmıyor henüz değil mi?

Utku Köse: Henüz resmi anlamda kullanılmıyor. Yeterli sayıya ulaşmamız lazım. Ne zaman ki, “bitcoin” milyonlarca, milyarlarca kullanıcıya ulaştı güvenlik faktörünü sağladı, o zaman ön plana çıktı. Global çapta eğitim süreçlerinin güvenliğini sağlayacak veya bu sürecin güvenliğini sürdürecek bir blok zinciri teknolojisine ihtiyacımız olabilir. Bir de veri işleme süresi ile ilgili aşması gereken sorunlar var; “bitcoin” odaklı düşünecek olursak, VISA vs. gibi ödeme sistemleri, saniyede 2000 kadar işlemi yapabiliyor. Ama “blok zinciri”, hatta “ethereum” vs. gibi son versiyonları, saniyede en fazla 20’ye kadar çıkmış durumda. Bu ne demek? Sadece para aktarımı değil olay elbette… Sağlık verisinin hastaneden kişiye veya kişiden hastaneye aktarılması, aynı şekilde eğitim verisinin eğitim kurumuna aktarılması… Özellikle kişisel verilerin korunması önemli.

Yaprak Özer: Yumuşak karnımız olan pek çok konuyla karşılaşacağız.

Utku Köse: COVID-19 sürecinde, şöyle bilgiler aktı; “…Şu mahallede salgın olabilir, şurada olmayabilir. Şu kişide olabilir, şu kişide olmayabilir...” Bireyler kişisel sağlık verilerinin paylaşılmasını isteyecek mi? İnsan sosyal bir varlıktır, bazı sorunlara yol açabilir bu. Dengeyi kuracak bir teknolojiyi kullanmak gerekiyor.

Yaprak Özer: Türkiye’de bir sürü insanın bu konularda çalıştığını anlıyorum ben.

Utku Köse: COVID-19 süreci tabii ki önemli bir süreç… Bardağın dolu olan tarafını görmek gerekiyor. Yapay zeka, veri bilimi alanında zaten yıllardır çok üst düzeyde çalışmalar yapılıyordu. Bilgiye yatırım çok önemli. Veri bilimi “data science”, istatistiğin yenilenmiş adı diyebiliriz. Bilgiye erişim, bilgiyi sentezleyebilmek, analiz edebilmek çok önemli… Ülkemiz gerçekten güzel çalışmalar ortaya koyuyor. İmkân meselesi sadece. Yapay zeka, sosyal bilimlere de yaklaştı. Felsefe hayatımızın ayrılmaz bir parçası olmalı… Yapay zeka/teknolojinin ön plana çıktığı bir gelecekte bizi kurtaracak olan, felsefe ve değerler bütünüdür.

Tüm yazılarını göster