Salı günü açıklanan enflasyon rakamları çok iç açıcı gelmedi. TÜFE’deki aylık artışın bir önceki aya göre neredeyse yarı yarıya gerilemiş olmasına bakıp umutlananlar ya da üretici fiyat artışlarının tüketici fiyat artışının gerisinde kalmasına sevinenler oldu. Ama sonuçta, yüksek ve katılaşmış bir yıllık manşet enflasyon, güçlü bir çekirdek enflasyon ve bozulmuş beklentiler var karşımızda.
Tüketici fiyat endeksinin (TÜFE) alt endekslerinden 128’inde fiyatlar artmış. Yani genele yaygın bir artış söz konusu.
Kısacası, Eylül rakamlarında sevinecek bir şey bulamadım ben. Her ne kadar Merkez Bankası Başkanı Gaye Erkan “Aylık enflasyon ana eğiliminde düşüşler başladı" dese de göstergeler bize enflasyonda zirvenin henüz görülmediğini söylüyor. Daha da kötüsünü görebiliriz. Zaten enflasyonun makul seviyelere inmesi konusunda da Erkan 2026’yı işaret ediyor. Erkan’ın Meclis Plan ve Bütçe Komisyonunda çizdiği tabloya göre “Önümüzdeki yıl başlayacak dezenflasyonun sürekliliğini sağlayarak 2025'te istikrar dönemine gireceğiz. Bu dönemde enflasyondaki gerileme hızlanırken öngörülebilirlik artacak ve 2026'da enflasyonu tek haneye yeniden indirmiş olacağız."
Merkez Bankası'nın sunduğu bu takvim bile bize yaşadığımız enflasyon şokunun ne kadar güçlü olduğunu ve geçmişte uygulanan politikanın ne kadar yanlış olduğunu gösteriyor. Zaten Merkez Bankası Başkanı da geçmiş döneme ilişkin gelişmeleri aktarırken politikaları ve uygulamaları savunmaktan hep kaçındığı görülüyor.
Erkan sunumunda “Sayın Cumhurbaşkanı beni TCMB başkanı olarak atadığında, 'TCMB'nin kanununa uygun şekilde fiyat istikrarını sağlayın, hayat pahalılığını bu milletin gündeminden çıkarın' şeklinde talimat vermişti. Bu talimatı bir kere aldık ve onun doğrultusunda yolumuza devam etmekteyiz” demişti.
Enflasyonu mevcut seviyelere taşıyan nedenler ortadan kalkmadıkça rahatlamamız mümkün olmayacak.
Türkiye özellikle 2021 ortasından itibaren enflasyonun artmasına yol açacak politikalara yöneldi, enflasyonist uygulamalara girdi. Yani yanlış işler yaptı. Mesela:
▪ Para bastı, para arzını arttırdı. Oysa Friedman’ın dediği gibi “Enflasyon her zaman her yerde parasal bir olgudur.”
▪ Faizleri baskıladı, negatif reel faize geçti. Faiz baskılanınca içeride talep canlandı, tüketim arttı, negatif reel faiz ortamında TL’den kaçışlar hızlandı.
▪ Türk lirasının değer kaybetmesine izin verildi; yol açıldı. Faiz negatif olup da TL’den kaçış hızlandıkça kurlar da hızla arttı, kurdan fiyatlara ciddi bir yük geldi.
▪ Ve böylesine tehlikeli işlerin yapıldığı bir ortamda Merkez Bankası enflasyon hedeflemesi rejiminde olduğu halde hükümetin gevşeme politikası ile uyumlu ve destekleyici davranmaya yöneltildi. Bankanın bağımsızlık algısı bozuldu, itibar kaybını uğradı. İtibar kaybına paralel enflasyon beklentileri de hızla bozuldu ve o gün bugündür ekonomideki tüm taraflar yüksek enflasyon bekleyişine girip buna göre aksiyon almaya başladılar.
Dolayısıyla enflasyondan çıkış için de bu gelişmelerin tersinin yaşanması gerekiyor. Seçimlerden sonra bu yönde adımlar atılmaya başlandı ancak süreç kolay değil. Enflasyonun patlatıldığı zaman yapılan uyarılarda da denildiği gibi enflasyon katılaştıktan sonra tekrar aşağı çekmek kolay olmuyor. Uzun zaman alıyor, çok fazla fedakârlık istiyor.