Navalny, Avdiivka ve Rusya'nın el konulan varlıkları

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Rusya'da yaklaşan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin favorisi belli; mevcut Devlet Başkanı Putin kesinlikle kazanacak. Ancak seçime katılım oranı, Putin'e verilecek oyların yüzdesi önemli.

Seçimlerin "demokratik" olduğunu kanıtlamak üzere, mevcut rejimin izin verdiği, yüzde birkaç oy alabilecek üç adayın daha "göstermelik" olarak katılımı sağlanmış durumda. Rus halkının, bu yüzde birkaç oydan biraz daha fazla ilgi gösterdiği muhalif isimler ise, ya hapiste, ya da mezarda.

Putin'e bayrak açtıktan sonra, önce zehirlenen, ardından da hapse atılan muhalif lider Alexey Navalny'nin birden bire ölümüne bu açıdan bakmak gerek. Rus yetkililer, Navalny'nin hapishanede volta atarken birden bire yere yığılıp, "doğal nedenlerle öldüğü" açıkladılar.

Rusya'daki Putin rejimi muhaliflerinin başına gelenlere bakıldığında, Navalny'nin ölümünün "doğal" kabul edilmesi hiç de kolay değil. İlk akla gelen örnekler;

* Putin'e bayrak açan Wagner paralı asker grubunun patronu Yevgeny Prigozhin'in şüpheli bir uçak kazasında ölmesi,

* Muhalif gazeteci Boris Nemtsov'un Moskova'da bir köprü üzerinde öldürülmesi;

* Putin rejiminde uzun yıllar istihbaratçı olarak görev yaptıktan sonra İngiltere'ye iltica eden Alexander Litvinenko'nun radyoaktif materyallerle zehirlenmesi;

*Rus askerlerinin Çeçenistan'daki insan hakları ihlallerini haberleştiren gazeteci Anna Politkovkaya'nın cinayete kurban gitmesi.

Üstelik Navalny, öldüğü açıklanmadan bir gün önce video konferans yoluyla hakkındaki bir yargılamaya katılmış, sağlıklı bir görüntü vermişti. Hapishaneden yolladığı mesajlarla da, Rus halkına seçimlerde Putin dışındaki -kim olursa olsun- adaylara oy vermelerini, böylece ülkedeki mevcut yönetime olan desteğin düşüşünü göstermelerini istemişti. Navalny'nin ölümüyle, Rusya muhalefeti, tam da seçim öncesinde, "lidersiz kaldı" demek mümkün.

NAVALNY'NİN ÖLÜMÜ BATI'NIN DA İŞİNE YARADI

İşin bir de öteki yüzü var elbette; Navalny'nin ölümünün Putin'in olduğu kadar, Batı'nın da işine yaradığını söylemek mümkün.

ABD Kongresi, Başkan Biden'ın ısrarla istediği Ukrayna'ya yardım paketini hala onaylamadı. Avrupa Birliği'nde ise, son yardım paketine Macaristan'ın onayının alınabilmesi için -deyim yerindeyse-  Avrupalı liderlerin neredeyse "takla atmaları" gerekti; Almanya Başbakanı, Ukrayna'ya yardıma veto koymaması için tam oylamanın yapılacağı toplantıda, Macaristan Başbakanı Orban'ı salon dışında çay içmeye davet etti filan...

Bir başka kritik gelişme daha oldu geçen hafta; Ukrayna askerlerinin yaşadığı mühimmat yokluğu,  ellerinde olan önemli bir kasabadan, Avdiivka'dan çekilmelerine yol açtı.

Sonuçta Navalny'nin ölümü, Avdiivka'nın Ruslar'a teslimi birleşince, uzun süredir Gazze'ye odaklanıp Ukrayna'yı unutmuş görünen Batı kamuoyunda ciddi bir hareketlenme sağladı. Bu hareketin, Batılı liderlere Ukrayna'ya yardım konusunda halklarını ikna için kolaylaştırıcı etkisi olacağı açık.

ABD'DEN BİR İLK; EL KOYULAN RUS VARLIKLARI UKRAYNA İÇİN HARCANACAK

Ve son adım;

Ukrayna'yı işgal etmesi nedeniyle Batı'daki Rusya ve Putin yanlısı oligarkların mal varlıklarına el konulmuştu. ABD ve Avrupa ülkelerinde toplam el konulan Rus varlığının 300 milyar dolara yakın olduğu ifade ediliyor.

Tam da Navalny'nin ölümünün açıklandığı gün, ABD Adalet Bakanlığı el konulmuş Rus varlıklarından 500 bin doların, Ukrayna'ya destek amacıyla kullanılmak üzere Estonya'ya transfer edildiğini açıkladı. Bu, el konulan Rus varlıklarının Ukrayna için harcanması açısından ilk örnek. Gerisinin gelmesi de muhtemel.

Ölümün de siyaseti olur mu? Oluyor belli ki...

Tüm yazılarını göster