Ukrayna krizi, Batı-Rusya gerginliğinden çıkıp, NATO-Rusya çatışmasına doğru evrilmeye başladı.
ABD yönetimi NATO’ya Ukrayna krizinde kullanmak üzere 8 bin 500 askerden oluşan acil müdahale gücü tahsis ettiğini açıkladı. Bu durum da, Batı ülkelerinin Ukrayna’ya ikili düzeyde gönderdikleri silah ve mühimmattan sonra, artık doğrudan NATO müdahalesinin gündeme girdiği algısını yarattı.
Peki NATO Ukrayna’ya doğrudan müdahale edebilir mi?
Bu sorunun basit yanıtı “hayır”. Ukrayna NATO üyesi değil. Dolayısıyla üyelerden birine saldırı anında, NATO’nun doğrudan müdahalesini öngören 5. Maddenin Ukrayna için kullanılması söz konusu olamayacak.
NATO sınırları dışında olan bölgelerdeki krizlere de müdahale için ise Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararı gerekiyor. Rusya ve Çin’in daimi üye oldukları BM Güvenlik Konseyi’nden ABD ve Batılı müttefiklerinin böyle bir karar çıkartmaları imkansız olduğundan, NATO’nun doğrudan Ukrayna’ya asker göndermesi de mevcut konjonktürde mümkün değil.
Ancak NATO konseyi krizin Ukrayna’ya komşu olan Romanya ya da Polonya gibi NATO üyesi ülkelere sıçrayabileceği gerekçesiyle, Acil Müdahale Gücü’nü bu ülkelere konuşlandırabilir. Amerikalılar’ın ortaya attığı 8 bin 500 asker tahsisi de bu çerçevede yapılıyor.
NATO KARARI GEREKİYOR
ABD, NATO acil müdahale gücüne asker tahsis etti diye, diğer NATO üyesi ülkelerin de otomatik olarak aynı şeyi yapmaları da söz konusu değil.
NATO’da kararlar oy birliği ile alınıyor. Yani NATO Acil Müdahale Gücü’nün Ukrayna’ya komşu NATO ülkelerine gönderilmesi için önce NATO Konseyi’nin karar alması gerekiyor. Üstelik üyeler, NATO acil müdahale gücünün Ukrayna krizinde kullanılması için onay verseler bile, bu “evet” oyu ülkelerin otomatik olarak asker göndermesi anlamına gelmiyor. Her NATO üyesi ülke krizi kendi ulusal çıkarları –Rusya’ya ilişkileri- , ekonomik ve askeri yetenekleri ölçüsünde değerlendirip kararını ona göre verecek.
BİDEN’IN AVRUPALILARLA VİDEO KONFERANSINDA ERDOĞAN YOK
Burada Türkiye’yi rahatlatacak en büyük önemli konu, Acil Müdahale Gücü’nün komutasının Aralık sonu itibarıyla Fransa’ya devredilmiş olması. Eğer Biden yönetimi NATO’yu askeri olarak işin içine sokma tavrını geçen yıl Türkiye Acil Müdahale Gücü’nün Komutanlığını yaparken gösterseydi, Ankara’ya yönelik baskı çok daha büyük olabilirdi.
Nitekim ABD Başkanı Biden’ın geçen hafta bu konuları konuşmak için Fransa, Almanya , Polonya, İngiltere liderleri ve AB yetkilileri ile yaptığı video konferansa Türkiye’den Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dahil edilmemesi, Washington yönetiminin krizde Türkiye üzerinden yürümeye niyetli olmadığının göstergesi.
RUSYA NE İSTİYOR; KRİZ NATO-RUSYA ÇATIŞMASINA DÖNER Mİ?
NATO Acil Müdahale Gücü Ukrayna’ya konuşlandırılmayacağı için –şimdilik- NATO’nun doğrudan askeri müdahalesi söz konusu gibi durmasa da, böylesine büyük bir gerginliğin ne yöne evrileceği belli değil.
ABD krize –deyim yerindeyse- bodoslama dalmış durumda. Ukrayna ile sınır komşusu NATO ülkelerinden birine düşebilecek bir Rus ya da Belarus füzesi bile “NATO üyesi saldırı altında” bahanesiyle beşinci maddenin devreye sokulmasının önünü açabilir.
RUSYA’NIN ASKERİ PLANLARI NE OLABİLİR?
İşin diğer boyutunda ise Rusya’nın olası siyasi ve askeri planları var;
Uzun yıllar NATO’da görev yapmış emekli General Ali Er’e göre, Rusya’nın Ukrayna ile olan sınırına asker yığması küçümsenecek bir konu değil. Rus askeri yığınağının niteliği dolayısıyla, Moskova yönetiminin "blöf yaptığını düşünmediğini” söyleyen Er, durumu şöyle özetledi;
- Rusya, Ukrayna sınırına sıradan askeri birlikleri yerleştirmedi. Elit tank tabur görev kuvvetlerinden oluşan yüz bin üzerinde askeri yığınak yaptı.
- Moskova yönetimi bu gücün tatbikat amacıyla bölgede olduğunu söylüyor ama, askeri tatbikat bölgedeki veya yakın konuşlu birliklerle yapılır. Oysa Rusya, Ukrayna sınırına yığdığı gücü ülkenin doğusundan ve iç bölgelerinden getirdi.
- Rus yönetimi Ukrayna’nın kuzey komşusu Belarus’a da askeri uçaklar ve hava savunma sistemleri yerleştirdi. Bu askeri planda, ikinci cephe açmak anlamına gelir. Ukrayna’yı askeri güçlerini hem doğuya, hem de kuzeye bölmeye zorlayacak, cepheyi birken ikiye çıkartacak bir hamle.
Er, Rusya’nın krizde hiç geri adım atmamasını ise, Donbass bölgesine olası bir Rus askeri harekatının siyasi hedeflerinin Moskova açısından stratejik önemi ile açıklıyor;
- Rusya işgal ettiği Kırım yarımadası ile Rus anakarası arasında bağlantı kurmak istiyor. Bunun yolu da Donbass bölgesinden geçiyor.
- Eğer Donbass bölgesi de tıpkı Kırım’da olduğu gibi Rusya’nın kontrolüne girerse, Moskova yönetimi Azak Denizi’nin Ukrayna’ya ait kıyılarına el koymuş, denizin tüm hakimiyetini elde etmiş olacak.
- Bu da, Rusya’ya Karadeniz’in kuzeyinde stratejik hakimiyet sağlayacak.
TÜRKİYE NE YAPACAK?
Rus Lider Putin, Batı ittifakını en dağınık döneminde yakalamışken, bu kritik kazanımı elde etmeden bırakacak gibi görünmüyor.
Krizin Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirdiği ortada; Karadeniz’e kıyısı olan bir NATO üyesi olarak Ankara’ya ABD tarafından ciddi baskı uygulanacağını tahmin etmek güç değil. İlk baskı büyük ihtimalle Türkiye’nin de NATO acil müdahale gücünde etkin olması yönünde olacaktır.
Ancak Ankara bu ilk salvoyu püskürtse bile, olası bir NATO-Rusya çatışmasında Boğazlar/Montrö üzerinden ikinci ve çok daha ağır baskı kaçınılmaz olur. Montrö uyarınca, savaş durumunda Boğazlar’dan hangi gemilerin geçeceğine ilişkin tüm yetki Türkiye’ye veriliyor. ABD, NATO üyesi Türkiye’nin bu yetkiyi Batı İttifakı lehinde kullanmasını isteyecektir.
ABD, Akdeniz’de Şubat’ta deniz tatbikatı adı altında bölgeye uçak gemisi dahil, pek çok donanma gemisi göndererek bunun ilk adımlarını atmaya başladı bile.
Ukrayna krizi çok sert geliyor.
Ve ne yazık ki karla mücadele konusunda bile sınıfta kalan AK Parti hükümeti, konunun nereye gittiğini pek kavramış görünmüyor;
İşin ciddiyetini kavramış olsalardı;
Montrö konusunda uyarıda bulunan Amiralleri yargılamaya;
Ya da Montrö’yü tartışmaya açacak Kanal İstanbul konusunda ısrar etmeye devam edeler miydi?