‘Nasıl Bir Ekonomi’ diyoruz

Servet YILDIRIM Ekonominin Halleri

Bundan sonra Türkiye’de her gün “Nasıl bir Ekonomi” diye sorulacak; “Nasıl Bir EKONOMİ” konuşulacak.               

Son üç yıldır Dünya Gazetesi’ni çıkaran basın emekçileri artık “Nasıl Bir EKONOMİ” ile yenilenmiş bir şekilde yollarına devam ediyorlar. İddia aynı: Doğru ve nitelikli ekonomi haberciliği.

“Nasıl Bir Ekonomi?” sorusu aslında sadece Türkiye’de değil, dünyada, özellikle son dönemde sıklıkla sorulan bir soru. 2008 küresel krizi ile başlayan ve pandemi ile devam eden süreçte ekonomistler durmadan “Nasıl Bir Ekonomi?” sorusuna yanıt aradılar.                 

Kimi konuya daha kısa vadeli baktı ve yanıtın güçlü bir işgücü piyasasının olduğu, enflasyonun yüzde 2-3 dolayında düşük seviyelerde seyrettiği, ekonomilerin makul ve sürdürülebilir bir hızda büyüdüğü ve para birimlerinin istikrarlı olduğu bir ekonomide yattığını söylediler.                     

Dünyanın artık büyümenin sınırlarına yaklaştığını ve nüfusta, sanayileşmede, çevre kirlenmesinde, gıda üretiminde ve doğal kaynakların tüketilmesinde mevcut büyüme eğiliminin sürmesi halinde ekonomik büyümenin 21. yüzyıl içinde sınırına dayanacağını düşünenler ise çareyi “yeşil ekonomi”de buldular. Yıllarca doğrusal bir modelde işleyen dünya ekonomisinin “döngüsel” modele dönüşmesi gerektiğine vurgu yapıldı.                  

Bunlar birbirlerini dışlayan görüşler değil. Her görüşün haklı noktaları var. Ancak “Nasıl Bir Ekonomi” sorusunun hem ulusal hem de küresel düzeyde yanıtının bazı “olmazsa olmaz”ları var.              

Ekonomik modeller kapsayıcı ve katılımcı olmak zorundadırlar. İnsanların cinsiyet, etnik köken ve sınıf farkı olmaksızın ekonomik yaşama katılabildikleri ve geleceğe dair söz haklarının olduğu bir ekonomidir bu. Tüketicilerin, çalışanların ve işletme sahiplerinin piyasaya herhangi bir engelle karşılaşmadan rahatça girebildikleri; kuralların şeffaf ve herkese eşit uygulanabilir olduğu bir ortam olmalı.                

Ekonomiler eşitlik üzerine kurulmalıdır. Toplumun bütün kesimlerinin, özellikle yoksulların ve sosyal olarak dezavantajlı olan grupların fırsatlardan yararlanabildiği bir ekonomidir bu. Herkes kamusal altyapı, taşıma, eğitim, temiz su gibi imkanlardan yararlanabilmelidir.             

Büyüme bu modelin vazgeçilmez unsuru olmalıdır. Ekonomi yeterince mal ve hizmet üretebilmeli; istihdam ve çalışma fırsatları artarak var olmalı, gelirin herkes için özellikle yoksullar için yükseldiği bir sistem oluşturulmalıdır.         

İstikrardan vazgeçilmemelidir. Bireylerin, işletmelerin ve toplumların geleceğe dair güven duydukları ve ekonomik kararlarının sonuçlarını önceden görebildikleri bir ortam sağlanmalıdır. İnsanlar korkusuzca ve hiçbir endişeleri olmadan geleceğe yatırım yapabilmeli; ekonomik sistem ise şoklara ve streslere karşı dayanıklı olmalıdır.              

Sürdürebilirlik ekonomik modelin karakteri olmalıdır. Ekonomik ve sosyal refahın sürdürülebilir olduğu, gelecek kuşakların refahının bugün tüketilmediği bir ekonomiden söz ediyoruz. Doğal sermayenin kullanımında doğanın gözetildiği ve doğaya kendini yenileme şansı verildiği bir sistemdir bu. Sürdürülebilir olmayan büyüme trendlerini değiştirmek ve sürdürülebilir olan ekonomik istikrarı ve ekolojik durumu oluşturmak mümkündür.              

Bunların önemli bir bölümü ilk olarak Brookings Institution’ın Metropolitan Politika Programında yer alan ilkelerdir. Bugün bir çok ekonomi için olduğu gibi Türkiye ekonomisi için de geçerli olan genel ilkelerdir.            

Küresel ekonomide ve Türkiye ekonomisinde ciddi dönüşüm ihtiyacının olduğu bir dönemdeyiz. Böylesi bir dönemde “Doğru ve nitelikli bir ekonomi haberciliği” iddiası ile yayın hayatına başlayan “Nasıl Bir Ekonomi” gazetesi bir yandan günceli ve gelişmeleri okuyucularına aktarırken, diğer taraftan geniş ve nitelikli yazar kadrosu ile “Nasıl Bir EKONOMİ?” sorusuna da yanıt aramaya devam edecektir.      

“Nasıl Bir EKONOMİ”nin yolu açık olsun…

Tüm yazılarını göster