“Algı: Bir şeye dikkati yönelterek
o şeyin bilincine varma; idrak (TDK)”
Algı, duyularımızın aldığı bilgileri yakalayan, işleyen ve aktif olarak anlam kazandıran bir kabiliyettir, diyor uzmanlar. Duyusal organlarımız aracılığıyla bize ulaşan uyarılarla çevremizi anlamamızı sağlayan bilişsel süreçtir. Bu önemli bilişsel kabiliyet gündelik yaşantımız için çok mühimdir çünkü çevremizi anlamamız onun sayesinde mümkündür, diye de ekliyorlar.
Dünyanın önder marka değerleme ve strateji danışmanlık kuruluşu Brand Finance Mayıs ayı içerisinde ilk kez şehirlerin algısının ölçüldüğü bir endeks yayınladı; “City Perception Index”. Seçim hayhuyu ve sonrasında “TURKEY 100 – Türkiye’nin En Değerli Markaları” yayını telaşı nedeniyle bu önemli çalışmayı gündeme almak bugüne kaldı.
Hazırlık sürecine dahil olmaktan gurur duyduğum endeks, Türkiye’nin dahil olduğu 20 ülkeden 100 şehri ve 15,000 kişiyi kapsayan bir algı araştırmasından elde edilen çıkarımlara dayalı olarak hazırlandı. Bu kapsam önümüzdeki yıllarda genişletilecek. Algı araştırmasına Türkiye’den İstanbul, İzmir ve Antalya dahil edildi ve çıkan sonuçlar belki de peşin kabullerimizi değiştirecek özellikte.
Bir şehre ait olumlu algı ne kadar güçlü ise yatırımları cezbetme kabiliyeti, ürün ve hizmetlerini değer katarak pazarlama imkanı, turizmi geliştirme şansı ve yetenekli insanların yerleşmesine neden olma ihtimali o kadar yüksek olacaktır. Yapılan araştırma ve analizler etkin ve sağlam bir şehir markası için “bilinirlik, tanıdık olma” özelliğinin temel unsur olduğunu göstermekte. Bunun yanı sıra, araştırmaya katılanlara şehrin itibarı sorulurken yaşanabilirlik, iş kurma ya da uzaktan iş görme, eğitim, emeklilik, ziyaret ve yatırım hakkında oluşmuş algıları 45 alt kırımda soruldu. Böylece şehir yönetimlerinin marka stratejisi geliştirmesinde yararlanacağı önemli referans alanları belirlenmiş oldu:
Şehirler, başarıyla geliştirecekleri sağlam ve olumlu bir markadan muhtelif şekilde yararlanabilir. İlk akla gelen ziyaretçi, yatırımcı ve yetenekli yerleşimcinin cezbedilmesi. Olumlu bir şehir markasının olası ziyaretçi ve turizm üzerinde etkisi çok belirgin ve önemli. Çekici ve gözde şehir imajı insanlarda şehrin kültürel etkinliklerini, mirasını, mutfağını, sunduğu ve sunabileceği her şeyi tanıma, keşfetme arzusu uyandıracaktır. Memnun kalan ziyaretçi şehrin gönüllü elçisi olacak, deneyimlerini paylaşırken diğerlerine tavsiyede bulunacaktır. Güçlü bir şehir markası aynı zamanda yatırımcı, işletme ve ekonomik faaliyet ve fırsatları cezbedecek, böylece gelişme ve büyümeyi tetikleyecektir. Küresel ölçekte rekabet üstünlüğü sağlanacak, girişimcilik cesaretlendirilecek, yeni iş alanları yaratılacak ve nihayetinde dışarıdan yetenekli yerleşimci cezbedilecektir.
Endeks çalışması için katılımcıların o şehirle ilgili yerleşme, iş kurma, uzaktan çalışma, eğitim, emeklilik, ziyaret ve yatırım alanında oluşmuş kanaatleri öğrenilmeye çalışılmıştır. Uygulanan yaklaşımın amacı, gündelik yaşamın muhtelif boyutlarında ve karar süreçlerinde sorgulanan şehir ile ilgili oluşmuş bütüncül bir algıyı anlayabilmektir. Üç temel başlık esas alındı:
- Bilinirlik: Belli bir şehre ait bilgi, tanıma ve farkındalık. İnsanlar nezdinde bir şehrin ne kadar iyi bilindiği ve tanındığı
- İtibar: Şehrin küresel anlamda itibarı
- Önemseme: Söz konusu şehir yerleşmek, çalışmak, öğrenim görmek, ziyaret etmek ve yatırım yapmak için önemsenmekte mi?
Algı araştırmasının detaylarına girildiğinde ilginç sonuçlarla karşılaşıldı: Örneğin, bir diğerine benzemez davranışlar sergiledikleri kabul edilen son dünya savaşı sonrası dünyaya gelenlerin oluşturduğu “Bebek Patlaması Kuşağı” ile son kuşak “Z Kuşağı” bir şehirde yaşayabilmek için aynı özellikleri önemsiyor; insanlar ve değerler açısında “güvenilir” olma özelliği ile yaşanabilirlik açısından “cazip yaşam tarzı” özelliğinde buluşuyorlar. “Yatırım” ve “Turizm” farklı görülse de güçlü ziyaret nedenleri bilinirliği arttırmakta ve yatırım gibi farklı kararlar üzerinde etkili olmakta. Bir kişi çok nadir olarak hiç ziyaret etmediği bir şehirde yerleşmek, yaşamak, yatırım yapmak istiyor. İster ziyaretçi ister yatırımcı olsun her iki grubun karar süreçleri üzerinde cazip bir yaşam tarzı ile anlayabileceği ortak bir dil önemli unsurlar oluyor.
Endeks, hangi nedenle olursa olsun, isanların bir şehri diğerine tercih etme kararının altında yatanları açığa çıkarmaya çalışmakta ve şehirleri bu özelliklere göre sıralamakta. Genel tabloda İstanbul 64., Antalya 71., İzmir ise 80. sırada yer almakta. Bu şehrin yöneticileri belki de sonuçlara bakınca “neden?” diye soracak, “biz bu alanda gayet iyi olduğumuza inanıyorduk” diyecek. Ya da tersi; “böyle bir özelliğimizin varlığını ve önemsendiğini bilmiyorduk” diyecekler. Mümkündür. Bu duruma “algı uçurumu” ya da “algı aralığı” deniyor. Eğer siz o alanda iyi ve başarılı olduğunuza inanıyor ancak insanların algısı bu inançla örtüşmüyorsa elinizdekileri iletmekte başarılı olamıyorsunuz demektir. Başarılı bir iletişim çalışmasıyla bu aralık kapatılabilir. Ya da belli bir alanda bir üstünlüğünüz yok ancak insanların öyle bir algısı, inancı var. Bu algı aralığını kapatmak ve insanların inançlarını boşa çıkarmamak için çok çalışmanız gerekecek. Her iki durumda da yapılacak iş çok!