Nakdi sermaye artırımının iktisadi amacı

Selçuk Turgay AZAK

Vergi Müfettişi – Ekonomist

Kanun koyucu tarafından sermaye şirketlerinde artırılan ya da yeni işletmeye eklenen sermayenin nakit olarak karşılanan kısmı için Kurumlar Vergisi Kanununun 10 uncu maddesinin birinci fıkrasının (ı) bendi ile bir indirim müessesesi ihdas edilmiştir. Söz konusu düzenleme ile sermaye şirketlerinde ortaklar tarafından işletmeye koyulan nakit sermaye üzerinden Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından indirimden yararlanılan yıl için en son açıklanan bankalarca açılan TL cinsinden ticari kredilere uygulanan ağırlıklı yıllık ortalama faiz oranı dikkate alınarak, ilgili hesap döneminin sonuna kadar bir hesaplama yapılacak ve hesaplanan tutarın %50’si kurumlar vergisi matrahının tespitinde kurumlar vergisi beyannamesi üzerinde ayrıca gösterilmek şartıyla, kurum kazancından indirim konusu yapılabilecektir.

Söz konusu madde hükmüyle, işletme ortaklarının işletmeye nakit olarak koyduğu sermaye için her yıl bu şekilde bir hesaplama yapılacak ve söz konusu tutar en fazla 5 hesap dönemi boyunca beyanname üzerinden indirilecektir. Ayrıca kazanç yetersizliği nedeniyle indirim konusu yapılamayan tutar takip eden dönemlerde indirim konusu yapılabilecektir.

Bu yazımızda ilgili düzenlemenin vergisel amacından ziyade iktisadi amacı üzerinde duracağız. Bu kapsamda ilgili düzenlemenin iktisadi amacı genel olarak ortaklarını sahip oldukları tasarrufları ve servetleri şahsi servet olarak değerlendirmesi yerine işletmelere sermaye olarak koymalarını teşvik etmek şeklinde ifade edilebilir. Çünkü işletmeye sermaye olarak konulan nakit varlıklar işletmenin hem finansal yapısını güçlendirecek, hem de işletmenin faaliyetleri ile ilgili hareket etme noktasında yatırımları, istihdamı, üretimi artırabilecektir.

Diğer taraftan konuyu daha da açmak gerekirse, yatırım iktisadi tanımı itibariyle sermaye stokuna yapılan ilavelerdir şeklinde ifade edilebilir. Sermaye stoku da işletme açısından amortismana tabi olan satın almaları yani bina, makine, demirbaş, teçhizat, taşıt gibi sabit sermaye yatırımları temsil ederken, işletmenin faaliyet konusu ile doğrudan ilgili olan hammadde, ara malı ve nihai mamul gibi satın almalar da stok yatırımları temsil etmektedir. Bir ekonomide yatırımların kaynağı tasarruflardır. Çünkü iş alemi yatırım harcamalarını gerçekleştirmek için ek finansmana ihtiyaç duyabilir, bu ihtiyaç borçlanmayı gerektirebilir. Söz konusu finansman ihtiyacı iş alemini fon talep eden pozisyona getirmektedir.  Tasarruflar ise bireyler tarafından elde edilen gelirin harcanmayan kısmıdır. Bu kişilerin ekonomideki pozisyonu fon arz eden taraf olmasıdır. Bu iki kesimin buluşması ekonomik faaliyetlerin gerçekleştirilebilmesi için bir köprü mahiyetindedir. Örneğin Bay A maaşından arttırdığı birikimini bankaya mevduat olarak yatıracak ki, banka topladığı bu mevduatı iş insanı Bay B’ye kredi olarak versin. Bay B bu krediyi kullanacak ki, makine alsın, üretim yapsın, işçi istihdam etsin…

Söz konusu vergisel düzenleme işletmenin kendi öz kaynakları ile iktisadi faaliyetleri gerçekleştirmesi amacına hizmet etmekte ve bu durumun gerçekleşmesi içinde işletmenin ortaklarına sahip oldukları birikimleri ortak oldukları işletmelere yatırmaları noktasında teşvik etmektedir.

Son olarak durum şu temsili diyalogla özetlenebilir:

Kanun:  (İşletme ortağına) Sahip olduğun tasarrufları bankaya mevduat olarak  yatırma ya da şahsi harcamalarda kullanma, işletmeye sermaye olarak koy bence. Bu bencesi ama… (Zorunlu bir düzenleme değildir.)

İşletme Ortağı: Peki benim gelir kaybım yani fırsat maliyetim ne olacak?

Kanun: Ben senin nakit olarak koyduğun sermaye üzerinden belli bir faiz hesaplatacağım kuruma -ki biliyorsun ki sermaye üzerinden faiz hesaplanamaz-  ama bu seferlik izin vereceğim. Söz konusu hesaplanan faizi beyanname üzerinden kurumun indirmesine de müsaade edeceğim. Bu suretle matrah ve akabinde hesaplanan vergi azalacak yani daha az kurumlar vergisi ödenecek ve ortaklara dağıtılacak kar payı miktarı artacak.

İşletme Ortağı: Harika…

Tüm yazılarını göster