Bir yıl daha geride kalmak üzere… Yarın gece yarısı saatler 24.00’ı vurunca 2023’e “merhaba!” diyeceğiz… Şimdiden mutlu, sağlıklı, bol kazançlı, güzel yıllar…
Yeni yılla özdeşleşmiş kitaplar, filmler vardır dağarcığımda… Meselâ yılbaşı yaklaştıkça aklıma O. Henry’nin yazdığı o çok bilinen “Noel Hediyesi” gelir. Çocukluk yıllarımdan kalan, belleğimde etrafı yılbaşı çiçekleriyle, sırça süslerle (bir zamanlar plastikten yapılmazdı yılbaşı süsleri) bezenmiş o hikâye:
Hani iki sevgili varmış. Yılbaşı için birbirlerine hediye almak istiyorlarmış, ama paraları yokmuş. Kadının çok güzel, upuzun saçları varmış, bu nedenle de adam, onun için bir toka düşünüyormuş. Adamın babasından kalan güzel bir saati varmış, ama kayışı eskimiş, kadın da bir kayış almak istiyormuş. Bunu nasıl gerçekleştirecekler? Birbirlerine hayal ettikleri armağanları alabilmek için kadın, o güzelim saçlarını kestirip satmış, adam da saatini…
Sonra kadın aramış taramış sade ve gösterişsiz bir tasarımı olan platin bir saat kösteği bulmuş. Onu değerli kılan cicili bicili süsler değil, kaliteli her şeyde olduğu gibi, yalnızca malzemesiymiş. Köstek belki saatin kendinden bile kıymetliymiş.
Adam da saatini sattıktan sonra gelen parayla Broadway’de vitrinde gördüğünden beri kadının aklından çıkaramadığı üç parçalık tarak takımını satın almış… Yılbaşı gecesi kadının başında bir bere varmış, adam da bileklerini kazağının altında gizliyormuş… Sonrasını tahmin ediyorsunuz. Öykünün finali de etkileyicidir şöyle biter:
“Ama günümüzün bilgelerine son bir sözüm var: Bilinsin ki hediye verenler içinde en bilgeleri o ikisiydi. En bilge olanlar, onlar gibi hediye alıp verenlerdir.”
Bu hikâyenin dramı bana, çok daha fazla duygu yüklü bir Heinrich Böll hikâyesini anımsatır. İkinci Dünya Savaşı sonrası caddeden geçenleri sayma görevi verilen bir kötürümün öyküsüdür bu. O savaş gazisi her geçen için bir kere sayaca bastığı görevini sürdürürken, her gün caddeden işine gidip gelen bir kadını beğenir, hatta âşık olur. Umutsuz bir aşktır bu. Kadının bu sevdadan haberi yoktur ve asla da olamayacaktır. Gazi, kendisinin farkında olmayan kadına duyduğu sevgiyi nasıl gösterir biliyor musunuz, onu sayım dışı bırakır, o geçerken sayacak basmaz!
Çocukluğumda okuduğum masallardan da anımsadıklarım var. Bunlardan birisi, kardan adamla kardan kadının öyküsü:
Şehrin ortasındaki gölün bir ucunda kardan bir adam, diğer ucunda kardan bir kadın yapmışlardır çocuklar. Öyle güzel olmuşlardır ki bütün şehir onları konuşmaktadır. Onlar da böylelikle birbirlerinden haberdar olurlar. Kardan adam kardan kadını, kardan kadın kardan adamı merak etmeye başlar. Ve tam gece yarısı, saatler yeni yıla geçerken her ikisi de diğerine gitmeyi planlarlar birbirlerinden habersiz. Ancak gölün farklı yakalarından gittikleri için buluşamayacaklardır o gece. Ve sabah olup güneş çıkınca erimeye başlayacaklar, gölün sularına karışınca ancak orada sonsuza dek birleşeceklerdir.
Unutulmaz bir müzikal olan “Sunset Bulvarı”ndaki yılbaşı partisinin kederli sonu da hafızama kazınmıştır. Yılbaşı partisine Norma’nın (Gloria Swanson), senarist rolündeki Joe’yu oynayan William Holden’ı davet etmesiyle birlikte Norma’nın Joe için beslediği hisler ortaya çıkacak ve kederli bir son yaşanacaktır.
Sonu iyi biten bur filmi, ailesinin Noel tatili için Fransa’ya giderken Kevin’i evde unutmasıyla başlayan eğlenceli serüveni “Evde Tek Başına”yı da zaman zaman seyrederim.
Ve 31 Aralık içinde karlar yağan bir cam küredir benim için. Orson Welles’in “Yurttaş Kane” filmini izlemeden çok öncesinde ta ilkokul çağlarımdan beri elimde duran, zaman zaman salladığım, içinde savrulan karların düşüşünü seyrettiğim büyülü bir küre. Mutlaka yeni yıla girerken de sallarım küremi daha güzel yeni seneler için… Bir kez daha mutlu yıllar…