Marmara Denizi bir süredir müsilaj altında. Uzmanlara göre, Marmara denizindeki durumun öncelikli nedeni “atıklar.” Bu durumun münferit bir olay olmadığı, uzun süreli yanlış politikaların kaçınılmaz sonucu olduğunu ifade edilirken, “Marmara denizi öldü”, bugün gördüğümüz tablo, “bir cesedin çürümesi” diyenler de var.
İstanbul, Adalar, Tekirdağ, Çınarcık, Bursa, körfezler, kıyılar ve denizin derinlikleri dahil çok büyük bir alanı etkisi altına müsilaj, Karadeniz’e kadar uzanıyor. Bölgede kapsamlı bir temizlik seferberliği başlatılmış durumda. Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum, 2021 yılı sonuna kadar Marmara Denizi'nin tamamının 'Koruma Alanı' ilan edileceğini söyledi.
WWF-Türkiye tarafından bir süre önce yayınlanan “Korumazsak Kaybederiz: Sürdürülebilir Bir Türkiye İçin Korunan Alanlar Hedef: 2030’a Kadar %30” başlıklı rapor aslında tam da bu konuya dikkat çekiyor. Avrupa genelinde korunan alanların ülke yüzölçümüne oranı bugün yüzde 25’in üzerindeyken, Türkiye’de karasal korunan alanların oranı yüzde 11, denizel korunan alanların oranı ise sadece yüzde 4. Peki ne yapmak lazım? Temizlik çözüm olabilir mi?
İTÜ Çevre Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. İzzet Öztürk, temizlik seferberliğinin acil müdahale anlamında gerekli bir hareket olduğunu söylüyor ve temizliğin hızlı bir şekilde yapılmadığı takdirde müsilajın dibe çöküp, tabanda yaşayan organizmalara zarar verebileceği ifade ediyor.
Temizlik sonrasında atılması gereken adımları ise şöyle sıralıyor Prof. Öztürk: “Doğal dengenin korunması için deşarj sürecini iyileştirmek gerekiyor. Kirleticileri azaltırsak toparlanma da hızlı gerçekleşir. Sanayi tesislerinin sıkı şekilde denetlenerek ön arıtma yapmaları sağlanmalı. Belediyelerin atıklarında azot ve fosfor yükünün azaltılması şart. Balıkçılık faaliyetlerinin çok daha etkili bir şekilde denetlenmesi gerekiyor. Planktonlarla beslenen balık türlerinin azalması Marmara Denizi açısından gerçek bir tehdit oluşturuyor.”
Prof. Öztürk, müsilaj sorunun sadece Marmara için değil, Karadeniz dahil tüm denizlerimiz için tehdit oluşturduğunu söylerken, şu bilgileri veriyor: “Marmara’yı kurtarmak istiyorsak, Kırım-Sinop hattından Romanya kıyılarına kadar olan alanı temiz tutmak zorundayız. Karadeniz’de Marmara’ya oranla daha çok plankton olsa da müsilaj sorunu yaşanmıyor. Karadeniz’deki planktonlar üst organizmalar tarafından tüketiliyor. Doğal denge korunduğu için müsilaj görülmüyor. İstanbul’da ise özellikle Anadolu yakası kıyı bandındaki yoğun yapılanma tehlikeli atık oluşumuna yol açıyor.”
Prof. Öztürk’ün “Kalıcı çözüm nasıl sağlanır?” sorusuna verdiği cevap net: “İleri biyolojik arıtma tesislerinin sayısının artırılması şart.”
İleri biyolojik arıtma, yeterli düzeyde arıtılamayan ya da arıtımı mümkün olmayan azot, fosfor, ağır metaller, toksik organik maddeler gibi kirletici maddelerin giderilmesinde kullanılan bir arıtma işlemi.
Şöyle diyor Prof. Öztürk: “Bu aslında uzun süredir ertelenen bir yatırım. Bugün İstanbul nüfusunun yarısının atığını, kıyıdan 3 km mesafede 50 metre derine pek de etkili olmayan mekanik arıtma sonrası deşarj ediyoruz. Ayrıca mevcut tesislerde ciddi işletme ve denetim sorunları da var. Tek çözüm ileri biyolojik arıtma yapan tesislerin artırılması."