Mülteci yükü Ankara’nın üstüne…

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

Suriye’de 2011’de başlayan iç savaş son dönemine girdi; Beşar Esad, Rusya ve İran ile yaptığı kritik ittifak sayesinde ülkenin büyük bölümünde kontrolü yeniden sağladı. Geriye sadece kuzeyde, Türkiye’nin Suriyeli silahlı muhalif gruplarla birlikte kontrol ettikleri bölgeler ile PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG’nin varlık gösterdiği alan ile, cihatçı terör örgütlerinin kontrolündeki İdlib kaldı. Türkiye’ye yönelik “Suriye’den çekil” baskısı hem Batı’dan, hem de Rusya-İran hatta Çin’den artmaya başladı; PYD-YPG ile Şam yönetimi arasında Rusya’nın arabuluculuğunda küçük çaplı görüşmeler devam ediyor; İdlib’te ise, Rus destekli Esad güçlerinin bölgeye yaptığı askeri yığınak gün be gün artıyor. İç savaşın başında Esad’a karşı ittifak içinde yer alan, hatta Suriyeli muhaliflerin mali yükünü Katar’la birlikte yüklenen Birleşik Arap Emirlikleri’nin geçen hafta attığı adım kritik; BAE Dışişleri Bakanı Şam’a giderek, bizzat görüştü.

YENİ ARAP MİLLİYETÇİLİĞİ’NİN HEDEFİ TÜRKİYE…

Suriye krizinin başında, BAE, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerle Esad’a karşı birlikte pozisyon alan AK Parti hükümeti, bugünlerde –Katar’ın bile giderek sessizleştiği düşünülürse- yalnız bir görüntü çiziyor. Buna bir de Libya krizinde Türkiye’nin Mısır’la karşı cephelerde yer almasını; Arap ülkelerinin ABD Başkanı Trump döneminde İsrail’le ilişkileri normalleştirmesini de ekleyin. Tüm bu gelişmeler Arap milliyetçiliğinin yönünü değiştirmiş görünüyor. Kurulduğu günden bu yana İsrail’i düşman kabul edip, bu olgu etrafında birleşen Arap milliyetçiliği, Abraham anlaşmalarından sonra yeni “düşmanını” Türkiye olarak belirleme yoluna girmiş görünüyor.

MÜLTECİLERİN MALİ YÜKLERİNE, BİR DE SİYASİ YÜK BİNDİ

AK Parti hükümetinin Suriye iç savaşında izlediği politikaların Türkiye’ye mirası sadece bu da değil; Yaklaşık 3.5 milyon Suriyeli sığınmacıya ev sahipliği yapan Türkiye, giderek dünyadaki Ortadoğu kaynaklı tüm iltica hareketlerinin de “sorumlusu” gibi düşünülmeye başlandı. Bunda, AK Parti yetkililerinin zaman zaman yaptıkları “otobüslere doldurur, Avrupa’ya göndeririz” açıklamalarının, hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın talimatı ile bir ara Yunanistan sınırının sığınmacıların geçişi için açılmasının da etkisi büyük. O dönemde Yunanistan’ın sert tavrı ve aldığı önlemler nedeniyle sığınmacıların pek çoğu Kapıkule’den geri dönmek zorunda kalmış olsalar da, bu durum “Ortadoğulu sığınmacı”/Türkiye bağlantısını Batılı zihinlerde iyiden iyiye güçlendirdi. Afganistan’da Taliban’ın ülke kontrolünü ele geçirme sürecindeki Afgan göçü dalgasında bu imajın etkilerini gördük; ABD’nin 20 yıllık Afganistan operasyonundaki alandaki silahlı/sivil gücü ile birlikte çalışan Afgan vatandaşlarına Amerikan vizesi alabilmek için adres gösterdiği yerlerden biri Türkiye oldu. Avrupalılar ise, “parasını veririz, Türkiye Afgan mültecileri de durdurur” havasına girdi.

POLONYA SINIRINA DAYANANLAR DA TÜRKİYE’YE Mİ GÖNDERİLECEK?

Şimdilerde ise Irak kaynaklı yeni göç dalgasında sorumluluk yine Türkiye’ye yıkılmaya çalışılıyor. Iraklılar, Avrupa’ya ulaşmak için bu kez kuzeyi, Belarus’u seçmiş durumdalar. Irak’tan uçaklarla Belarus’a giden binlerce Irak vatandaşı, buradan Polonya’ya girmeye çalışıyor. Sınırda, zorlu kış şartlarında bekleyen, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu yaklaşık 2 bin 500 kişiden bahsediliyor. Polonya, Iraklıların kapısına dayanmasından Türkiye’yi sorumlu tutuyor. Polonya Başbakanı Mateusz Morawiecki Meclis’te yaptığı konuşmada oluşan durumdan açık açık Türkiye’yi suçladı. Morawiecki, Türkiye’nin “Rusya ve Belarus ile senkronize hareket ettiğini” öne sürdü. Polonya Başbakanı, yazın Türkiye’de çıkan yangınların söndürülmesinde ve Türk turizm sektörünün COVID-19 pandemisi sonrası kalkınmasında yardımcı olduklarını söyleyerek, “Ama anladık ki, bizim yardımlarımız tek taraflıymış. Bu durumdan hiç hoşlanmadık. Bunu da Türk dostlarımıza söyledik” diye konuştu.

Daha birkaç ay önce Türkiye’nin Polonya’ya insansız hava araçları satmasına kadar varan ilişkiler, sığınmacı kriziyle birlikte ciddi sıkıntıya girmek üzere. Sadece bu kadar da değil; Uluslararası basında ise, Avrupa Birliği’nin “Belarus’a sığınmacı taşıyan havayolu şirketlerine yaptırım uygulamaya hazırlandığı” –havayolu şirketlerinin müşterilerine ne amaçla yolculuk ettiklerini sorma imkanları olmamasına rağmen- yazılıp çizilmeye başlandı. Polonya bu kadar gürültü çıkarınca, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da derhal Polonyalı mevkidaşını telefonla aradı, yaşanan sığınmacı yüklenmesinde Türkiye’nin herhangi bir rolü olmadığını söyledi ama nafile; Belli ki, Avrupalılar baskı yaparak Polonya’ya dayanan sığınmacıların sorumluluğunu da Türkiye’ye yüklemenin hesabını yapıyorlar. Bakalım AK Parti hükümeti bu baskıya karşı durabilecek mi?

Tüm yazılarını göster