Mülteci olmak bir insanlık dramı. Sevdiklerini, toprağını, evini, işini bırakıp bilmediğin yerlere kaçmaya çalışmak. Çok çok zor olmalı. Öte yandan mülteci akını alan ülke açısından bakıldığında, ekonominizin gelişmişlik düzeyi ve ne kadar mülteci kabul ettiğiniz önemli. İlk yıllarda aynı sayıdaki mültecinin Almanya ekonomisine getirecekleri yük ile Türkiye ekonomisine getirecekleri yük farklı. Özellikle ‘ilk yıllarda’ dedim. Zira ilk yıllarda getirecekleri yükü zamanla avantaja dönüştürmek mümkün olabilir. Vakit geçirmeden eyleme koyacağınız bir planlamayla olur bu iş. Onların girişimciliklerinden (öyle ya kilometrelerce ötelerden ölümü göze alıp geliyorlar), kendi ülkelerindeki iş deneyimlerinden, hatta ana dillerinden zamanla yararlanmanın yollarını bulabilirsiniz.
Ama ilk kapsamlı mülteci akınından yıllar geçtikten sonra hala mültecilere ‘ucuz işgücü’ kaynağı olarak bakmak bir garip doğrusu. Hem yıllardır bir ‘uyum’ planının hayata geçirilemediğinin hem de bir insanlık dramından yararlanmaya çalışıldığının dışa vurumu. Bu bakış açısı beni çok rahatsız ediyor. Keza mültecilere kullandıkları belediye hizmetlerinin bizim vatandaşlarımıza kıyasla çok daha yüksek ücretten verilmesini planlamak da… Neyse… Bu köşe siyasi yazıların yer aldığı bir köşe değil; mülteci konusuna girmemin nedenine geleyim.
Yıllar önce 'Milli Prodüktivite Merkezi' adlı bir kurum vardı. 'Milli Verimlilik Merkezi' denilememişti adına. Çok muhtemelen ‘verimlilik’ bize uzak bir kavramdı ve Türkçemizde bir karşılığı olmadığı, varsa da pek anlaşılamayacağı düşünülüyordu. Mültecilere ‘ucuz işgücü’ kaynağı olarak bakılması, aslında ‘verimlilik’ kavramından şimdilerde de uzak olduğumuzun bir göstergesi. Mültecilere “onlar olmazsa kim çalışacak o işlerde?” diye bakanlar var ve anlaşılan sayıları az değil. Bu bakış açısı sık sık dile getirilen şu saptamayla örtüşüyor: “Çalıştıracak işçi bulamıyoruz.” Hem de işsizliğin bu kadar yüksek olduğu bir ülkede dile getiriliyor bu saptama. Iskalanan şu: Verdiğiniz ücret çok düşükse elbette çalışacak bulamazsınız.
Verimlilik burada devreye giriyor. İşsizin işi kabul etmesini sağlayacak düzeyde ücretle o şirketler yaşayamıyor demek ki. Birim zamanda daha fazla mal ve hizmet üretebilecek ve daha az girdi kullanacak teknolojilerden uzaklar anlamına geliyor o yakınmalar. Yani verimli değiller, olmak için pek bir çabaları da yok. Gelin rekabetçi kur tartışmasına bir de buradan bakın. Neden kurun rekabetçi olup olmadığı üzerine bu kadar tartışma var da verimlilik üzerine yok? İşgücü ucuz olacak, kur da ‘rekabetçi’ ki verimsizlik örtülecek. Geniş halk kitleleri de düşük gelir ve yüksek enflasyonla yaşayacaklar.