A. Levent ALKAN
Kötü para iyi para kovar. Bu gerçeği, 16’ncı yüzyılın bir mali danışmanlarından Thomas Gresham dile getirmişti. Bugün biz kayıt dışı ekonomiyle çepeçevre sarıldığımızı biliyoruz. Kayıt dışının ekonomik sistemde adım adım büyüyen payı; Reagan, Theacher, Özal üçlüsüyle başlayan neoliberalizm adımının doğal sonuçlarıdır. 24 Ocak 80’de sonrasında; oto galerileri, kuyumcular, toptan beyaz eşyacılar kayıt dışının tercih edebildiği sektörlerdi.
5 Nisan 94’den bugüne uzanan köprü; bahis, kumar ve sağlık sektöründe varlık gösterebiliyor. Yeni sektörler, devletin özelleştirmelerle çekildiği faaliyet alanlarıdır.
Artık tekelleşmeler ve oligopol yapılar gizlenemiyor. Kayıt dışının büyüme ortamı öylesine güçlendi ki, kayıt içinin payı sıkıp kaldı. Ülkenin yapıtaşı temel sektörler, gelişemez oldular. Mühendislik ve doğa bilimleri, kalkınmanın olmazsa olmaz sektörleridir. Türkiye’de, dünyanın hiçbir ülkesinde olmadığı kadar, sistemin dışına itilmektedirler. Böyle giderse, merdiven altına da inecekler. Ekonomik büyüklüğümüze bir göz atalım: Türkiye’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılası 2022’de 905 milyar, 2023’teyse 1.108 milyar ABD Doları şeklinde sonuçlandı. Bu durumda 2023 verilerine göre Türkiye, dünyanın 18’inci büyük ekonomisidir. Kayıt dışını ölçümleme kabiliyeti açısından, bir de satın alma gücü paritesi (SAGP) kriterine göre dünyadaki yerimize bakalım: SAGP, Türkiye’yi küresel arenada 12nci sıraya oturtmaktadır.
Bilimde 30ncu iken ekonomik büyüklükte 12ncilik:
Bilimde hak ettiğimiz yerde olmadığımızı mı düşünüyoruz? Bu bir öngörüdür, hipotezdir, savdır. Birisi de çıkıp, tersini ileri sürebilir. Bu nedenle ilk adım olarak, ölçüm yöntemimizi açıklayalım. Analitik çerçeve için ölçümleri www.adscientificindex.com üzerinden ilerletmek doğru olacaktır. Öyleyse, işe AD Scientific Index nedir sorusuna yanıt vermekle başlayalım. AD Scientific Index, iki akademisyen arkadaşın birlikte oluşturdukları bir platformdur. Akademik kurumların ya da araştırmacıların bilimsel performanslarını incelemektedir. Ham, sıralı ya da işlenmiş veri oluşturup paylaşmaktadır. Yorumsuz bir platform hizmeti sunan, görece saydam bir kaynaktır. İşte burada yer alan “Küresel ve Bölgesel Sıralama” ölçümünde dünya 10 bölgeye ayırılıyor. 220 ülke, 24 bin 351 kurum, 2 milyon 395 bin 190 akademisyen ve araştırmacı inceleniyor. Sonuçlar ülkelerin 20nci ve 21nci yüzyılda bilime sağladıkları katkıyı resmediyor. Türkiye bu ölçümlerle dünya biliminde 30ncu sırada yer almaktadır. Oysa satın alma gücü paritesine göre 12nci, Dolar paritesine göreyse 18nci ekonomidir. Teşbihte hata olmaz; “ne kadar ekmek, o kadar köfte” kuralı, konu bilim olunca çalışmıyor. Benzetmede ekmek milli gelir büyüklüğünde 12nciliğe oturmuş Türkiye dersek, köfte bilime sunduğu katkı derecesi olabilir. Burada da 30ncudur. Bu bakışa göre, kuru ekmek yememek için 2,5 katı daha fazla bilime önem vermek zorundayız. Yani (kayıt dışını daha iyi kapsadığını düşündüğümüz) satın alma gücü paritesine göre milli gelirden elde ettiğimiz potansiyeli birebir yansıtabilseydik, 2,5 katı daha fazla bilim üretmiş olmamız gerekecekti. Öyleyse sıkıntı nerededir? Bu sorunun yanıtını yukarıdaki 3ncü tablonun son iki sütununda bulmak mümkün. Türkiye bilimdeki gelişmeleri yakalayabilmek için mühendisliğe en az 2,5 (iki buçuk) katı daha fazla çalışmalıdır. Benzer şekilde doğa bilimlerine de en az 2 (iki) katı daha fazla ilgi ve eğilim göstermelidir. Bu gerçeğe 20nci yüzyıldan gelen külfet gözüyle bakarak, işin içinden çıkamayız. Coğrafya kaderse eğer, ayakta kalmanın tek şartı, bilime olması gereken önemi vermekten geçer. Sınırlarımızı sonuna kadar açtığımız Avrasya, Avrupa düzleminde kaçacak bir yerimiz yoktur. Kürkçü dükkânına dönüp dolaşıp geri gelmemiz kaçınılmaz. Bu kürkçü dükkânının girişinde iri puntolarla ne yazdığını hatırlıyor musunuz? “Hayatta en hakiki mürşit, ilimdir fendir”. Mühendislik ve doğa bilimleri ayakta kalmanın kaçınılmaz gerçekleridir. Planlı ekonomiye, hukuka dayalı (2023’te 117nci sırada) yönetime ve çağdaş eğitime geri dönmeli, reformlara hız vermelidir. Gerisi kendiliğinden gelecektir.