Bitmeyen spekülasyonların ardından, genel seçimlerin tarihi 14 Mayıs Pazar günü olarak belirlendi. Bu karar milletvekili adaylarını belirleme, listeleri kesinleştirme ve bir kampanya yürütmeye fazla vakit bırakmıyor. Üstelik deprem felaketi, felaketzedelerin siyasi haklarından mahrum olmamaları için de yoğun çaba gerektiriyor. Bütün sorunlara rağmen kampanya artık hızlanmaya başladı. Millet İttifakı adayını belirledi. Bazı hukuki sorunlara rağmen, diğer adayın da Cumhurbaşkanı Erdoğan olacağı anlaşılıyor.
Seçim kampanyasının iç sorunlara odaklanması bekleniyor. Ülke yüksek bir enflasyon döneminden geçerken, gelirlerin aynı hızda artmaması nedeniyle yaygın bir fakirleşme yaşanmakta. Hükümet depremin yarattığı acil durumla baş etmekte beceriksizce ve partizanca davranmakla itham ediliyor. İç sorunların ağırlığı nedeniyle, dikkatlerin dış siyasete yoğunlaşması zor. Bunun tek istisnası önce sıcak, sonra kayıtsızca karşılanan ve nihayet artık evlerine dönsünler denilen Suriyeli göçmenlerin durumu. Bu bile, uluslararası boyutları olmasına rağmen, seçmen açısından bakıldığında, bir iç siyaset sorunudur.
Kampanya sırasında dış politikanın fazla tartışılmaması, dış siyasetin muhalefetin iktidar olması halinde ilk günden itibaren ilgilenmesi gereken önemli bir alan olduğu gerçeğini ortadan kaldırmıyor. Pekiyi, yeni bir hükümet kurtulursa, yeni bir dış siyaset mi izlenecek? Bu soruyu yanıtlamadan önce, mevcut hükümetin izlediği dış politikanın ana hatlarına bir göz atalım. Arap Baharının ülkenin bölgenin lideri olma yolunu açtığı varsayımı üzerine bina edilen Sünni yandaşı siyasetin tamamen başarısızlığa uğramasından sonra, Türkiye şu anda Mısır’la ilişkilerini düzeltmeye çalışmakta, Suriye ile de aynısını yapabileceğini ümit etmektedir.
NATO’ya içten bağlılık ve Avrupa Birliği’ne tam üyelik hedeflerinin izlendiği beyanlarına karşılık, hükümet bu hedeflere tamamen aykırı düşen politikalar izlemiştir. Suriye’de Esat’ı devirmek için aşırı dinci gruplarla iş birliği yapılması sonucunda, Amerikalılar Türkiye açısından da güvenlik sorunu yaratan bir başka yerel ortak bulmuşlardır. Buna karşılık, Rus imalatı S-400 füzelerinin satın alınması sonucu sadece ülkemizin F-35 imalatındaki rolü sonlandırılmamış, F-16 satın alınması ve eskilerinin yeniden donatılmasında da sorunlara karşılaşılmıştır. Müttefikinin güvenilirliğini sorgulayan ABD, NATO çerçevesinde uyguladığı Türk-Yunan silah dengesini gözetmekten vazgeçmiştir. AB’ye baktığımızda, Türkiye birliğin başlıca değerleri olan demokrasi, insan haklarına saygı ve hukuk devleti ilkelerinden uzaklaşmıştır. AİHM’ni kararlarını uygulamamaktadır. Bu koşullar altında vize kolaylıkları ve Gümrük Birliği anlaşmasının revizyonu gibi konularda mesafe alınması mümkün olmamıştır. Ayrıca, hükümet dış politika yapım ve uygulamasını, ülke liderinin diğer dünya liderleriyle buluşması, görüşmesi ve anlaşması şeklinde kavramsallaştırmaktadır. Çoğu büyük devletin dış siyasetini daha kurumsallaşmış yöntemlerle yürüttüğünü, hatta dış politikayı dış siyaset seçkinleri ve yasama kurumlarına danışmadan yürütmediğini idrakte zorlanmaktadır.
Millet İttifakı iktidara geldiğinde kamu politikasının her alanında neler yapacağını belirten ayrıntılı bir belge yayınladı. Belgede içinde askeri konular, sınır güvenliği, siber güvenlik ve diğer konuların yer aldığı dış siyaset alanına on sayfa ayrılmış. Bizatihi dış politikaya ayrılan alan üç sayfadır. Yazılanların çoğu, tahmin edilebilecek nedenlerle, dış politikanın kendisiyle değil, politikaya yön verecek ilkelerle ilgilidir. Örneğin, dış politikanın devletler hukukuna, evrensel değerlere, ülkelerin toprak bütünlüğüne, ülkelerin iç işlerine karışmama ve uluslararası anlaşmazlıkları diyalog ve barışçıl müzakerelere aracılığıyla çözme ilkelerine saygılı olacağı ifade edilmektedir. Buna ilaveten, dış politikanın günümüze kıyasla çok daha kurumsallaşmış bir çerçevede yürütüleceği vaat edilmektedir. Dış siyasetin iç siyasetteki çatışmalara ve ideolojik ayrışmalara alet edilmeyeceği; dış siyaset yapımında, kararların alınması ve uygulanmasında Dışişleri Bakanlığının belirleyici rolüne geri dönüleceği, göreve alma ve yükseltmelerde ise mesleğin gerektirdiği niteliklerin hakim kılınacağı bildirilmektedir.
Somut politika adımlarına gelindiğinde, AB’ye üyelik sürecinin ısrarla takip edileceği beyan edilmiştir. Bütün belgede yüksek demokratik stardartlara geri dönüleceği ifade edildiğine göre, bu tür gerekçelerin artık görüşmelere bir engel teşkil etmemesi lazımdır. NATO’ya bağlılığın da devam edeceği vurgulanmaktadır. Bu beyanlara karşılık, S-400 sorununun nasıl çözüleceği ya da AB üyesi ülkelere göç etmek niyetiyle yola çıkıp Türkiye’de yakalanan göçmenler sorununun nasıl bir çözüme bağlanmasının düşünüldüğü pek bilinmemektedir. Kısacası, eğer yeni hükümet göreve gelir ve Türkiye’nin geleneksel dış politikasına geri dönmek isteyecek olursa, aşması gereken bir dizi sorunla karşılaşacak, dış siyaseti çok yönlü olarak gözden geçirmek zorunda kalacaktır.