Ekonomik görüşlerin yanı sıra, onun ayrılmaz bir parçası olan bir dizi siyasal görüş ve analizleri de aynı platformdan okura sunmak hem işin bütünlüğü açısından, hem de takip açısından yararlıdır. Tabii politika yapmamak kaydıyla, benim görüşüme göre politika yapılacak yer, burası değil.
Bu yazı; politik anlamda kimin kazandığı, kimin kaybettiği, filanca şöyle yapsaydı gibi taraflarda dolaşmayan düz bir yazı… İçimden gelen haliyle…
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) adıyla muhalefetin bire bire özdeşleştiği bir kurum. Muhalefet denince CHP, CHP denince de muhalefet ilk akla gelen karşılıklar. Tabii ki demokrasilerde iktidar olmak çok önemli bir hedef, inanın muhalefet olmak da bir o kadar önemli. Hep muhalefet, hep muhalefet, yıllarca muhalefette kalmak olmamalı bir partinin ana siyasal hedefi.
Türkiye’de bir de delege sistemi var ki işte ben bu sisteme şaşıyorum. Parti Başkanı delegelerin seçiminde aktif rol oynuyor. Delegeler de seçilmiş adaylar arasından bir başkan çıkarıyor. Bilhassa bizim coğrafya insanları duygusal ve kadirşinas yapıda insanlardır. Sizi delege seçen kişiye oy verirsiniz. Bunun bide bir sonraki seçimi var…
Burada CHP parti geçmişine, tarihteki gelişmelere girmeyi düşünmedim. Oy vereni var, vermeyeni de, kimseyi kızdırmak değil amaç; ortak çözümü ve eleştiriyi net biçimde tartışmaları yaparken ortaya koyabilmek. Türkiye’de Genel Başkanlık makamı (özellikle siyasal partiler için) son derece değerli. Bir nevi bir “Tek Adam” yaratıyorlar ve yıllarca o tek adamın yolunda gidiyorlar. Başkana muhalefet pek kolay ve kabul edilebilir bir davranış değil. Hemen klikleşme başlar, olağanüstü kongre davetleri çıkarılır ve tabir yerinde ise parti kaynamaya başlar. Bu durumda parti; iç muhalefetle de, rakip partilerle de uğraşarak bölünmüş gücünü harcayacaktır.
Son zamanlarda bir de “helalleşmek”, bilhassa sağ partilerden “falanca kardeşimi de saflarımızda görmek gibi talepler oluştu. Bunlar iyi de, bu oyları kazanalım derken elindekini de kaybetmek var. Bu durum CHP’nin neredeyse asırlık duruşuyla örtüşmüyor. Bence her oy üzerine yapılmamalı, bunun bir de parti duruşu tarafı var.
Genel Başkan, CHP'nin genel başkanları toplumda saygınlığı olan kimselerdir. Dikkat ederler konumlarının getirdiklerine ve getirecek - götüreceklerine. Ben kendimce eski politbüro yöneticilerine benzettiğim bazı değişmez isimler var CHP de… Bu isimleri sizler çok iyi biliyorsunuz, ben burada bir kere daha yazmayacağım. Hepsi değerli insanlar, yaşını başını almış, partiye, ülkeye yıllarca hizmet etmiş kişiler. Ama yıllar öncesinden genç CHP’lileri yetiştirmeye başlasalardı daha iyi olmaz mıydı?
CHP - İş Bankası ilişkilerinin artık çok net biçimde ortaya konması, yabancıların clear cut tabiri ile anlattıkları duruma getirilmesi bence gerekli. Bu konu tartışmaya açık bırakılmamalı.
CHP, esasen sol tandanslı bir parti, hattâ ortanın solu tanımı uzun süre gündemde kaldı ve bu tanımın temel ögesi CHP idi. Bu ayraçları herkes, her grup kendine göre yapabilir, buna karışılamaz, yeter ki doğru bir konumlama olsun. Bana göre son zamanlarda bu konumlamada sapmalar beklenenin üzerinde oldu ki benim gibi son derece özgür bakışlı biri bile bundan rahatsız oldu. Ya o arkadaşlar kimliklerini belirleyen dış işaretlerden kendilerini arındırsınlar, ya da CHP kadrolarında ön planda yer alan heyetlerde bulunmasınlar. Toplumda, bilhassa çocukların tanımlamasına uygun bir “CHP'li Teyze” kavramı var ki bu da feragat edilmesi gereken bir anlayış. Genelde saçları kısa kesilmiş, şişman, kısa bacaklı, döpiyes giyimli, önüne gelen-gelmeyen her şeyi eleştiren hanımefendiler. Sonuna kadar Atatürkçü olan bu gruba herhangi bir makulü anlatmak bile epey zaman alır.
Bilirsiniz benim kişisel olarak yazılarımla yer alan kimseleri pek eleştirdiğimi göremezsiniz. Ama bu hiç eleştirmeyeceğim demek de değildir. Kurucu Başkanın Gazi Mustafa Kemal Paşa olduğu CHP’nin ikinci başkanlığı da İsmet İnönü tarafından deruhte edilmiştir. CHP siyasal hayatına çok şanslı bir konumda başlamış, gelip-geçici bir parti değil, önemli bir partidir. Devamı da var, Türk siyasal hareketinde, Deniz Baykal Bülent Ecevit Genel Başkanlar olarak yerini almıştır. Tarihte, Başbakanlığı döneminde ülkeye toprak kazandıran tek lider B. Ecevit’tir.
Sonuç olarak, kişilerle kaim olmayan bir konum, eninde sonunda kişilerin davranışları ile ölçülebilmektedir. Gelmek istediğim konu Kılıçdaroğlu konusu, ismi değildir. Bundan birkaç yıl önce bir davette, kendisiyle yemek yemek durumunda kalmıştım. Keyifli bir akşam yemeği idi. Kemal Kılıçdaroğlu son derece sakin bir yapıda bizi ağırlamıştı. Yemek süresince anlatılarını sürdürdü, masada Üniversiteden hocam olan bir profesör, biri yakın arkadaşım olan iki tıp doktoru ve diğer bazı kişiler vardı. (Başkanın masasında yer almak isteyen partililer) Samimi bir diyalog oluyordu. Ben sayın Başkanın nezdinde partililere esasen bu konuşulanlara aklı başında kimsenin itiraz etmeyeceğine, ama bu ortamda bulunanların zaten peşin kabulle sayın Başkanın masasında olduklarını belirttim. Söylenen hiçbir söz yanlış değildi, hepsi bilinenlerdendi. Ben de bunu ifade ettim. Masadaki hocam beni öğrenciliğimden iyi tanıdığı için muzip muzip gülümsüyordu. Masadaki CHP’liler, ilk kez duyuyormuş gibi yapıyorlardı. Ben işte bu tarzı hiç sevemedim. Hiç de bu tarzın tarafında olmadım. Politika bile olsa açık, net olmak beni daha mutlu ediyordu. Yemek sonrası o partili yöneticiler bana kartvizitlerini vermek ve beni ofisimde ziyaret etmek istediklerini belirttiler. Öyle kaldı… Bana zaman israfı gibi geldi…
İşi çok kişiselleştirmeden; evimizde hep bir CHP terbiyesi ile büyütüldüğümü söylemem şart. Ayrıca Sevinç - Erdal İnönü ailesine ait olan Heybeliada’da bir köşk dairesinde yaklaşık 20 yıl kadar, ailemle birlikte, çoğunlukla yaz ağırlıklı ama bazen yıl boyu oturmuşluğumuz da vardır. Balkon sohbetleri, bazen Prof. Dr. Emre Kongar hocamızın da katıldığı çok güzel sohbetlerdi. Erdal Beyi kaybettik, Sevinç abla ile görüşmelerimiz azalan bir frekansta sürdü, sürüyor.
CHP, son zamanlarda çok eleştiri aldı, benden de tabii. Ancak bu eleştirilerin kişilerden ziyade partinin ortak davranış kararlarından kaynaklandığını net söylemek lâzım. Belki fazle statükocu davranmak beklenen zararı verdi. Açıkçası bunu bana soran olsaydı, Sayın Özgür Özel’in parti genel başkanlığına seçilmiş olmasını isterdim ki sormadılar ama Özgür Bey işi aldı. Kutlarım ve kolaylıklar dilerim kendisine. Bence birçok siyasi partiden, şirketten çok daha zor ve yıpratan bir görev üstlendiler.
Artık CHP’yi bir arada tutmak daha da zorlaşmış olsa gerek; her şeyi bilen (!) eskiler var, partinin devamlı adamları var, 8 yıl 12 yıl milletvekilliği yapmışlar, gençler var, deneyimsiz ama hevesliler.
Tabii bir de kafalardaki kırılması zor sabit fikirler… ki bana en zor iş olarak bu sabit fikirlerden kurtulmak geliyor. Mevkii, makam, her şeyi biliyor olma zorunluluğu (!), çok konuşup bir şey söylememe sanatı vb. CHP’nin yeni Başkanı Özgür Özel Bey bunları çözümlemek durumunda, Dr. Selin Sayek Böke’nin de çok yardımcı olacağı düşüncesindeyim.
Değerli okurlarım, şimdilik CHP bu kadar. Ancak tabii daha birçok eleştiriyi alma durumu da var ki, bunların olgunlukla çözüm bulmasına inanmak istiyorum.
Yazdıklarımla ilgili olarak tabii ki beni eleştirebilirsiniz, bu son derece doğal. Ama politikadan uzak bağımsız ekonomi yazıları yazan bir iktisatçı olarak ne derece zorlandığımı da dikkate alırsanız memnun olurum. Eğer aldığım eleştirilerin tamamına yanıt vermem gibi bir beklenti varsa; hiçbirini, olumlu/olumsuz yanıtlamayacağım. Bu konuyu sürdürmek istemiyorum. Kimse kusura bakmasın…