İçinden geçtiğimiz dönem, konforlarımızdan uzaklaşmanın, alışkanlıklarımızı kırmanın, ezberlerimizi bozmanın, iş yapma tarzımızı sorgulamanın tam zamanıdır. Her krizin içinde “ tehlike” kadar “fırsat çekirdeği” taşıdığını bilerek, fırsat alanlarımızı genişletmenin tam zamanıdır.
Yazacaklarımı bir “zihinsel fantezi” olarak değerlendirenler olabilir. Mobilya üretimi için girdi maliyetlerindeki artış, üreticinin her sabah yüzleştiği bir sorun…Çeki, senedi, ödenmesi gereken ücreti, müşteri ödemelerinin zamanında yapılmaması, Yemen askeri gibi gidip de gelmeyen alacaklar varken benim bu yazı kapsamında paylaşacaklarım güncel sorunların yumağında oradan oraya savrulan mobilya üreticisine sempatik gelmeyebilir; fantezi olarak değerlendirenlere haksız diyebilmemiz de zor olabilir.
Bir ara tutkunu olduğum büyük savaşlarla ilgili bir not hep zihnimde diri kalmıştır: Tarihte kendini kanıtlamış büyük komutanlar, savaşın başladığı ve iyice kızıştığı anlarda ya satranç oynar ya da başka bir konuya dalarak, akıllarını savaşın ilk ateşinden uzak tutmaya çalışırmış.
Bugün bütün üretim alanları gibi ülkemizdeki “mobilya üretimi” de “küresel bir savaşın” kızıştığı bir ortamın tam da merkezinde bulunmaktadır. Bir yanda her türlü hammadde ve yarı mamul madde arzında yetersizlikler oluşmakta, fiyatlar günden güne radikal artış göstermekte, konteyner krizinden çip krizine üretimi aksatan gelişmeler yaşanmaktadır.
Üreticilerin yüzleştiği her anlamdaki “hızlı değişmeler” risk alanını genişletmekte, risk etkenlerini çeşitlendirmekte ve yoğunlaştırmakta, yeni iş ağları oluşmakta, karmaşıklık artmakta ve “işleri yönetmek” daha farklı hüner ve yetkinlikler gerektirmektedir.
İçinden geçtiğimiz dönem, konforlarımızdan uzaklaşmanın, alışkanlıklarımızı kırmanın, ezberlerimizi bozmanın, iş yapma tarzımızı sorgulamanın tam zamanıdır. Her krizin içinde “ tehlike” kadar “fırsat çekirdeği” taşıdığını bilerek, fırsat alanlarımızı genişletmenin tam zamanıdır.
Bilgisayarın başına bu yazıyı yazmak için oturmadan önce Çin’de küresel ölçekte İngilizce yayın yapan televizyonun gündemini izliyordum: “Sürdürülebilir taşıma sistemleri” üzerinde hazırlanmış önemli bir raporun bilgilerini paylaşıyordu. Raporun tespitlerine göre karbon salınımının yüzde 25’ini taşıma sistemleri gerçekleştiriyordu. Geleneksel fosil yakıtlar kullanan raylı sistemler, denizyolu araçları, demiryolu araçları ve lastik tekerlekli araçların çok yakın gelecekte ciddi vergiler ve diğer kısıtlamalarla yüzleşmesine tanıklık edecektir. Raporda taşıma sistemlerinin karbon salınımının yüzde 75’inin de “yol hareketlerinden” kaynaklandığı açıklanıyordu. Rapor 2016’da Akşabat Konferansı’na gönderme yaparak ürettiğimiz nesnelerin –mobilya gibi- lojistik hizmetlerinin her aşamasında yeni engeller ve yeni sorunlarla karşılaşacağımızın uyarısını yapıyordu.
Bir an kendimi mütevazı bir işletmesi olan, birkaç ülkeye ihracat yaparak rahatlayan, işini geliştirme hayalı kuran bir “mobilyacı” olarak düşündüm. Dünya genelindeki gelişmelerin önüme koyduğu bazı sorumlulukları anımsatmak istedim.
İş dünyasının doğası sorunludur. Çünkü hareket vardır; rekabet vardır; iş ve insan vardır…Afrika ata sözünde dendiği gibi, “İnsanın olduğu yerde hiçbir şeye şaşmamak” gerekir. Gerçi bu Afrika atasözü, Rutger Bregman’ın “Çoğu İnsan İyidir” kitabında anlattıklarıyla uyuşmaz, ama insanın olduğu yerde her şeye hazır olmalıyız… Ekonomi, onun temeli olan üretim insan icadı değildir; ama içinde insan vardır. O nedenle mobilya üreticisi iş yaşamının bir parçası olarak, işini yaparken sorunlarla yüzleşeceğini, aklın bu sorunları çözmek için var olduğunu bilerek yola çıkmalıdır. Kuşkusuz, üretimden sorumlu olan devletin seçilmiş ve atanmış yöneticileri, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve diğer aktörler birlikte ortak akıl üretirlerse sorunları daha etkin çözebilir…Yine de mobilya üreticisi dostları “İş yaşamında ağrısız baş kabaktan sayılır” özdeyişini anımsatarak, “enseyi karartmadan” yola devam etmek için yapılması gerekenler hakkındaki düşüncelerimi sunmak istiyorum. İş insanı, sorunlardan yakınma yerine yekinerek çözmeye enerjisini yöneltirse, uzun dönemli geleceğini güven altına alabilir.
Daha önce çok yazdım, mobilya üreticisi dostlarla birçok toplantıda bu konuları tartıştım, ama dünyanın değişen gündemini dikkate alarak yapılması gerekenleri başlıklar halinde sıralamak istiyorum:
1 Günümüzde en büyük güç “kendimizi bilmektir”. Ürettiğimiz mobilyada odun hammaddesinden döşemenin pamuk ve ya da sentetik kökenli iplik ve dokumasına fiyat/maliyet dengelerinin nasıl geliştiğini gün ve gün izlemek gerekiyor. Mobilya üretimi için kullandığımız hammadde ve yarı mamul maddeleri, geniş anlamda aksesuarların ülkemizde üretilenlerinin kalite ve maliyetleri ile rakip ülkelerde üretilenlerin karşılaştırmalarını yapmak, bir fantezi değil, var olmanın varlığımızı sürdürebilmenin gerek şartıdır. Girdilerimizle ilgili kulaktan dolma değil, analize dayalı bilgi sahibi olmak sorunları çözmenin ilk adımıdır. İşimizin ayrıntısındaki “verileri” dinamik bir anlayışla sürekli yenilersek, alternatif çözümler üretebiliriz.
2 Rakipler hakkında hiç olmazsa açık kaynaklardan bilgi edinerek, stratejik, taktik ve uygulamalarda ne yapmaya çalıştıklarını analize dayalı bir anlamaya taşımazsak, bir gün Çin’in hamleleri, ertesi gün Vietnam’ın fiyatları, bir başka gün Hindistan’ın engelleri bizi şaşırtabilir. Mobilya üreticileri hem kendi aralarında haksız rekabete varan anlamsız fiyat-odaklı satışları sürdürür, hem de rakiplerle ilgili iş istihbaratı toplamadan ve analiz ederek alternatif tepki biçimlerini geliştirmeden sağlıklı bir gelişme yaratamaz.
3 Mobilya üreticilerimiz, “artırılmış gerçeklik” teknolojilerinden e-ticaretin açtığı bütün kanallarda, bütün platformlarda sektöre ilişkin bağlantı, iletişim-etkileşim ve işbirlikleri konusunda yeterli çalışmayı yaparsa var olacaktır. Bir mobilya üreticisi, mobilya ekosisteminde simbiyotikkarşılıklı yarara dayalı- ya da asalak ilişkileri yakından izlemek zorundadır.
4 Mobilya sektörümüzde yer alan insanlarımız, geleneksel sorun olan “rekabet edebilir ölçek, rekabet edebilir teknoloji ve rekabet edebilir yönetim anlayışı” üzerinde düşünmek için konuyu gündeminin ilk sıralarına taşımalı ve gereklerini yapmalıdır.
5 Küçük ya da büyük, yerel ya da küresel büyük mobilya üreticilerimiz bilmelidir ki, üç yatırım alanında gecikmeden gereğini yapmak gerekiyor: Geleneksel anlamda “ileri teknoloji ve yüksek katma değerli ürün” aşamasına hızla geçiş yapabilecek yatırımlar… Diğeri “dijital uygulama” ile etkinlik ve verimlilikte rekabeti yakalama ve öne geçme yatırımları…Ve yeşil ekonomi konusunda dünya gündemine oturan yeni standartların gerektirdiği yatırımların neler olduğunu saptayarak, tam zamanında gereklerini yapma sorumluluğu…
Önerilenlere “fantezi” diyenlere de “önemli” değerlendirmesi yapanlara da diyeceğimiz şu… Gelin geleceği inşa etmek için bu konuları açıkça sorgulayalım…Unutmayalım ki bizim doğrularımız, sizin bizi ters ine ikna ettiğiniz noktaya kadar geçerlidir…