En son verilerle başlayalım; Ocak-Temmuz 2024 itibariyle 8 ayda Türkiye, Mısır’a 2 milyar 316 milyon dolarlık ihracat yaptı. Mısır ise Türkiye’ye aynı dönemde 2 milyar 648 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirdi. İki tarafın da rakamlarındaki artış oranları yüzde 30 gibi yüksek seviyelerde oldu. Bu rakamlara bakıp “Mısır’a da mı dış ticaret açığı veriyoruz” diye yaygara koparmamanızı tavsiye ederim. Çünkü bu çok nadir görünen bir durum. Geriye doğru 11 yıllık Türkiye-Mısır dış ticaret rakamlarına baktığımızda ülkemizin lehine gerçekten çok parlak bir tablo var.
İlişkilerimizin en gergin olduğu yıllarda Mısır ile toplam ticaret hacmimiz 60,6 milyar dolar oldu. Türkiye’nin Mısır’a ihracat ve dış ticaret fazlası rakamları o kadar parlak ki eskiden Türk burjuvasında durumu iyi olanların “Mısır’da dayım vardı ondan miras kaldı” sözü aklıma geldi ve “Gerçekten Mısır halkı içinde bizi seven dayılarımız” varmış diye düşündüm. Öyle ya ilişkiler kötüyken bile iki ülke arasındaki ticaret hiç olumsuz etkilenmediyse siyasetçilerimiz, bürokratlarımız ve halklarımız ‘iyileşme’ adına sabırla beklemiş, birbirine kötülük yapmamış. Ne demek istediğimi yine bölgeden başka bir ülkenin ilişkiler kötüleşince Türk mallarına boykot uygulayıp ihracatımızı neredeyse sıfırladığını hatırlatarak açabilirim ama gerek yok. Zaten sonradan hatalarını anladılar da o ülkeyle yeniden eski günlere dönebildik.
Türkiye ile Mısır arasındaki siyasi ilişkiler, bu kardeş ülkede 3 Temmuz 2013’te gerçekleşen askeri darbe ile bozulmuştu. Geçen yıl iyileşme niyetleri beyan edildi ve Çarşamba günü Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi’nin ülkemizi ziyaretiyle ‘güzel günler’ yeniden başladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Sisi, çok sayıda anlaşmaya imza attı. 8 milyar doları bir türlü aşamayan dış ticaretimizdeki yeni hedefimiz 15 milyar dolar olarak ilan edildi. Benim zor zamanlarda bile çok parlak olduğunu iddia ettiğim rakamlar ise şöyle:
Türkiye, 2013-2023 döneminde (11 yıl) Mısır’a toplam 38 milyar 285 milyon dolarlık ihracat yaptı ve toplam 16 milyar 200 milyon dolarlık dış ticaret fazlası elde etti. Tabii ki bu dengeli dış ticaret başarısı öyle kendiliğinden olmadı. 2000’li yılların başında geliştirilen ve yaklaşık 10 yıl sürdürülen ‘komşularla sıfır sorun’ politikasının olumlu etkisi büyüktür.
Zararın neresinden dönülse kârdır
2002-2009 yılları arasında Dış Ticaretten Sorumlu Devlet Bakanlığı yapan Kürşad Tüzmen’e, o dönemde yapılanları sordum. Tüzmen, “Ekonomiyi öne almıştık ve bu, dış politikadaki gerilimleri de yumuşatmıştı. Bu çabalarımda bakanlıktan önceki yıllarda da serbest bölgeler genel müdürlüğü, dış ticaret müsteşar yardımcılığı ve müsteşarlığı gibi görevler yapmış olmamın katkısı büyüktür. Tabii ki ekibimiz de çok nitelikliydi, liyakat sahibiydi. Her birini özenle, dünyanın en iyi okullarında eğitim almış gençlerden seçmiştik. Bakan olduktan sonra daha da güçlü irade koyduk. Mısır ile serbest ticaret anlaşmasını imzaladık, orada Türk sanayicileri için serbest bölge kurduk. Şu anda oradaki Türk fabrikaları Mısır’ın en büyük ihracatçıları olmuş durumda. ABD’ye çok yüklü ihracatlar yapıyorlar” diyor.
Tüzmen’e, o dönemde “Türk sanayicisini Mısır’a taşımakla” itham edildiğini hatırlatıyorum. Yanıtı şöyle oluyor: “Bunlar o zaman da şimdi de boş laflar. Bir kere ABD’ye ihracat yapacaksan Mısır’dan sıfır gümrükle yapabiliyorsun. Çünkü ABD, Mısır’ı kontrol altında tutmak için, İsrail, Filistin ve Mısır özelinde bazı avantajlar sağlamış. Bizim amacımız da bu avantajları kullanmaktı. Çünkü ABD bize hazır giyimde yüzde 33 gümrük vergisi uyguluyor. Bizim sanayicimiz Mısır’ın pamuğunu, iplik ve kumaş yaptı, ucuz işçiliğinden de yararlandı ve hazır giyim üretiyor, oradan ABD’ye ihraç ediyor. Birçok büyük tekstil ve hazır giyimci firmamızın hem Türkiye’de hem orada fabrikaları var. Halen de aynı sistem çalışıyor.”
Kürşad Tüzmen, ihracatımızın en hızlı yükseldiği yıllarla ilgili de şu hatırlatmaları yapıyor: “Bizim stratejimizin 3 ayağı vardı; bir ülkeye gidiyorsak mutlaka beraberimizde ‘bir ticaret heyeti’ görüyorduk. Ziyaretimizi orada ‘bir fuar açılışına denk getiriyorduk’ ki karşı ülkenin bakanlarını fuara getirip iş adamlarımızı teker teker tanıştıralım. Bazen devlet başkanları da fuara geliyordu. Üçüncüsü de onları ülkemize davet ediyorduk. Bunun için ‘en seçkin iş insanlarınızı toplayın, masrafları biz karşılayalım’ diyorduk. İlk hedefimiz de komşu ve çevre ülkelerle bunları yapmaktı ve büyük ölçüde başardık. Komşuların dış ticaretimizde payını yüzde 7’lerden yüzde 33’lere yükselttik. 7 yıllık bakanlık dönemimde ihracatımız da 4 kat arttı. O rekoru kimse kolay kolay kıramaz. Sonra maalesef ‘komşularla sıfır sorun’ politikasının yerini ‘değerli yalnızlık’ aldı ve dış ‘ticarette de yalnızlık’ oldu. Şimdi ilişkilerimizin bozulduğu ülkelerle tekrar iyileşiyoruz. Bunlar çok doğru adımlar. Zararın neresinden dönülürse kârdır.