Mısır gezisi iyi bir başlangıç olabilir

İlter TURAN SİYASET PENCERESİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan 14 Şubat’ta Mısır’a resmi bir ziyarette bulunacak. Belki de Sevgililer gününde, daha önce pek de nazik olmayan bir dille hitap ettiği Başkan Sisi’nin dostluğunu kazanmayı arzuluyordur. Ziyareti iki ülke arasındaki ilişkileri nasıl etkileyeceğini tahmin için vakit erkendir. Ancak, her iki tarafın da iyileşmeyi arzuladığı ve ilişkilerin bundan daha kötü olamayacağı düşünüldüğünde, bir iyileşme beklenebilir.

Bölgenin önde gelen iki ülkesi olarak Mısır ve Türkiye’nin ilişkileri tarih boyunca inişli çıkışlı olmuş fakat her zaman nezakete riayet edilmiştir. Mısır Osmanlı İmparatorluğundan ilk ayrılan bölge ülkesi olmakla beraber, iki ülke arasındaki ilişkiler bir yandan kıraliyet ailesinin Osmanlı-Türk kökenli olması, diğer yandan da ülkeye hakim olmak isteyen İngilizlere karşı (pek başarılı olmasa da) Osmanlı İmparatorluğu’nu yanında görmek arzusu, ilişkilerin yakın olmasını sağlamıştır.

Cumhuriyetin kuruluşundan sonra da nispeten iyi yürüyen ilişkiler, Mısır’da yaşanan devrimden sonra zor bir döneme girmiştir. Albaylar Juntası yönetimi, çoğu Türk kökenli olan toprak ağalarının Mısır köylüsü üzerindeki egemenliğini sona erdirmiştir. Bundan daha da önemli olarak, Türkiye SSCB’nin güneye doğru yayılmasını engellemek için Batı savunma camiasıyla bütünleşmeye çalışırken, Mısır hükümeti bağımsızlığını genişletmek için başta İngiltere, üzerinde nüfuz kurmağa çalışan Batı ülkeleriyle mücadele ediyor, Batı nüfuzunu kırmak için Sovyetlerle de yakın işbirliği yapıyordu. Her ne kadar, daha sonraki dönemlerde Amerika’ya yaklaştıysa da, bu değişim Türk-Mısır ilişkilerini fazla etkilemedi.

Bir yandan Soğuk Savaşın sona ermesi ve Sovyetlerin yıkılması, diğer yandan Türk ekonomisinin ithal ikameciliğini terk ederek ihracat dayalı büyüme modeline geçmesi ilişkilerde yeni açılışla sonuçlandı. Türk firmaları Mısır’ı özellikle çekici buluyorlardı. Türkiye’de ücretler yükselirken, Mısır fabrikalarını kolayca taşıyabilecekleri bir ülkeydi. Ülke Afrika piyasalarına ulaşmak için de merkezi bir konumdaydı. Ayrıca, büyük nüfusuyla, Mısır’ın kendisi de büyük bir piyasaydı. Türkiye’nin terörist örgütü PKK’ya ev sahipliği yapmaya devam etmesi halinde Türk ordusunun Suriye’ye gireceğini ilan etmesinden sonra, dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek iki ülkeyi yakınlaştırmak için yoğun çaba harcamıştı. Kısacası, Arap Baharı patlak vermeden, Türk-Mısır ilişkileri iyi gidiyor, daha da gelişmesi bekleniyordu.

Arap Baharı, Orta Doğu’daki çoğu rejimin kitleler nezdinde popüler olmadığını gösterdi. Bu ülkelerle karşılaştırıldığında, Türkiye bir istikrar ve refah adası gibi görünüyordu. Türkiye, beliren yeni koşulların kendisine Sünni İslamın egemen olduğu bir bölge liderliği fırsatını sunduğunu düşündü. Türkiye’nin yöneticileri ülkenin dış siyasetini yeniden yönlendirirken, bölgedeki en iyi örgütlenmiş muhalefet hareketlerinin Müslüman Kardeşler olduğunu ve her yerde seçimleri kazanabileceklerini hesap ediyorlardı. Her ne kadar Müslüman Kardeşlerin daha iyi örgütlenmiş oldukları doğru olsa da, çoğunluğu oluşturacak seçmen kitlelerinin sorgusuz sualsiz benimsedikleri kuruluşlar da değildiler. Müslüman Kardeşlerin kendilerini demokratik bir yönetime hazırladıkları ise pek belli değildi. Sonunda Mısır’da pek parlak olmayan bir çoğunluk sağlayarak hükümeti kurdular. Ancak toplumu kendi Müslümanlık anlayışlarına dönüştürme gayreti geri tepti. Otoriter bir tarzı benimseyen yönetimleri, toplumda yaygın destek gördüğü anlaşılan al-Sisi başkanlığındaki bir darbe ile sona erdirildi.

Sisi yönetimi hem bölgedeki geleneksel yönetimlerden hem de ABD, AB, Rusya ve Çin gibi başlıca uluslararası aktörlerden destek gördü. Buna karşılık, bölgesel lider olma hülyaları darmadağan olan Türkiye, Mısır’ın başlıca düşmanı oldu. Al-Sisi ve rejimine hakaretamiz resmi beyanlar sıradanlaştı. Daha da kötüsü, Türkiye ve Mısır uluslararası siyasette rekabet eder oldular. Al-Sisi, Yunanistan, Rum Kıbrıs ve İsrail ile işbirliği yaptı; Doğu Akdeniz’deki münhasır ekonomik bölgeleri kendi çıkarlarına göre tanımladılar; bu bölgelerde bulunan doğal gazı Avrupa piyasalarına Türkiye üzerinden boru hatlarıyla sevk etmemek üzerinde de anlaştılar. Libya’da Türkiye ve Mısır farklı tarafları destekledi. Ayrıca Mısır, Türkiye’nin bir hayli eleştirdiği Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyle dostluklar kurdu.

Bölgesinde yalnızlaşmş, bilinen iktisadi politikaların dışına çıkarak ekonomisini çıkmaza sokmuş ve izlediği bölge siyasetinin de tam bir başarısızlığa uğradığını gören Türkiye, şimdilerde geri dönüş yaparak bölgedeki ilişkilerini yeniden inşa etmeye yönelmiş bulunuyor. Türkiye’nin bölgeyle uyumlu bir siyasete dönüyor olması olumlu karşılansa da bu bir Türk tercihidir, dolayısıyla Mısır, dahaönce Körfez ülkelerinin de yaptığı gibi, Türkiye’ye derhal sevinçle kucak açmayabilir. Yaraların iyileşmesi zaman alacaktır. Yine de, uzun süren bir olumsuzluk döneminden sonra Sayın Erdoğan’ın Mısır seyahatinin iyi bir başlangıç oluşturacağı ümit edilir.

Tüm yazılarını göster