Gerçek hayatta kim olduğu bilinmeyen Satoshi Nakamoto’nun 3 Ocak 2009 günü blok zincirde oluşturduğu ilk Bitcoin ile merkeziyetsiz finans (decentralized finance) doğdu. Bitcoin ve benzeri kripto paraları herhangi bir merkez bankası basmıyor veya tek bir kurum yönetmiyor. Bu adımın finansın ötesinde, şirketlerimize ilham verebilecek bir yönetişim konusu olduğunu düşünüyorum. Gelin bu hafta ‘merkeziyetsizlik’ meselesini konuşalım.
Şirketimizi ne kadar merkeziyetsiz (dağıtık) yapacağımıza karar vermek hiç kolay değil. Zira gücün merkezde toplandığı, piramid şeklinde hiyerarşinin işlediği yapıların avantajları var. Bu organizasyon şeması, çoğu kişinin zihninde canlanan, işleyişine aşina olduğu, kendi konumunu kolayca idrak edebileceği bir yapı (decentralized kelimesine basit bir karşılık bulamamamız bile manidar değil mi?). Yetki ve sorumlulukları tanımlamak, standartları belirlemek ve kontrol mekanizmalarını işletmek kolay. Neticede, aktarımı net, yürütmesi ucuz bir model. Blokzincir örneğini sürdürürsek; geleneksel şekilde işleyen Visa saniyede 24 bin işlem yapabilirken, merkeziyetsiz finans işlemlerinde kullanılan Ethereum’da saniyede 15 işlem yapılabiliyor. Peki, elde ‘güvenli bir seçenek’ varken, neden başka bir organizasyon mimarisini değerlendiriyoruz?
Çünkü merkeziyetsiz yapıların da ciddi avantajları var. Yetkinin daha fazla kişinin elinde olması işlerin daha hızlı ilerlemesini ve şirket birimlerinin kendine güveninin gelmesini sağlıyor. Kararlara daha fazla katılımla alınınca güç zehirlenmesi veya kör nokta gibi riskler azalıyor. Yatay hiyerarşi neticesinde yaratıcılığın ve işbirliğinin önü açılıyor. Blokzincir örneğine dönelim: bu sistemlerinin en öne çıkan özelliklerinden biri, konsensus mekanizması. Alım-satım veya kontrat gibi işlemler yapan taraflar, Genel Müdür parafı (veya noter mührü!) gibi bir ‘üçüncü taraf onayı’ aramadan, kendi aralarında iş görebiliyorlar. Yöneticilerin bürokratik işlemler veya ekipler arası işbirliği için harcadığı zamanı düşününce, iki tarafın başkasına muhtaç olmadan ilerlediği bir sistemin avantajı iyice aşikâr oluyor.
Ne kadar merkeziyetçi veya merkeziyetsiz bir organizasyon olacağınız, şirketinizin yapısına, ihtiyaçlarına ve önceliklerine bağlı. Üstelik bu, siyah veya beyaz şeklinde değil, grinin muhtelif tonları arasında alınacak ve dinamik olarak tekrar tekrar değerlendirilecek bir karar. Ancak, her halükarda, kripto paraların arkasında blok zincirin bulunduğunu, onun da salt bir teknoloji olmanın ötesinde, yeni bir güven mimarisine işaret ettiğini unutmayalım. Zira şirketlerimizi yeni döneme hazırlarken, etrafımızdaki gelişmelerden interdisipliner şekilde ilham almalıyız.