Merkez Bankası faizi 50 baz puan daha indirip %10,75 seviyesine çekti. Piyasa aktörleri pas geçmesini ya da 25 baz puanlık indirim bekliyordu. Ancak Türkiye’nin yılsonunda %5’lik büyüme hedefi var. Bu hedefe doğru ilerlenmesi için yılsonu %8,2 enflasyon tutturulması ve faizlerin de tek haneye gerilemesi gerekiyor.
Niyet muhteşem, ancak gerçekleşmelerde bazı problemler var. Bunlara baktığımızda enflasyon kasım ayında %10,56 seviyesindeydi, aralık ayına geldiğimizde %11,84 seviyesine yükseldi şimdi ise %12,15 düzeyinde bulunuyor.
Gösterge faiz ise %11,05. Böyle bir ortamda yatırımcıların mevduat yaparak paralarından reel olarak getiri elde edemeyecekleri ortada…
Hükümetin de zaten yapmaya çalıştığı, parayı yatırıma kaydırabilmek. Bu noktada döviz kurları ciddi bir risk unsuru olarak orada duruyor. Dolar/TL kuru 6,08 seviyesine çıkmış durumda. Kurun 10 kuruş bile çıkması ciddi maliyet unsuru olarak şirketlerin faaliyet alanlarına nüfuz ediyor.
Şimdiye kadar kamu bankaları aracılığı ile kur frenlenebildi. Merkez Bankası'nın ve ekonomi yönetiminin yeni araç ve enstrümanlarla kuru dizginleyebilmesi halinde belki sanayici için bir fırsat penceresi açılabilir.
Sanayinin en önemli iki maliyet kalemi finansman gideri ve kurdan kaynaklı maliyet artışları... Bu iki maliyet kaleminin yönetilebilir olmaktan çıkması ciddi problemlerin de oluşmasının ana kaynağı.
KÜÇÜK DEV ADIM
Faizin gerilemesi herkesin istediği en önemli adım. Ancak faiz inerken yeni maliyet unsurları yaratmayacak ve fiyat istikrarını sağlayacak adımlarla birlikte geldiğinde değer yaratır.
Faiz indirimlerinin sanayiciye fırsat yaratması, ekonomideki canlanmanın önünü açması muhtemel görünüyor. Sorun şu ki bu fırsat penceresinin maliyeti ne olacak? Küçük adım (50 baz puan) dev sorunlar çıkarmamalı…