Merkez'de ne, ne kadar değişti?

İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI

Bir ülkede merkez bankası başkanı bir gece ansızın görevden alınırsa, piyasalar karışır. Bizde tersi oldu. Piyasalar, Merkez Bankası’na yapılan müdahaleyi olumsuz görmek yerine sevindi.

Piyasalar, yeni Başkan Naci Ağbal’ın atanmasını, eski politikalarda köklü bir değişiklik adımı olarak görmek istiyordu. Yerli ve yabancı piyasa aktörlerinde büyük bir iyimserlik, umut ve beklenti doğdu.

Merkez Bankası Başkanı Ağbal da ilk günden itibaren piyasaların duymak istediklerini söylemeye özen gösterdi. Bu da umut ve beklentileri daha da besledi. İyimserlik o boyutta tezahür ediyor ki Başkan Ağbal, bir merkez bankasının kendi yasası ve benimsediği enflasyon hedeflemesi rejimi altında yapması doğal olan şeyleri söylediğinde bile heyecanla karşılanıyor.

2021 yılı para ve kur politikası metninin basın toplantısıyla açıklanması ve içeriğinin yarattığı heyecan, bunun uç bir örneği.

Ağbal’ın sunduğu 2021 yılı para ve kur politikasının köşe taşları şunlardan oluşuyordu:

“Merkez Bankası’nın temel görevi fiyat istikrarıdır. Enflasyon hedeflemesi rejimi uygulanacaktır. Merkez Bankası, araç bağımsızlığına sahiptir. İletişim bunun önem silahlarından biridir. Bunun için şeffaflık ve bilgi akışı sağlanacaktır. Enflasyon ve enflasyon beklentilerini düşürmek için para politikasında sıkı duruş kararlılıkla uygulanacaktır. Piyasayı fonlamada temel araç, haftalık repo ihaleleri olacaktır. Dalgalı kur rejimi izlenecektir. Merkez Bankası’nın kurun düzeyine ilişkin bir hedefi yoktur. Ancak aşırı spekülatif dalgalanmalara karşı müdahale de yapılabilir. Fiyat istikrarı için maliye politikalarının uyumu ve desteği de şarttır. Merkez Bankası, maliye politikalarının fiyat istikrarına etkisini de gözetecektir.”

Piyasa aktörleri bunları duyunca çok yeni şeyler duymuşçasına heyecanlandılar. Oysa bu ifadeler Merkez Bankası, enflasyon hedeflemesi rejimine geçtiğinden bu yana her enflasyon raporu ve yıllık para ve kur politikası metninde öz itibariyle hep yer aldı.

Ama uygulamada bu öze sadık kalınmadığını hepimiz biliyoruz.

Ağbal’ın bu kadar standart ilkeleri, kendi üslubuyla vurgulayarak net ifade etmiş olması, bir umut rüzgarı estirmeye yetti. Merkez Bankası’nda her şeyin tamamen değişeceğine dair beklentiler oldukça güçlü.

Bu noktada gerçekçi olmakta yarar var.

Merkez Bankası politikalarında değişim kaçınılmaz ve sorunluydu. Çünkü eski yol duvara çarpmıştı, gidecek bir yeri yoktu, sürdürülmesi imkansız hale gelmişti. Ne faizleri baskılayacak imkanlar, ne kurları frenleyecek döviz rezervi kalmıştı. Yapılan her manevra bir başka sorunun, tıkanıklığın tohumlarını atıyordu. Ödemeler dengesi krizin ihtimali, açık bir tehlike olarak konuşulur olmuştu. Şeffaflıktan uzak operasyonlar, Merkez Bankası’nın güvenilirliğini tahrip etmiş ve piyasaları yönlendirme kapasitesini sıfırlamıştı.

Merkez Bankası, artık iç ve dış piyasa aktörlerinin duymak istediği şeyleri söylemek ve istediklerini yapmak, “ortodoks politikalara dönmek” zorundaydı.

Merkez Bankası’ndaki değişimin temeli buna dayanıyor ve çerçevesini bu zorunluluklar çiziyor. Limitini ise önceden olduğu gibi, yine siyasi merkez, kendi siyasi hedeflerinin ihtiyaçlarına göre belirlemeye devam edecek.

Ağbal, bu bıçak sırtı “dönüşü” yönetmek gibi zor bir görevi üstlendi. Yarattığı heyecan ona destek oluyor, ama paralel olarak yükselen beklentiler de ileride sorunu haline gelmeye aday.

Tüm yazılarını göster