Merkez Bankasının alacağı faiz kararından ve bizlere göstereceği yol haritasından daha fazla Merkez Bankası Başkanının ailesinin bankada ve banka personeli üzerindeki etkilerinin konuşulduğu haftaları geride bıraktık.
Geçmişte bu türden konularla gündeme gelmenin özünde Merkez Bankasına zarar vereceğini pek çok platformda ifade etmiştim. Ancak dünyanın her yerinde böyle önemli kurumların başında olanların, hayatın olağan akışına uymadığı düşünülen tutum ve davranışları haber olur. Geçmişte de benzer şeyler oldu, gelecekte de olacak.
Burada esas olan bu türden haberlere ortam hazırlayacak malzemeyi vermemek, özenli olmaktır. Türkiye zaten ekonominin kötü yönetilmesi nedeniyle birçok zorlukla sınandı. Hala daha geçmişte yapılan hatalı politika tercihlerinin bedeli ödeniyor. Başka ülkeleri bilemem ama Türkiye’nin hele hele ekonomi gibi hepimizi çok yakından ilgilendiren bir alanda, Merkez Bankası gibi gözbebeği bir kurumda bu türden haberlere ayıracak vakti ve lüksü yok. Herkesin kendini bu gerçeği göz önüne alarak bir çeki düzene alması, aynanın karşısında kendini sorgulaması şart.
Merkez Bankası Başkanıyla alakalı magazinsel haberler bir yana bırakıldığında yani Merkez Bankasına ilişkin asli işimize döndüğümüzde, 2024 yılının ilk Para Politikası Kurulu toplantısını 25.01.2024 Perşembe günü karşıladık. Faiz kararına ve Merkez Bankasının bizlerle en güçlü iletişim aracı olan Para Politikası Kurulu metnine aşağıda değineceğim.
Hepimizin artık çok iyi öğrendiği şekliyle tüketici fiyat endeksi içinde yer alan yönetilen/yönlendirilen ürünler, fiyatı doğrudan kamu ya da kamuya bağlı kurumlar (belediyeler, KİT’ler vb.) tarafından belirlenen ve/veya fiyatı kamunun onayı neticesinde oluşan mal ve hizmet kalemlerini ifade eder. Normal şartlarda enflasyonla mücadele programının kararlılıkla uygulandığı ekonomilerde Kamu, Merkez Bankasının hedeflediği enflasyon hedefine giderken, fiyat ayarlamalarını ‘Hedeflenen Enflasyona Göre’ yapar.
Bunun iki anlamı vardır. Birincisi ben Kamu olarak bu hedefe ulaşılacağına inanıyorum, o nedenle fiyat artışlarımı hedeflenen enflasyona göre yaptım sinyalini verir ve özel sektörün de fiyat artışlarını buna göre ayarlamasını bekler. İkincisi de açıklanan ve açıklanacak enflasyon rakamlarına güvendiğini gösterir. Bizde durum böyle olmuyor maalesef. Ocak ayında kamu kaynaklı zamların yüksekliği, ÖTV artışından kaynaklanan zamlar, akaryakıta gelen artışlar ve özel sektörün asgari ücret haberlerine bağlı olarak yaptığı zamlarla birlikte beklentilerin üzerinde bir Ocak ayı enflasyonu ile karşılaşmamız muhtemel. Üstelik bu zamların Şubat enflasyon hesaplamasına da kayması büyük bir olasılık.
Diğer taraftan gelen öncü göstergeler talepte bir ılımlı azalış olmasına rağmen hala kuvvetli bir talebin devam ettiğini gösteriyor bize. Aşırı ısınan ekonominin Mart seçimlerine kadar ılımlı bir şekilde soğutulması düşünülmüş olabilir ancak sanırım buradaki iyimserlik de beklentilerin ötesine taşındı.
Bir diğer konu ise Kur Korumalı Mevduattan dönen paraların bolluğu ve firmaların yüksek kredi faizleri nedeniyle kredilere talep göstermemesi ve bunun sonucu olarak bankaların da kredi iştahının olmaması, mevduat toplamada isteksiz kalmalarına neden olması. Aslında Merkez Bankası uzun zaman sonra başladığı TL depo ihaleleri ile ve ters repo işlemleri ile likidite fazlasını çekerek miktarsal sıkılaşmayı kolaylıkla sağlayabilir. Ancak yine anlaşıldığı kadarıyla Mart Seçimlerine kadar bu tercih edilen bir yol gibi durmuyor.
Üstüne üstlük markette, çarşıda, pazarda fiyatlarla doğrudan temas eden halkta, enflasyonun düşeceğine yönelik bir kanaat de yok. Tüketici Güven Endeksi, gelecek 12 ayda genel ekonomik durum beklentisinin bugünden daha kötü olacağına inanıldığını gösteriyor bize. Toplumun geniş kesimlerini enflasyonun düşeceğine ikna etmeden enflasyonla mücadelenin başarılması da mümkün değil.
Özetle beklentiler bozuldu, iyimser hava yavaş yavaş kayboluyor.
İçeride faizin ne zaman indirileceği sorusu birçok mecrada sorulmaya başlandı bile. Oysa enflasyonun gerçekten düştüğüne yönelik veriler gelmeden sıkı duruştan vazgeçilmemesi gerekiyor.
Geçtiğimiz haftalarda Merkez Bankası açısından esas sürecin yeni başladığını söylemiştim. Piyasanın beklediğinden fazla oranda yapılan faiz artışları ve kararlı duruş konu büyüme ile ödünleşmeye geldiğinde ne kadar sürdürülebilir diye de sormuştum yazı içerisinde.
Gerçekten işi zor Merkez Bankasının. Enflasyonla mücadele etme konusu sadece Para Politikası üzerinden yürüyemeyecek kadar önemli bir konu. Aynı kararlılık ve cesareti Maliye Politikasında göremiyoruz. Harcama kontrolü kullanılan defter sayfasının arka yüzünü de kullanmaya indirgenmiş durumda. Elle tutulur bir tasarruf olmadığı gibi, hükümetin gündeminde de yok.
Toplantı öncesinde filler züccaciye dükkanında dolaşırken ortayı toparlamak yine Merkez Bankasına kalmış gibi gözüküyordu ancak gelinen durumdan Merkez Bankası rahatsız olmamış olacak ki faizi beklendiği gibi 250 baz puan artırdı ve metinde beklenen ‘Şahin Ton’a da bürünmedi. Ben açıkçası daha şahin bir söylem bekliyordum.
Metinden anladığımız, artık faiz artırımının da sonuna gelindiği yönünde. Zira metinde ‘Kurulun, parasal sıkılaştırmanın gecikmeli etkilerini de göz önünde bulundurarak, dezenflasyonun tesisi için gerekli parasal sıkılık düzeyine ulaşıldığını ve bu düzeyin gerektiği müddetçe sürdürüleceğinin değerlendirdiğine’ değinilmiş.
Enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı riskler oluşması durumunda ise parasal sıkılığın gözden geçirileceğinin de belirtilmesi yeni değil.
Jeopotik risk vurgusu metinde yer almasına karşılık enflasyona ‘arz yönlü’ riskler konusunda Merkez Bankasının ne düşündüğünü de öğrenmek isterdik açıkçası.
Özetle bana kalırsa 25.01.2024 tarihli faiz kararı ile sanki Merkez Bankası beklentilerin gerisine düşmüş gibi duruyor. Şimdi gözümüz Şubat ayında gelecek yılın ilk ‘Enflasyon Raporu’nda olacak. Orada yıl sonu enflasyonu için bir revizyon görebiliriz.