Merkez Bankası, piyasa oyuncularını şaşırtmaya devam ediyor.
Merkez Bankası başkanlığına yapılan atama ilk sürprizdi. Asıl büyük sürpriz Enflasyon Raporu’nda yılsonu enflasyon tahmininin 35.7 puan birden artırılarak yüzde 58’e çıkartmak oldu. Başkan yardımcılıklarına piyasada isim yapmış uzmanların atanması, ekonomi yönetiminin yeni duruşunu yetersiz bulanları bile şaşırtan bir sürpriz oldu. Bunu kur korumalı mevduattan (KKM) çıkış adımları izledi. Merkez Bankası’nın son sürprizi de politika faizini 750 baz puan birden artırarak yüzde 25’e çıkartmak oldu.
Piyasa oyuncularının bu kadar çok sürprizle karşılaşmış olmasının nedeni, ekonominin çetrefilli halinin yol açtığı ani kararlar bir yana, Merkez Bankası’nın bir “sürprizler politikası” tercihi yapmış olması değil. Temel nedenlerden birisi, piyasada Merkez Bankası yönetiminden beklentilerin, merkez bankacılığı ile bağdaşmayacak ölçüde aşağı çekilmiş olması. Beklentiler bu kadar aşağı çekilince de yapılanların çoğu sürpriz haline geliyor.
İkinci temel neden siyasi konjonktürü okumayla ilgili. Merkez Bankası’nın vereceği kararlar, hala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizler konusunda seçim öncesi sözlerinin ışığında değerlendiriliyor. Oysa o dönem artık geride kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın faizler konusunda katı inançları olduğu ve hep buna göre hareket ettiği/edeceği kanaati yanlış. Erdoğan, siyasi hedefleri ile ekonominin açmazlara arasında bir denge kuruyor ve bu dengeye göre yaptığı politika tercihlerini kamuoyuna pazarlamayı büyük bir maharetle beceriyor.
2018 yerel seçimleri sonrasında bir yandan bir erken seçim fırsatı kollarken siyasi hedefler ve ekonomi arasında kurulan denge düşük faiz, bol kredi ve rezerv satışı ile kurları tutmaya dayalıydı ve kamuoyuna sunuşu “nas” sözcüğü ile yapılmıştı. Geldiğimiz noktada 2023 seçim galibiyetinin yarattığı siyasi çerçeve ile ekonominin enkaz hali arasında yeni bir denge kuruluyor. Bu nedenle geçmiş söylemler de değişiyor. Erdoğan’ın radikal faiz artışları yapan yeni ekonomi yönetimi için ekonominin ehil ellerde olduğunu söylemesi, faizi unutup “enflasyonu da kısa zamanda durduracağız” söylemini öne çıkarması bunun örnekleri.
Martta yapılacak yerel seçimler, kuşkusuz Erdoğan’ın ekonomik sorunlar ile siyasi hedefleri arasındaki dengeyi nasıl yöneteceğini etkileyecektir. Ancak şu anda ekonomi o kadar kritik bir noktada ki ani bir ödemeler dengesi krizinin patlak vermesini önlemek ile seçim ekonomisi arasında yapılacak tercihte birincisi ağır basar.
Öte yandan genel seçimler sonrasında muhalefetin girdiği dağınıklık ve karmaşa da bu alanda Erdoğan’ın elini son derece rahatlatıyor.
Sürpriz algısına yol açan bir neden de ekonomi yönetiminin önceliği konusundaki kafa karışıklığı. Ekonomi yönetiminin birinci ve acil önceliği enflasyon değil ödemeler dengesi krizi ihtimali. Bunun için acilen ve yüklü miktarda yabancı kaynak bulmak zorunlu. Kararları da bu şekillendiriyor.
Körfez turu derde deva olacak ölçüde bir sonuç doğurmadı. Artık umut Batılı kaynaklarda. Merkez Bankası başkan yardımcılıklarına yapılan atamalar ile 750 baz puanlık faiz artışı ve KKM’den çıkış adımlarının gerisinde bu faktör var.
Bu adımlar, Batılı kaynaklarda bir hareketlenme yaratabilir. Ancak döviz rezervlerinin içine düştüğü durumdan çıkmaya yetecek bir kaynak akışı için kurların daha da yükselmesini, tahvil faizlerinin ciddi bir artış göstermesini bekleyeceklerdir. Her iki adımın da başka ağır yan etkileri olur.
Bu koşullar, ekonomi yönetimini yeni sürprizler yapmaya zorlayacaktır.