Bazı iktisatçılarda Merkez Bankası’nın faiz indirimine eylülde başlayacağı gibi bir beklenti vardı ama Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (PPK) önceki günkü açıklamasında Eylül’de faiz indirimine dair bir sinyal bulamadık. Aksine piyasalarda artan konkordato ve iflaslara; kurdaki değerlenmenin ihracata dönük üretim yapan işletmeler üzerinde yarattığı baskıya rağmen faizin kasıma hatta belki yıl sonuna kadar aynı seviyede tutulabileceği izlenimini edindim.
Bence oldukça dengeli ve sade bir dille yazılan açıklamada öne çıkan ya da en azından benim dikkatimi, çeken üç nokta vardı:
- Üçüncü çeyreğe ilişkin göstergeler yurt içi talebin yavaşlamaya devam ederek enflasyonist etkisinin azaldığına işaret etmektedir.
- Mal enflasyonu düşerken hizmet enflasyonundaki iyileşmenin gecikmeli olacağı değerlendirilmektedir.
- Hizmet enflasyonundaki yüksek seyir ve katılık, enflasyon beklentileri ve jeopolitik gelişmeler enflasyonist riskleri canlı tutmaktadır.
Bu üç noktaya baktığımızda eylül ayında hatta ekim ayında bile bir faiz indirimi göremiyoruz. Çünkü PPK, kendisi de ifade ettiği gibi, enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarının öngörüler ile uyumunun dezenflasyon süreci açısından göreli öneminin arttığının farkında. Bu nedenle önümüzdeki bir-iki ayda da enflasyon üzerindeki yukarı yönlü risklere karşı ihtiyatlı duruşunu sürdürmesi beklenmelidir.
Karşı karşıya olduğumuz enflasyon öyle sıradan bir enflasyon şoku değil. Türkiye’de birçok alanda ciddi bir fiyat karmaşası yaşanıyor. Fiyatlar arasında ilişki kurmakta ve mukayese yapmakta zorlanır olduk. Markete girdiğimizde karşımıza çıkan fiyatı kafamızdaki fiyat skalasında bir yere oturtmakta güçlük çekiyoruz. Ağustos ayında markette limonun fiyatının 90 lira olduğunu görünce “yok daha neler?” diyoruz. Bir kilo baldo pirincin 162 lira olan etiketi karşısında donup kalıyoruz. Sızma zeytinyağının 442 lira olan fiyatına inanamıyoruz. Daha da önemlisi bu fiyatlara dair algılama kabiliyetimizin zayıflamış olması.
Öncelikle enflasyonun da normalleşmesi, var olan fiyat karmaşasının durulması gerekiyor. Bu fiyat anarşisini sonlandırmamız lazım. Bunun için de Merkez Bankası’nın kararlı duruşunu sürdürmesi gerekiyor. Nitekim PPK açıklamasında da bir reçete sunulmuş. Deniliyor ki; “Para politikasındaki kararlı duruş; yurt içi talepte dengelenme, Türk lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerinde düzelme vasıtası ile aylık enflasyonun ana eğilimini düşürecek ve dezenflasyon sürecini güçlendirecektir. “Burada karşımıza “Ne zamana kadar?” sorusu çıkıyor. Cevabı da açıklamada var: “Aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar.”
İşte bu sıkıntılı tablo ve Merkez Bankası’ndan gelen sinyaller bana birçok kişinin beklediği faiz indiriminin Eylül ve Ekim aylarında gelmeyeceğini söylüyor. Eğer göstergeler yurt içi talebin yavaşlamaya devam ederek enflasyonist etkisinin azaldığına işaret eder ve enflasyonun aylık ana eğilimindeki yavaşlamanın kalıcı olduğu anlaşılırsa kasım ya da aralık ayında bir “ölçülü” faiz indirimi olabilir. Aksi takdirde faiz indirim beklentisi 2025 yılına ertelenmelidir.
Ama iki şeyi unutmamak lazım;
1) Göz göre göre besleyip, büyüttüğümüz bu enflasyonun kısa sürede başladığı yere dönmesi mümkün değildir.
2) Enflasyonla mücadele sadece para politikası ile olmaz.
Maliye ve gelirler politikasının da enflasyonla mücadeleye destek vermesi gerekir.