Merkez bankalarının hiç durmadan aradıkları bir faiz oranı vardır. Bu oran öyle bir orandır ki ne enflasyon yaratacak kadar düşüktür ne de ekonomiyi bir durgunluğa sokacak kadar yüksektir. Kimi buna nötr faiz diyor, kimi R-yıldız, kimi ise optimal oran diye adlandırıyor. Bu yıldız oran ekonominin tam gücünde ve enflasyonun uzun vadede istikrarlı olduğu kısa vadeli faiz seviyesidir. O seviyede tasarruf ve yatırım talepleri eşitlenir; para politikası ne daraltıcıdır ne de genişleticidir.
Uzun vadede, nötr faiz oranı tasarruf arzı ve talebi tarafından belirlenir. Ekonomilerde toplam yatırım, kabaca mevcut sermaye veya tasarruf havuzuna eşit olmalıdır. Bunun gerçekleşmesi için faiz oranları, tasarruf sahiplerini tasarruf etmeye ikna edecek kadar yüksek ve borç alanları ise borçlanmaktan caydırmayacak kadar düşük olmalıdır. Uzun vadede bunu başaran faiz oranı nötr faiz oranıdır.
Ancak bu oranı bulabilmek kolay değildir. Türkiye ekonomisinde ise nötr faiz oranını bulmak, hatta aramak bile hiç kolay değildir. Çünkü Merkez Bankası Başkan Yardımcısı Cevdet Akçay’ın dediği gibi, "Bizim şu an içinde çalıştığımız sistemde, ağırlıklı ortalama fonlama maliyeti mevduat faizi linki kopmuş, politika faizi enflasyon linki kopmuş, faiz kur linki kopmuş durumda."
Bundan dolayıdır ki; TCMB "yedi aydır kopan linkleri tekrar ihdas etmeye” çalışıyor. Bu linki tekrar kurmayı ve faize duyarlılığı olması gereken seviyeye getirmeyi başardıktan sonra yıldız oranı yani nötr faizi aramaya başlayabilir.
TCMB sekiz ayrı toplantıda toplam 36,5 puanlık bir artış ile politika faizini yüzde 45’e kadar taşıdı. Yapılan açıklamalarda anlıyoruz ki; banka faiz artırım sürecinin sonuna geldi. Dolayısıyla bugünkü toplantıdan bir faiz artırım kararı çıkarsa büyük sürpriz olur.
Buna karşın Merkez Bankası’nın durmayıp faiz artırımına devam etmesi gerektiğini öne süren çok sayıda iktisatçı da var. Mesela TEPAV bugünkü toplantıda politika faizinin 2,5 puan daha arttırılması gerektiğini söylüyor. TEPAV’ın dediği gibi 2,5 puanlık bir artış TL’ye dönüşü hızlandıracağı gibi enflasyon bekleyişlerini olumlu yönde etkileyecek güçlü bir mesaj olabilir. Ancak Merkez Bankası’nın çekincesini de anlamak zor değil. Çünkü faiz artırımlarının etkileri gecikmeli olarak belirli bir zamana yayılmış şekilde gerçekleşir. Bundan dolayıdır ki; merkez bankaları gerekenin ötesinde faiz artırımlarını devam ederek ekonomiyi durgunluğa sokmaktan korkarlar.
Ancak bizim durumumuzda en önemli tehlike para politikasını gereğinden uzun süre sıkı tutmak değil, gereğinden önce gevşetmektir. Aylık enflasyon eğilimi henüz belirgin bir düşüş göstermedi, piyasanın beklediği enflasyon hala tahmin ve hedeflerin uzağında, enflasyon bekleyişleri hala bozuk, orta vadeli enflasyon görünümü parlak değil, kamu harcamaları ve vergi tarafından dezenflasyona görünür bir destek yok, özel tüketim henüz yeterince baskılanmadı ve ücretler tarafından enflasyona olumsuz etki geliyor.
Bu noktada politika faizinde bir artış yapmasa bile Merkez Bankası faiz artırım sürecinin tamamen bittiği algısını yaratmaktan kaçınmalı ve TEPAV’ın dediği gibi verilere bağlı olarak ilave sıkılaşmanın yapılabileceğini her fırsatta belirtilmelidir. Kısacası, Merkez Bankası enflasyon beklentilerini şekillendirecek güce kavuşuncaya kadar sıkı para politikasını uygulamada ısrar etmelidir.