Merkez Bankası 5. ayda da politika faizini sabit tuttu

Zafer ÖZCİVAN

Ekonomist-Yazar

Son genel seçimlerin yapıldığı Mayıs 2023 tarihinden itibaren Ortodoks para politikasına geçilmesiyle birlikte başlayan politika faizindeki artışlar bir yıl içinde aylık periyotlarda olmak üzere %50’ye kadar yükseltilmek zorunda kalınmıştı. Çünkü daha önce uzunca bir süre uygulanan düşük faiz yüksek kur politikası döneminde yüksek hızla devam eden enflasyon ve döviz kurlarının artışı nedeniyle politika faizi anormal derecede yükseltildi. Ancak iktisat kuralları gereği faiz yükselirken enflasyonun düşmesi gerektiği halde beklenen olmadı. Bunun sebebi daha önce uygulanan yanlış para politikaları olduğu açıktır.

T.C. Merkez Bankası ağustos ayında da beşinci defa olmak üzere politika faizini beklendiği şekilde %50 de sabit tutmak durumunda kaldı. Çünkü enflasyon oranı politika faizinin üstünde olduğundan faizi düşürse enflasyon yükselecek, faizi yükseltse ise zaten kredi maliyetlerinin yüksekliği nedeniyle iflas ve konkordatoların arttığı daha da ötesi resesyon ve stagflasyon döneminin gündeme geldiği piyasalar daha da etkilenecek, iş hayatı son derece olumsuz gelişmelere maruz kalacaktır. Dolayısıyla merkez bankası politika faizini sabit tutmakla doğru karar almıştır.

Alım gücü her geçen gün düşüyor

Mevcut durumda kredi faizleri yukarıda yazdığım gibi platika faizinin yüksek olması nedeniyle krediye ulaşım son derece zor, ulaşabilenler ise kredi kullanmaktan kaçınmaktadır. Çünkü %60-65’lere kadar yükselen kredi maliyetlerini karşılamak çok zor hatta imkânsızdır. Dolayısıyla bazı işletmeler küçülmeye gitmekte ve önce işçi çıkarmakla başlamakta ve üretimi azaltma yoluna gitmektedir. Üretime ve ihracata en çok ihtiyacımız olduğu bir dönemde üretim azalması ülke ekonomisini olumsuz etkileyecektir. Bütün bu ekonomik olumsuzlukların sebebi yukarıda bahsettiğim gibi geçmiş dönemlerde uygulanan yanlış para politikalarıdır. Ekonomide birtakım dengeleri sağlamak oldukça önemlidir. Faiz, enflasyon ve döviz kurları adeta bir şeytan üçgenidir ve bu faktörlerin belirli bir dengede tutulması gerekir. Uygulanan yanlış para politikaları sonucu bozulan ekonomik dengeyi tekrar eski haline getirmek oldukça zor ve zaman alıcı olacaktır. Ekonominin başına kim gelirse gelsin bahsi geçen dengenin sağlanması en az üç yılımızı alacaktır.

Enflasyonun yükselmesinin bir sebebi olan iç talebi yavaşlatmak amacıyla uygulanan sıkı para politikası da zorunlu olarak devam etmektedir. Ancak halkın büyük çoğunluğunun gelir düzeyinin yeterli olmamasından dolayı zaten alım gücü her gecen gün düşmekte, ücret ve maaşlara yapılan artışlar ise çok kısa sürede yüksek enflasyon nedeniyle eriyip gitmektedir. Yani gelir adaletsizliğinin giderilmesi, millî gelirin adaletli şekilde dağılımının yapılması gerekir.

Politika faizlerinin düşmesi enflasyon oranının da düşmesine bağlıdır. Orta vadeli planda öngörüldüğü gibi enflasyon mayıs ayında %75 oranı ile pik yaptı, Haziran’da da %71’e geriledi, temmuzda ise %61,78 olarak açıklandı. Yani yılın ikinci yarısında düşme eğilimine girmiş gibi gözükmektedir. Ancak haziran ayı ile temmuz ayında gerçekleşen aylık enflasyona bakıldığında iki kat yükseldiğini görmek mümkündür. Bu durumda enflasyonun düştüğünü söylemek biraz yanlış olacaktır. Gerek kâğıt üzerinde gerek baz etkisiyle gerekse TÜİK tarafından enflasyona konu olan ürün fiyatlarının komik olması nedeniyle yıllık enflasyonun düştüğü varsayımından gidersek ağustos ve eylül aylarında da enflasyon oranı azalma eğilimine girecek gibi gözüküyor ve öngörüldüğü şekilde devam ederse yıl sonuna doğru ekim kasım aylarında politika faizi ile enflasyon oranı birbirine yaklaşacak ve işte o zaman merkez bankası politika faizini düşürmek yoluna gidecektir. Çünkü bozulan denge bir nebze olsun yerine gelmiş olacaktır ve ülkede politika faizinin düşmesiyle birlikte kredi faizleri de düşecek bu da üretime olumlu yansıyacaktır. Kredi maliyetleri düşünce de işletmelerin üretim maliyetleri de düşeceğinden üretim kaynakları daha verimli kullanılacak, ihracatımız artacak, işsizlik azalacak, ülkeye döviz girdisi olacak ve enflasyon da kontrol altına alınacaktır.

Yukarıda anlatmaya çalıştığım enflasyonun orta vadeli planda öngörülen %38 hedefine ulaşması oldukça zordur. Çünkü elektrik, doğalgaz, akaryakıta yapılan yüksek oranlı fiyat artışları tüm ürünlerin fiyatına zam olarak yansıyacaktır ve yansımaya da başlamıştır. Öte yandan gazpromun doğalgaza tekrar zam yapılacağını bildirmesi, oluşan bütçe açığı, kısa vadeli borçlarımız göz önüne alındığında enflasyonun düşeceğinden söz edemeyiz.

85 milyar dolar rezerv açığı var

Merkez Bankası rezervlerimiz daha birkaç ay öncesine kadar eksi bakiye vermesine rağmen 19 Ağustos haftasında brüt swap dahil yaklaşık 150 milyar dolara kadar yükselmiştir. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, yaptığı yurt dışı gezilerde bir takım finans çevrelerine ülkeye sıcak para gelmesi için döviz kurlarını bir müddet sabit tutmak sözü vermiş olabileceği ihtimali ile oluşan döviz rezervlerimizin bir kısmı sıcak para, carry trade yöntemiyle geldiğini unutmamak gerekir. Yani bir müddet sonra geldikleri gibi gideceklerdir. Dolayısıyla yabancılardan gelen paranın üretim odaklı sabit sermaye yatırımı şeklinde olması önemlidir.

IMF kriterlerine göre Merkez Bankası döviz rezervleri en az kısa vadeli dış borç kadar olmalıdır. Bizim dış borcumuz 235 milyar dolar olduğu için yaklaşık 85 milyar dolar daha yabancı para girişine ihtiyacımız olacaktır.

Sonuç olarak enflasyonun orta vadeli planda öngörüldüğü şekilde düşmesi çok zordur. Yılsonu hedefi olarak %50 oranı iyimser bir tahmindir.

Tüm yazılarını göster