Her ne kadar ticari bankalar gibi anonim şirket olarak kurulmuş olsalar da merkez bankaları ticari bankaların aksine kar etmek için kurulmuş olan şirketler değildirler. Merkez bankaları fiyat istikrarını ve finansal istikrarı sağlamak için kurulmuşlardır. Eğer bir merkez bankası çok yüksek karlar elde ediyorsa ekonomide bir şeyler yanlış gidiyor demektir.
Merkez Bankası’nın faiz gelirlerinden, banknot basabilmesinden kaynaklanan senyoraj gelirine; rezervlerinin değerlendirilmesinden sağlanan faiz gelirinden tahvil alım satımlarından elde ettiği gelire kadar çeşitli gelirleri ve giderleri vardır. Bu faaliyetlerinin sonucu bilançolarında bir kar ya da zarar oluşur. Ekonomi ne kadar sorunlu, enflasyon ne kadar yüksekse buna bağlı olarak merkez bankasının piyasaya sağladığı paranın faizi de o kadar yüksektir. Dolayısıyla elde edeceği kar da aynı şekilde artmaktadır.
Elde edilen kârın doğru düzeyi nedir?
Merkez bankacılar bilançoda zarar oluşmasını sevmezler. Haklıdırlar da; iyi görünmez. Kamuoyunda ve medyada “banka kötü yönetiliyormuş” gibi bir algı yaratır. Anonim şirket olan bankanın hissedarları da kar payı alamadıkları için hoşnut kalmazlar. O nedenle bilançoda kar göstermek her zaman iyidir, tercih edilir. Ancak ticari bankacıların aksine merkez bankacıların bu karın olabildiğince yüksek olması gibi bir dürtüleri olamaz.
Aksine dünyada genel kabul gören yaklaşım bankanın zarar etmemesi ama karın düşük seviyede kalmasıdır. Oluşan yüksek karlar merkez bankalarının “yüksek kar dürtüsünden” ya da çok başarılı olduklarından değil, ekonomik koşullardan kaynaklanır. Ekonomide bir şeylerin yanlış gittiğinin, koşulların normal denge düzeylerinden uzaklaştığının bir göstergesidir. Ekonomilerin istikrarlı seyrettiği zamanlarda merkez bankası karı daha düşüktür, artış hızı daha yavaştır.
Dolayısıyla bağımsız bir merkez bankası için en iyi strateji zarar değil ama düşük ya da “makul” seviyede karlar açıklamaktır. Eğer yüksek kar elde edilmişse bununla övünmemektir, hatta mümkünse hiç dillendirmemektir.
Merkez bankaları neden rezerv tutarlar?
Merkez bankalarının yüksek kar açıklaması gibi kamuoyundaki diğer bir tartışma da rezervlerin yönetimi ve getirisi konusundadır. Birçok kişi Merkez Bankası’nı rezervindeki milyarlarca doları yabancı bankalardaki hesaplarda çok düşük getirilerle tuttuğunu söyleyerek eleştirir. Bu eleştirilerde doğru olan kısım Merkez Bankası’nın bu rezervleri yönetirken genellikle değerlendirebileceği daha yüksek getirili araçlar olmasına rağmen düşük getiriyi tercih etmesidir. Birçok merkez bankası için geçerli olan bu eleştiri doğrudur ama haklı değildir.
Merkez bankaları döviz ve altın rezervini paradan para kazanmak için değil, finansal istikrarı sağlamak, para ve kur politikalarını desteklemek, dış borç ödemelerinin aksamadan yapılmasını sağlamak ve olası ödemeler dengesi kaynaklı ihtiyaçlar için gerekli dövizi hazır edebilmek için tutarlar. Ve bu rezervi yönetirken “muhafazakâr” davranırlar, yani risk almazlar. Bu tutum işin doğasında vardır çünkü öncelik anaparanın korunmasındadır. Diğer bir öncelik ise bu rezervlerin likit varlıklarda değerlendirilmesidir. Yani ihtiyaç duyulduğunda hızla kullanılabilmelidir. Rezervin getirisinin artırılması ise bu iki önemli öncelik sağlandıktan sonra dikkate alınır.