Salı günü itibarıyla 2020 yılının ilk 6 aylık kısmını geride bıraktık. Sizlere bu yazıya başlarken daha sevimli ifadeler kullanarak “ama ne güzel bir dönem oldu, pek de güzeldi, en kötü 6 ayımız böyle olsun” gibi cümlelerle seslenmeyi çok isterdim. Öyle olmadı.
Mesleğimiz gereği sabahtan akşama hatta epey bir süredir geceleri de nereden ne haber akışı gelmiş, nasıl anlar, nasıl anlatırız gibi koşuşturmacanın içerisinde olduğumuzdan finans cephesindeki gelişmeler doğal olarak diğer başlıkların hep bir adım önünde yer alıyor. Ancak bu kez durum gerçekten de farklı şekillendi. Keza şekillenmeye de devam ediyor. Hikayenin tüm dünya halklarının sağlığına dair tarafı ne zaman biteceğini bilmediğimiz bir karmaşanın içerisinde kısa aralıklarla sakinlememizi büyük mutluluk hissi ile karşılamamıza neden oluyor. Özellikle son 2-3 ay içerisindeki gelişmeleri bu şekilde yorumlamak yanlış olmasa gerek.
Lafı çok dolandırmadan kısa özeti hatırlayalım: Nisan ayında piyasalar açısından ana gündemimiz 23 Mart dibinden toparlanma çabasındaki fiyatlamaların ikinci dip riski ile karşılaşıp karşılaşmayacağı konusuydu. Uzun süre ben de bu noktada kafa karışıklığı yaşamış olsam da nisan ortası ile birlikte ayrı bir faz içerisinde olduğumuz gerçeğini kabul ettim. Ekonomilerin yeniden açılma ihtimalleri henüz yılın dördüncü ayında prematüre iken mayıs ayında kısmi adımları takip ettik. Haziran ile birlikte genele yayılır şekilde hem adımların boyutları genişledi hem de hızı arttı. Doğal olarak da pandemi ile mücadele süreci farklılaştı.
Mart ayında salgınla mücadele kapsamında tüm dünyada verilen ilk tepkiyi hatırlıyor musunuz? Rutin hayatı yavaşlatmak, olabildiğince normalin dışına çıkmaktı. Nisan ayında ise neredeyse yerküre üzerindeki tüm hayat durdu. Hal böyle olunca da vaka sayılarındaki azalış ay sonu itibarıyla daha somut bir hal aldı. Bu da siyasilere göğüslemek zorunda kaldıkları ekonomik yükü hafifletmek için bir şans verdi. Yeniden normalleşme çabaları ülkeler arasında farklılaşan kademeli geçiş yöntemleri ile devreye alındı. Etkileşimin zamanla artması haziran ayı ortasından bu yana başta ABD ve Latin Amerika ülkeleri olmak üzere vaka sayılarında yeniden artışları gündeme getirdi.
Tam da bu noktada farklı görüşleri temsil eden kamplar karşımıza çıkıyor. Bir tarafta sürecin henüz kontrolden çıkmadığı, ülke yönetimlerinin mart ayına kıyasla tepki göstermede daha hazırlıklı ve bilgili olduğu düşüncesi yer alırken, diğer yanda ise ikinci dalga riskleri ciddi ölçekte arttı ve durum ciddi bir şekilde değerlendirilmiyor fikri hakim. Tüm bu karmaşanın ortasında ise bardağın dolu tarafında piyasalar olabildiğince tüm hikayeyi satın alıyor, hisse senetleri yükseliyor, Amerikan dolarına olan talep azalıyor, merkez bankaları kamu kesimini finanse etmeye devam ediyor. Böylece 6 aylık dönemi tamamlamış olduk.
Peki, buradan sonrası nasıl olur, nasıl şekillenir, tek bir cümle ile yanıt vermek mümkün müdür? Cevap net: Elbette değil. Yatırımcıların yukarıda konuştuğumuz ana temayı önden ve yüklemeli bir şekilde satın aldıkları aşikar. Öte yandan reel getirilerdeki ciddi düşüş genele yayıldığından ülkeler arasındaki faiz farkları da eskisi kadar belirgin değil. Benzer durum finansal varlıkların neredeyse çoğu için geçerli. Merkez bankalarının mevcut düşük maliyetle borçlanma imkanı veren periyodunun en iyi ihtimalle 2-3 yıldan önce terse dönüş ihtimali de bulunmadığından risk iştahının ara düzeltmelerle –muhtemelen sert ve oynaklık artışı destekli düşüşlerle yoluna devam edeceği yeni bir dönemin içerisinde bulunuyoruz. Zaman zaman riskleri hak etmediği ölçekte fiyatladığımız, zaman zaman ise göz ardı edip yarın olmayacakmış tadında satın alacağımız işlemleri bir süre daha konuşacağız gibi görünüyor. Bu arada henüz ABD başkanlık seçimleri, ikinci dalga riskleri, aşı çalışmalarının nihayete erdirilmesi, global ekonomideki belirsizlikler gibi başlıklara da değinmediğimizin altını çizelim.
Hafta içerisinde aralarında Türkiye’nin de bulunduğu bir dizi makro veriyi yakından takip ettik. Öncü göstergelerden PMI Avrupa kıtası hariç çoğu yerde eşik değer olan 50.0 seviyesinin üzerine gelerek haziran ayında genişleme olduğuna işaret etti. Böylece global ekonominin beklenenden daha hızlı bir toparlanma içerisinde olduğu düşüncesi bir kez daha belirdi. Bu hikayenin yansıması olarak önden satın alınan beklentiler haziranda gelişmekte olan ülkeler grubuna 32.9 milyar dolar fon girişi yaşanmasına zemin hazırladı. Grup genelinden yılın ilk çeyreğinde 32.7 milyar dolar çıkış olurken, ikinci çeyrekte ise 57.4 milyar dolar giriş takip edildi. Yani, hem çıkan rakam hem de fazlası yerine kondu.
İkinci yarının belirsizlikleri mart ayındaki akıl tutulması ölçeğinde olmasa da geleceğe dair fikir yürütmenin epey bir zorlaştığı bu ortamda küresel piyasalar ABD başkanlık seçimini ve Fed’in nasıl bir yol haritası çizeceği gibi iki önemli başlığı fiyatlamaya çalışacak. Gürültünün artacağı yeni dönemde sessiz kalmayı başarabilen noktalar global fon akışından yararlanmaya devam edecek.