Son derece zor bir ay olan ağustos fiyatlamalarını nihayet geride bıraktık. Temennimiz, özellikle yerel varlıklar nezdinde, çok daha öngörülebilir patikada seyredecek ayrı bir faza geçmek. Kolay olmayacak, ancak, Ağustos ayındaki belirsizlik ekseninde de ilerlemeyiz diye düşünüyoruz. Şimdilik. Dışarıda ise hikâyenin neredeyse tamamını Başkan Powell’dan Jackson Hole’da aldık. Şimdi yeni soru, Fed’in faiz indirim sürecini nasıl ilerleteceği. Mesela, büyümeden pozitif sürpriz gelir mi? Gelirse, Fed açısından bekle-gör havasına geçilir mi? Sorular çok fazla.
İçeriden başlayalım. Ağustos ayında, Türk Lirası cinsinden değerlenen varlıklardaki baskılanmayı fazlasıyla hissettik. BIST 100 endeksi yüzde 8, MSCI TR ise yüzde 10 değer kaybı sergiledi. BIST 100’de Ocak 2023’ten bu yana en kötü performans gerçekleşirken, yine aynı yılın mart-nisan aylarından bu yana da ilk kez iki ay üst üste eksi kapanışlar izlemiş olduk. MSCI TR endeksinde ise yine Ocak 2023’ten bu yana USD bazında en kötü performans oluşurken, Mayıs-Haziran 2023 döneminden bu yana ilk kez peş peşe kayıplar takip edildi. Yani gerek TL gerekse USD bazındaki performanslar, 1 yıl öncesindeki ekseni hatırlatır şekilde karşımıza çıkmış oldu.
Birçok kez tartıştık, yinelemekte fayda var: Türk yatırımcısı, geç kabul etmek zorunda kaldığı ekonomik ivme kaybını, 2Ç finansalları ile karşılarken, 3Ç için de bugünden satış tarafına geçmeyi tercih etti. Gayet doğal. Olması gereken şekilde ilerliyoruz. Beklentilerdeki bozulma gecikmeli şekilde yansımış olsa da temel anlamda gelecek açısından henüz risk teşkil eder boyutta değil. Buradaki eğilimin ana gerekçesi, para politikasındaki sıkılaşmanın zamana yayılması. Bu, politika belirleyiciler tarafından tercih edildi. Gerekçeler listesi herkes açısından ayrı olsa da haklı yanları elbette var. Karmaşık ve içinden çıkılmaz bir hal alan regülasyon setinin yanında, parasal aktarım mekanizmasındaki bozulma da tercihin bu şekilde olmasını bir noktada mecbur kıldı. Ancak, yine de daha hızlı bir sıkılaşma süreci geçirebilirdik. Şimdilerde fiyatlamalarda gördüğümüz baskı da böylece hem zamana yayılmamış hem de şok etkisi yaratmamış olurdu. Elbette olduktan sonrası konuşmak için kolay. Esas kısım, yarın için doğrusu ve yanlışıyla fikir ortaya koyabilmek.
Yerel varlıklar açısından son derece kritik bir dönemeçte olacağımız 4 aylık işlem periyoduna geçiş yapıyoruz. Enflasyonda baz etkisi kavramını hafta içerisinde açıklanacak olan enflasyon verileri ile birlikte geride bırakacağız. Trendin, çekirdekteki eğilimin, nereye doğru olduğu sorusuna yanıt aramak, para politikası duruşu açısından da kritik olacak. Keza büyümedeki seyir de soru işaretlerinden bir diğeri. 2Ç’de Türkiye ekonomisinin ivme kaybına dair ilk sinyalleri verdiğini düşünüyoruz. Pazartesi günü açıklanacak “gecikmeli” rakamlar ile bilgi sahibi olacağız. 3Ç’de ise çok daha net bir yavaşlama görülmesi tahminimiz var. Sektörel dönüşler de bu yönde. Yeri gelmişken; 2024 yılında, Türkiye ölçeğinde bir ekonomik yapı için, büyüme verilerinin bu denli geç açıklanmasını bir şekilde terse çevirmemiz lazım. Hem süre kısalmalı hem de gerekirse yurt dışındaki örnekler gibi birkaç tahmin ve bunların revizyonu ile tüm paydaşlara sinyalleri vermemiz gerekiyor. Artık gemi, 5 yıl öncesinin büyüklüğünde değil.
Ağustos ayında liradaki zayıflık yüzde 3 değer kaybı şeklinde oldu. En son bu denli bir değer kaybını, yerel seçimlere giderken, mart ayında görmüştük. KKM’de hızlanan çıkışın artık YP mevduat tabanındaki müşteriler üzerinden gerçekleşmesinin yanında, mayıstan bu yana süregelen yabancı portföy çıkışı ve kısmen swaplardaki kapamalar, liradaki baskılanmada aklımıza ilk gelen gerekçeler. Aksi şekilde, GOÜ FX fiyatlaması temmuzda yatay seyretti, DXY ise yüzde 2 geri çekildi ve 101,00 seviyelerini gördü. Muhtemelen sınırlı da olsa GOÜ’deki eğilimin de etkisi söz konusu.
Kısa vadede bizim izleyeceğimiz başlıklar sırasıyla; ağustos enflasyonu, Fitch ve OVP olacak. Hali hazırda Eurobond fiyatlamaları Türkiye ekonomisi açısından mevcudun 2 basamak yukarısında kredi notuna işaret ediyor. Kuruluş nezdinde görünümümüz pozitifte ve beklentiler 1 basamak revizyon şeklinde. OVP’de ise 2025’in büyüme öngörüsü ve kompozisyonu en kritik başlık olacak. Bu başlık öylesine değerli ki enflasyon görünümünden, para politikası ve reel lira değerlenmesine dek farlı beklentileri şekillendirmede etki yaratabilir.