Mendil para

Ömer Faruk ÇOLAK EKONOMİ ATLASI

Geçen Cuma gazetelerin birinde şöyle bir haber vardı (kısalttım):

“Türk parasıyla burnunu silen turist gözaltına alındı. Polis, ‘Devlet egemenliği alametlerini aşağılama’ suçundan zanlının, sınır dışı edilmek üzere Göç İdaresi’ne teslim edileceğini belirtti”.  

Polise bu tutumundan dolayı hak verebilirsiniz. Ancak sınır dışı edilmenin gerekçesi yanlış. Çünkü banknotun nesnel değeri çok düşüktür; pamuk, matbaa, basım giderinden oluşan bir maliyeti var. Parayı değerli kılan onunla satın alabileceğiniz mal ve hizmet miktarıdır.  Basit bir karşılaştırma yapalım, 100 TL’yle iki kişi ortalama bir lokantada yemek yiyebilirken, 100 dolarla bir ziyafet verebilirsiniz. Her iki banknotun üretim maliyeti hemen hemen aynıyken, satın alma güçleri farklıdır. TL’yi mendil para yapan da bu değersizliğidir. Yani, parayı değersiz kılan enflasyondur. 

Kaynak: BBC Türkçe 30 Ağustos 2018,  https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-45341271. Erişim tarihi 5 Temmuz 2021

Sokağa Düşen Para

Enflasyon kimi zaman parayı o kadar değersiz hale getirir ki para sokağa düşer. Almanya’da 1923’te günlük enflasyon oranı yüzde 21’e; fiyatların ikiye katlanma süresi 3 gün, 17 saate; aylık enflasyon oranı yüzde 29,500'e kadar çıktı. 1923’ün ocak ayında 250 Mark olan bir somun ekmek, kasım ayında 200 milyon marka satıldı. Sonunda çocuklar, Mark’ları tuğlaya dönüştürüp sokakta oyuncak haline getirdiler. Kaba bir ifadeyle enflasyon Almanların itibarını yerlerde sürünür hale getirdi.

Türkiye’de Haziran ayı enflasyon rakamları TL’deki değersizleşmeyi daha da artırdı. Yİ-ÜFE’deki hızlı artışta uluslararası emtia piyasasındaki aksaklıklar ve döviz kuru etkili. Bunun yanında bu hızlı yükselişte pandemi nedeniyle bastırılan fiyat artırma isteğinin ortadan kalkmasının, yani kısa dönem fiyat sertliğinin sona ermesi de etkili oldu. 

Enflasyonu aşağıya çekme işi TCMB’ye bırakılmış durumda. Sanırım Friedman’ın “enflasyon her durumda ve her zaman parasal bir olgudur” savıyla hareket ediliyor. TCMB, para arzını kontrol etmek için karşılık oranlarıyla oynayarak kredi genişlemesini durdurmaya çalışıyor. Bu çabalar nafile. Çünkü harcama artışında durdurulamayan bir kurumsal yapı var: Hükümet. Maliye politikası, yani kamu harcaması, vergi, borçlanma politikası hükümetin tekelinde. Hükümet de bunu denetimsiz ve plansız yapmaya devam ediyor. Tersine bir politika değişimini de kabul etmiyor.

Diğer yandan geçen yirmi yılda izlenen iktisat politikaları ve izlenen teşvik sistemi neticesinde piyasa yoğunlaşması arttı, artmaya devam ediyor. Yani bakkal, AVM’ye kurban edildi. Bu rekabeti azalttığı gibi, marketlerin kârlarını da inanılmaz artırdı. Bizim muhalefet partileri hala “tarlada 50 kuruş olan domates, markette 10 TL” diyerek politika yaptıklarını sanıyor. Bunu zaten vatandaş da biliyor, siz olsanız ne yaparsınız sorusuna bir türlü net yanıt vermiyorlar. Örneğin, açık açık, iktidar olduğumuzda AVM’leri kent dışına çıkaracağız diyemiyorlar.

Bu yapı önce vatandaşı, sonra kendi çabasıyla üretim yapan köylüyü, sanayiciyi, ticaret yapmaya çalışan esnafı vuruyor.

Özetle bir ülkenin itibarı ülkemizin yöneticilerinin kabul ettikleri değerlerle değil (içini siz doldurun), enflasyonla ölçülür.

Okuma önerisi, Ömer Faruk Çolak, Atilla Gökçe, Enflasyon Hedeflemesi – Kuram ve Türkiye Uygulaması.

Tüm yazılarını göster