"Medeniyetçilik" ve yargının siyasallaşması

Zeynep GÜRCANLI Yedi Düvel

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Dışişleri Bakanlığı bütçesinin görüşülmesi sırasında, yıllarca MİT Müsteşarı/Başkanı sıfatıyla "gölgeler diyarından" Türkiye'nin kaderine etki eden Hakan Fidan, ilk kez Dışişleri Bakanı sıfatıyla TBMM'de milletvekillerinin karşısına çıktı, soruları yanıtladı.

Fidan, kamuoyu önündeki bu ilk ciddi sınavında sıkıntılı konulara girmemeyi tercih etti. Mesela hiç Türkiye-ABD gerginliğinden bahsetmedi. Hatta Suriye'de PKK terör örgütü uzantısı PYD-YPG'ye verilen uluslararası destekten şikayet ederken bile, ABD'nin adını anmamayı tercih etti.

Fidan'ın sunumunda NATO'nun genişlemesi konusunda Türkiye'nin uzun süre kullandığı veto da, bu vetonun "neden kullanıldığı" ya da "neden kaldırıldığına" ilişkin ayrıntıya da hiç girilmedi. Rusya'la ilişkilere bile Ukrayna savaşı üzerinden değindi Fidan; Moskova ile Suriye'de, Libya'da çatışan ulusal çıkarlara ve etkilerine değinmedi.

Bunların yerine Gazze meselesinden uzun uzun bahsetti; İsrail'in Gazze'ye yönelik soykırıma varan operasyonunun Filistin halkına karşı Türkiye kamuoyunda zaten var olan sempatiyi doruğa çıkardığı düşünüldüğünde, çok konforlu bir alandı bu bir Dışişleri Bakanı açısından konuşmak için.

KÜRT MESELESİ, AFGANİSTAN VE KIBRIS

HEDEP'li vekillerin Kürt meselesine ilişkin sorularına, Kürt kimliği ile PKK terör örgütünü birbirinden ayırarak yanıt verdi Hakan Fidan. Bu duruma örnek olarak, Türkiye'nin Kuzey Irak'taki Kürt Özerk Yönetimi'yle iyi ilişkilerini gösterdi ve "biz, kategorik olarak PKK'nın düşmanıyız" dedi.

Fidan'ın konuşmasında ilginç iki not ise, Afganistan'la ilişkileri "pragmatik angajman" olarak açıklaması ile Kıbrıs konusunda söyledikleriydi.

Fidan'ın cümlelerinden, Kıbrıs meselesindeki iki devletli çözümün açılımının, "önce Kıbrıslı Türk ve Rumlar'ın statüleri eşitlensin, ardından masaya oturulsun" olduğu ortaya çıktı. Bu, Kıbrıs'ta iki ayrı bağımsız devletten çok, konfederasyon sistemini çağrıştıran bir açıklama oldu.

AVRUPA BİRLİĞİ'NE "MEDENİYETÇİLİK" ELEŞTİRİSİ

Fidan'ın konuşmasının en dikkat çekici yeri Avrupa ile ilişkiler konusunda oldu;

AK Parti hükümetinin AB üyelik sürecini devam ettirmeye kararlı olduğunu söyleyen Fidan, Türkiye'ye karşı koyulan engelleri "medeniyetçilik" yaklaşımıyla açıklayarak, aynen şöyle dedi;

"Adam ya muhafazakâr partiden ya milliyetçi partiden kendi tabanını yükseltmek için başka bir milliyeti ve kültürü kötülemek zorunda, onu ötekileştirmek zorunda ki oy kazansın. Şimdi, siz oyu buradan ürettiğiniz zaman, iktidarı buradan ürettiğiniz zaman daha sonra bu sizin dış politikanıza da yansıyor ister istemez ve bir şey yapamıyorsunuz.Avrupa Birliği bir kimlik politikası tercih etti kendi iç politikasının dayatmasından dolayı, bu bizle alakalı bir konu değil."

Fidan bu ifadeleri Avrupalı siyasetçilere eleştiri olarak kullandı elbette. Ancak AK Parti hükümetlerinin özellikle son yıllarda izlediği dış politikayı iç politik amaçlar için kullanma alışkanlığı düşünüldüğünde, bu cümleler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları açısından başka çağrışımlar da yaratabilir.

AVRUPA KONSEYİ VE YARGININ "SİYASALLAŞMASI"

Milletvekilleri Fidan'a, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin aldığı Kavala ve Demirtaş'ın serbest bırakılması kararlarının uygulanmaması nedeniyle, Türkiye'nin Avrupa Konseyi'nde düştüğü zor durumu da sordular. Dışişleri Bakanı'nın buna yanıtı, Avrupa'da Türkiye'ye ilişkin bazı davaların "siyasallaştırıldığını" söylemek oldu. Ardından da aynen şöyle dedi;

"Adamın siyasallaştırdığı davaya verilecek cevap da siyasal olur. Değerli vekiller yani bunda bir yanlışlık yok. Ha, bunu söylediğimiz zaman anladılar. Bize ilkeyle gelin, prensiple gelin, siyasallaştırmayın; siz siyasallaştırdığınız zaman Türkiye'deki iç siyasal rekabetin, mücadelenin bir parçası oluyorsunuz."

Ortada Türkiye'nin de resmen tanıdığı uluslararası bir mahkemenin kararları var. Elbette bu kararları Türkiye aleyhine kullanmak isteyen yabancı siyasetçiler olabilir. Ancak bu siyasetçilerin yaptıklarına karşı, Türkiye'nin de aynı "siyasallaşmış" tavrı göstermesi, Anayasası'nda "hukuk devleti" yazan bir ülkeye yakışır mı?

Keşke Fidan bu konudaki sorulara karşılık, MİT'in 15 Temmuz'u önceden öğrenemesini eleştiren vekillerin sorularına yaptığını yapsaydı; Hiç yanıt vermeseydi...

Tüm yazılarını göster