Meclisi yeniden açmak!

Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ

Bu açılış bilindik açılışlardan farklı. Hem zaten “Meclis kapalı mı ki açılsın” diye de düşünebilirsiniz, haklısınız. Ama gerçek hiç de öyle değil. Türkiye Büyük Millet Meclisi gerçek anlamda yıllardır kapalı sayılır. Hele hele 2018’de uygulanmaya başlanan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle birlikte “sayılır”ın da ötesine geçildi. 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Ankara’daki görkemli binasında faaliyetlerine devam ediyor. Ediyor!

Ankara’da gazetecilik yapıp da en azından belli dönemlerde Mecliste çalışmayan pek yoktur. Tabii ki parlamento muhabiri olan meslektaşlarımın durumu ayrı, onlar günlerinin önemli bölümünü Mecliste geçirir ama benim gibi ekonomi muhabirleri de ele alınan konuya göre zaman zaman Mecliste görev yapar. Aslında Meclisin nasıl çalıştığını anlamak için mutlaka orada görev yapmak da gerekmez.  

Meclis, ne yazık ki “çalışılıyormuş” gibi yapılan bir kurumdur. Türkiye Büyük Millet Meclisi Türk demokrasisinin temelini oluşturur, bel kemiğidir kuşkusuz; ama aslında ve yine üstüne basa basa söylüyorum, ne yazık ki öyle çok işlevi olan bir kurum değildir. Kağıt üstünde tam tersidir, yasama organıdır ama o yasaların Mecliste yapıldığı pek söylenemez.

Yasalar, daha doğru bir ifadeyle yasa tasarıları eskiden hükümet tarafından hazırlanıp Meclise onaylattırılırdı, şimdi de Cumhurbaşkanlığı tarafından hazırlanıp onaylattırılıyor. O kadar! 

TBMM yasa yapıyor, yasama faaliyetini yürütüyor gibi görünen ama yalnızca hazırlanmış yasa tasarıları ve tekliflerini mevzuata uygun olarak yasalaştıran bir kurum konumundadır.

Parti disiplini denilen kavram milletvekillerinin elini kolunu fena halde bağlıyor. İktidar ya da muhalefette olsun, bir partinin aldığı grup kararının dışına çıkarak oy kullanmak pek de öyle kolay değil. 

Muhalefet partilerinin verdiği kanun tekliflerinin Meclisten geçtiğini pek hatırlamıyorum. Hele hele bu kapı 2018’den sonra tümüyle kapandı. Öyle bir duruma gelindi ki, muhalefet partilerinin Meclisteki varlığı ancak hükümet tarafından sunulan yasa tasarıları hakkında görüş bildirmekle sınırlı.
Görüş bildir, duruma göre itiraz et, ret oyu ver; ama sonucun değişmeyeceği de ortada. 

İktidar partisine mensup milletvekilleri de zaman zaman yasa teklifleri verir. Ama aslında biliniyor ki bunlar da hükümetin istediği teklifler. Yoksa iktidar partisi milletvekilleri de kendiliklerinden bir teklifte bulunmuyor, bulunamıyor.  

Biraz önce de belirttim, parti disiplini denilen kavram vekillerin elini kolunu bağlıyor. Bu durum yalnızca yasama faaliyetleriyle ilgili de değil. Araştırma önergeleri de çok makul ve çok haklı gerekçelerle gündeme getirilmiş olsa bile “önergeyi karşı taraf verdiği için” reddediliyor.

“İşlevsiz kaldım”

Yakın zamanda milletvekili bir dostumla konuşuyordum. Kendisi milletvekilliğinden önce çok kritik pozisyonda görev yapan bir bürokrattı. 

“Kendimi pek işe yarar bulmuyorum” dedi.

Bunda siyasete girmeden önce ekonomiye yön veren önemli bir konumda olmasının da etkisi vardı.

“Burada çok pasif kaldığımı görüyorum.”

Öyle milletvekili unvanı peşinde koşacak bir yapısı da yoktu ve bu yüzden keyifsizdi.

Benzer durumda çok sayıda milletvekili olduğunu biliyorum. Bu, pek haber olmayacağı bilindiği halde her gün milletvekillerince sayısız açıklama yapılmasından da belli. Gazetelere, köşe yazarlarına milletvekillerinden her gün e-posta yağıyor. Bir şey yapabilmenin
çabası bu...  

Bu yapı değişmek zorunda

Mustafa Kemal Paşa 103 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisini açarken elbette böyle bir yapı oluşsun istememişti.

Birkaç parti, onların genel başkanları ve özünde vatandaşın değil o genel başkanların ve yakın çevresindekilerin seçtiği milletvekili adayları, dolayısıyla milletvekilleri...

Tercihi tabii ki görünürde vatandaş yapıyor ama vatandaş yalnızca partiyi seçiyor. Vatandaşın o partinin uygun gördüğü adaylar konusunda bir etkisi yok. Vatandaş tarafından seçiliyor görünmekle birlikte aslında genel başkanı tarafından adeta atanan vekil de zaten en başta kendini kime karşı daha sorumlu hissetmesi gerektiğini biliyor. 

Milletvekilinin adı var; unvan çok büyük! 

Ama yasama faaliyetinde adeta onay makamı. Zaten onaylamama gibi bir durum da söz konusu değil. 

İşte değişmesi gereken yapı bu. Türkiye Büyük Millet Meclisi, Ulu Önder Atatürk'ün öngördüğü yapıya kavuşmak durumunda. 

TBMM genel kurul salonunda “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazar. O egemenlik de milletin seçtiği vekiller aracılığıyla kullanacaktır. 

Ama şimdi öyle olduğu
söylenebilir mi? 

14 Mayıs’ın önemi

Türkiye 14 Mayıs’ta bir tercihte bulunacak...

Yasama ve yürütme faaliyetlerinin fiilen tek elde toplandığı mevcut sistemle devam mı edilecek, yoksa yasama ve yürütmenin ayrıldığı parlamenter sisteme geri dönüş yolunda bir adım mı atılacak...

Meclisi yeniden  açmak dediğim bu! Türk halkı tercihini parlamenter sisteme dönüşten yana kullanırsa, Türkiye Büyük Millet Meclisini bir anlamda yeniden açacak. Bu söylediklerimden parlamenter sisteme dönülse bile Meclisin işleyişinin kusursuz olacağı gibi bir anlam da çıkarılmasın. Milletvekili adayları bu şekilde tümüyle parti merkezlerince belirlendiği sürece bu sorun gerçek anlamda aşılmış olmayacak. 

Bunun için önce siyasi partilere demokrasi gelmesi, parti içi demokrasinin çalışması gerekiyor. 

Ne kendi içinde demokrasi olmayan siyasi partilerden oluşacak Mecliste gerçek bir demokrasiden söz edilebilir...

Ne de Meclisi pek de demokratik biçimde oluşmayan ve işlemeyen bir ülkede gerçek bir demokrasiden söz edilebilir...

Tüm yazılarını göster