Geçen hafta vefat eden büyük yazar John Le Carre’nin kitaplarının hayranıyım. Kendisinin, belki de casusluk günlerinin anısıyla söylediği ‘masanız dünyayı gözlemek için kötü bir yerdir’ cümlesi bence iş hayatı için de geçerli. Ne kastettiğimi biraz açayım.
Masa başından (bunu ‘fildişi kule’ olarak da okuyabilirsiniz) karar vermenin elbette bazı yararları, hatta zaman zaman gereklilikleri var. Mesela sürekli sahada olmak operasyonlarda kaybolmaya ve büyük resmi kaçırmaya yol açabilir. Bir kararın tüm paydaşlarını aynı masa etrafında buluşturmak, ortak akıl geliştirmek için önemli. Ancak her şeyin olduğu gibi, bunun da riskleri var.
Genelde en büyük eleştiri ‘gerçeklerden kopma’ tarafından geliyor. Bu kısmen doğru, ama günümüzde doğru kanallar kullanılırsa aşılabilecek bir konu. Bence en büyük risk, küçük grup dinamiği. İnsani ilişkilerin, önyargıların ve adı konmamış varsayımların kararları etkilemesi.
Mesela toplantılarda ‘bence öyle değil’ cümlesini kaç kez duydunuz? Şahsi kanaatlerin herhangi bir dayanak olmadan, adeta bir hüküm cümlesi haline gelmesi hayli yaygın. Yahut ‘falanca sene öyle yapmamıştık’ ifadesi. Acaba şartlar, atıf yapılan analoji ile gerçekten aynı mı?
Bir karar üzerinde saatler boyunca tartışmak, çok uzun analizler yapmak ya da şahsi kanaatlerle boğuşmak yerine onu test etmek çok daha etkin olabilir. Elbette milyonlarca dolarlık bir yatırımı ‘yapalım da, bakalım çalışıyor mu’ tipi şeylerden bahsetmiyorum.
Ancak özellikler insanların reaksiyonlarını anlamak için denemeler yapmak iyi bir yöntem. Üstelik teknoloji sayesinde bunu çok hızlı ve ucuza yapmamız mümkün. Ne tip sloganlar daha fazla ilgi çekiyor, hangi özelliğin ön plana çıkarılması satışları artırıyor, nasıl bir prim yöntemi üretim hattındaki fireyi azaltıyor ve benzerleri.
Deneylerimiz için -tıpkı bilimdeki gibi- kontrol grubuna (hangi kararı kiminle test ediyoruz) ve geri besleme mekanizmasına (aldığımız sonuca göre ne karar vereceğiz) çok dikkat etmemiz gerekiyor. Zira bu iki alanın dikkatsizce tasarlanması, boşa efor harcama, hatta yanlış karar almayla sonuçlanabilir. Ancak doğru tasarlanmış testlerle, masa başında ‘sence öyle – bence böyle’ ile vakit kaybetmemiş, kararları ön yargılara ve şahsi tercihlere kurban etmemiş oluruz.
Kısa sürede cevap alınacak, basit ve ölçülebilir mekanizmalardan çıkacak verilerin, zaman zaman hiç aklımıza gelmeyecek sonuçlar verdiğini pek çok kez gördüm. Nitekim daha önce bu köşede dile getirdiğimiz ‘kitlenin ortak aklını harekete geçirmek’ (crowdsourcing) de buna benzer bir yaklaşım.
Son olarak kişisel bir not. Bu, DÜNYA Gazetesi’ndeki 52. yazım. Yani bir yıldır her hafta bu köşede sizlerle buluşuyoruz. Bana bu imkanı veren DÜNYA ailesine, yazılarımı okuyan ve yorumlarını esirgemeyen tüm okuyucularımıza çok teşekkür ederim. Umarım yazılar yararlı oluyordur.