Ortalık toz duman, komplo teoricileri ‘üç harfliler, 6 harfliler’ diye saldırıyor. Bardağı taşıran damla da perakende sektörünün ‘başkanlık koltuğunda’ oturan Galip Aykaç’ın sözleri oldu. Aykaç istifa etti ama konu iyice ‘siyasallaşarak’ tartışılmaya devam ediyor. Önceleri ‘yeşil sermaye’ olmakla suçlananlar şimdi de Ak Parti’ye karşı ‘organize kalkışmayla’ itham edilebiliyor. Enflasyonun ‘kötü niyetli’ sorumlusunu bulalım derken, gıda güvenliği ve temel ihtiyaç malları tedarikinde en az ‘üretim kadar önemli’ perakende düzenini tahrip edebiliriz ya da bu kavgadan perakende ticareti daha rekabetçi, esnaf nezdinde de daha adil bir yapıya kavuşturarak çıkabiliriz. Sektör temsilcileri üç önemli çözüm üzerinde yoğunlaşıyor. Birincisi, neredeyse Ali Coşkun’un Sanayi ve Ticaret Bakanlığından beri gündemde olan ‘perakende yasasının’ son dönemde yaşananlar da dikkate alınarak ama tüm taraflarla konuşarak düzenlenmesi. İkincisi bu çalışma sırasında genel çerçevesi de çıkacak yeni yapıya rağmen ‘fahiş ya da anlaşmalı fiyat’ konusunda ısrar edenler için daha sıkı denetim ve ağır cezaların getirilmesi. Üçüncüsü ise her ne yapılacaksa ‘serbest piyasa ekonomisinin temel ilkelerinin’ özenle korunmasına özen gösterilmesi ve ‘devletçi kafalara uyup’ sonradan birer karadeliğe dönüşen yeni Kamu İktisadi Teşekkülleri (KİT) kurulmaması.
Sloganları bırakıp aklıselimle konuşalım
İstanbul Ticaret Odası (İTO) Başkanı Şekib Avdagiç’e bu konuda hangi adımların atılması gerektiğini sordum. Perakende yasası için geçmişte öneriler hazırladıklarını hatırlatarak, “Öncelikle enflasyonu düşürmek zorundayız, bunu yapamazsak bu tartışma hiç bitmez. Aklıselim yaklaşım sergileyerek, slogan söylemlerden uzak ve piyasa gerçeklerine göre sorunları tespit etmeliyiz” diyor. Yüksek enflasyonun temel sebebinin ‘maliyet enflasyonu’ olduğunu vurguluyor ve piyasa gerçeklerine uymayan, kafa karıştırıcı açıklamaların yanlış sonuçları olacağını belirtiyor. ‘Tarlada 1 lira, markette neden 5 lira’ diyerek konunun tartışılamayacağını ifade eden Başkan Avdagiç özetle şu görüşleri paylaşıyor: “Perakende Yasasında, Hal Yasasında son dönemlerde birkaç düzenleme yapıldı ama bunların etki analizi de yapılmalı ki iyi yönlerinin, işleyemeyen taraflarının bilinmesi lazım. Bütün kanunu değiştirseniz de süreç dinamik bir süreçtir ve her zaman yeni düzenlemeler gerekebilir. Piyasada fiili bir durum oluştu ve geldiğimiz noktayı artılarını, eksilerini dikkate alarak dünyadaki örnekleri de iyi analiz ederek bir çıkarımda bulunmalıyız. Bu, bütün dünyanın üzerinde çalıştığı bir konu ve doğrularla yanlışlar, ülkelerin ve piyasaların şartlarına göre değişir.”
Tarım Kredi Kooperatifleri ile bir denge sağlanmasının mümkün olup olmadığını sorunca da Başkan Avdagiç, “Dünyada özellikle dar gelirlilere yönelik ‘kooperatif dağıtım kanalları’ var ama esas olan serbest ticaret ortamını bozmadan, devletin sırtına da zarar getirmeden bu işi düzenlemek. Mesela İstanbul’da günde 13 milyon ekmek üretiliyor. Bunun yüzde 12’si İBB şirketi Halk Ekmek ve bazı ilçe belediyelerin muadil kurumları tarafından üretiliyor. Uygun fiyata da satılıyor” diyor.
Haksız rekabet var, 50 bin bakkal kapandı
İstanbul Ticaret Borsası (İTB) Başkanı Ali Kopuz ise büyük zincir marketlerin ‘ağır kabahatleri’ olduğunu söylüyor. Kopuz, “Bu marketlerde anormal derecede zam furyası var. Bunu da bilerek yapıyorlar. Rekabet kurumunun daha aktif devrede olması lazım. Çünkü oligopol yapı oluşturdular ve birçok üründe fiyatları da birlikte belirliyorlar. Bu yüzden yeni düzenlemeler gerekiyor, cezaların da ağırlaştırılması lazım” diyor. Başkan Kopuz, son tartışmalar üzerine bazı indirim marketlerinde bazı fiyatların yüzde 30 kadar düşürüldüğünü belirterek, şöyle devam etti: “Asgari ücrete zam gelmeden bunlar zamları yaptı. Asgari ücret açıklanınca da tekrar zam yapacaklar. Çünkü hem üretime hem pazara hâkimler, uygun fiyata tedarik yapıyorlar ama uygun fiyata satmıyorlar. Üreticileri de süründürüyorlar.”
İTB Başkanı Ali Kopuz, “Perakende yasasında mesafe ve çalışmasüresi şartı konulmalı. Başka kısıtlamalar da olmalı. Küçük esnaf bitmek üzere ki 80 bin bakkal varken şimdi 30 binin altına düştü. Çünkü köylere kadar girdiler. Çok ağır bir haksız rekabet var. Bazı yerlerde ‘yerel rakiplerini’ bitirmek için günlerce zararına satış yapabiliyorlar. Bu yanlış sistemin düzeltilmesi lazım, devlete çok iş düşüyor. Tabii ki temel girdilerle ilgili haklı oldukları bazı noktalar var ama kabahatleri çok daha fazla” dedi.
PAPAZIN ÇAYIRI’NDAN ATATÜRK STADI’NA
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç, kulüp derneğinin önerisiyle Ülker Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadı’nın adını, 29 Ekim 2023’te Atatürk Stadı olarak değiştireceklerini açıklamıştı. 10 yaşından itibaren uzun yıllar Kadıköy’de yaşamış bir Fenerbahçeli olarak bu karar tüm camia gibi beni de çok sevindirdi. Çünkü büyük önder Atatürk, bu stadın arsa hikâyesinde de başroldeki isimdir. Bu vesileyle ilk kez 1984’te Haydarpaşa Lisesi öğrencisiyken bizi Fenerbahçe’de boksör yapmak için dil döken Fenerbahçeli bir boks antrenöründen kısmen dinlediğim stat hikâyesini hatırlatmak isterim. Yerin adı 1900’lerin başında Papazın Çayırı’ymış ve bu arsada ilk futbolu oynayanlar İngilizler, Rumlar olmuş. Sonra Sultan Abdülhamit’in doktoru Cemil Topuzlu’nun kurdurduğu Union Club’a (İttihat Spor) kiralanmış ve satılmış. İstanbul›daki ilk nizami sahalardan biri olarak 1909-1910 İstanbul Futbol Ligi’nin tüm maçları burada yapılmış. 17 Ocak 1909’daki ilk derbi maçını da maalesef Fenerbahçe’yi 2-0 yenen Galatasaray kazanmış. 1929’da İttihat Spor kapatılınca saha Millî Emlak İdaresi’ne devredilip Fenerbahçe’ye kiralanmış. 7 Ocak 1931’de de Cumhurbaşkanı kararnamesiyle saha Fenerbahçe’ye 9 bin liraya satılmış. Satış bedeli 10 taksit ödenmiş. Sonrası malum, İstanbul’un en güzel stadyumlarından biri haline geldi. Şimdi de adı, cumhuriyetimizi kuran büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün adıyla anılacak.