Dün büyümeye ilişkin iki önemli gösterge sanayi üretimi ve işsizlik verileri yayınlandı. Her iki veri de büyümenin gidişatı hakkında önemli bilgiler veriyor.
Ekim ayı sanayi üretimi yıllık bazda %3,1 azaldı. İmalat sanayiindeki daralma %3,3 olurken madencilik ve taş ocakçılığında %14,2 boyutunda gerçekleşti. İkinci çeyrekte %1,8, üçüncü çeyrekte %2,2 daralan sanayi üretiminin yılın dördüncü çeyreğine %3,1’lik bir daralma ile başladığını görüyoruz.
Makina ve teçhizat üretimi azalıyor
Verinin detayına baktığımızda, sermaye malı üretimindeki yıllık daralma %9,3 seviyesinde gerçekleşirken, aylık daralma %3,3 olarak görülüyor. Sermaye mallarının teknoloji içeriğine baktığımızda, en güçlü daralma yüksek teknoloji ürünlerde aylık bazda % 13,1, yıllık bazda %7,9 gerçekleşmiş durumda.
Türkiye ekonomisinin bu yıl içerisinde yavaşlama eğilimini net bir şekilde görüyoruz. Önceki birçok yazımızda da vurguladığımız gibi mevcut politika çerçevesinin en olumsuz etkiyi sanayide, ekonominin arz tarafında gösterdiğini izliyoruz. Özellikle sermaye malı, yani makina ve teçhizat üretimindeki daralma oranının yüksekliği ve bunun içinde yüksek teknolojili ürünlerin ortalamanın üzerinde daralma göstermesi yapısal dönüşüm anlamında en ihtiyaç duyduğumuz yüksek teknoloji ürünlerine dönüşümün pek de yolunda gitmediğini gösteriyor. Sermaye mallarındaki daralmanın aylık bir gelişme olmayıp son dönemde sürekli izlediğimiz bir özellik taşıdığını da vurgulamak gerekiyor.
Manşet işsizlik % 8,8
Ekim ayına ilişkin iş gücü istatistiklerine baktığımızda, mevsimsel etkilerden arındırılmış manşet işsizlik oranının %0,1 puan artarak %8.8 seviyesine ulaştığını görüyoruz. Bir önceki aya göre de mutlak rakam olarak 61 bin kişilik bir artışla işsiz sayısı 3 milyon 175 bin kişi olarak gerçekleşmiş görünüyor. Yılın ikinci çeyreğinden itibaren %2’li rakamlara inen büyüme oranlarına rağmen, işsizlik rakamlarının görece düşük seviyelerde kalmaya devam etmesi veya çok hafif artışlar göstermesi eleman bulmanın zorluğuna bağlı olarak işten çıkarmaların henüz güçlü bir eğilimde olmadığını da gösteriyor.
Ekonomide yavaşlama işgücüne katılımı arttırıyor
Turizm, tarım gibi mevsimselliği yüksek sektörlerin istihdama katkısının azalmaya başladığı bir ayda işgücüne katılımın 35,9 milyondan 36,1 milyona çıkması da ekonomideki yavaşlama ve reel gelir kayıplarına bağlı olarak hanelerin işgücüne katılma eğiliminde bir artışa işaret ediyor. Önümüzdeki süreçte bu eğilimin devam etmesini ve ekonominin yavaşlama süreci ile beraber işsizlik oranlarında artışı da beklemek çok yanlış olmayacaktır.
Geniş tanımlı işsizlik artıyor
Verilerde dikkat çeken önemli bir nokta da 2022 yılından bu yana işsizlik oranı %10’lardan %8’lere doğru inme eğilimi göstermesine rağmen, atıl iş gücü olarak tanımlanan geniş tanımlı işsizlik oranı, yani aslında son bir ayda aktif iş aramayıp iş bulursam çalışabilirim diyenleri ve kısmi çalışanları manşet işsizliğe eklediğimizde işsizlik oranının %20’lerden % 27’lere doğru tırmandığını görüyoruz.
Bu eğilim iş arama sürelerinin arttığını ve Türkiye’de gerçek işsizlik eğiliminin atıl iş gücü rakamlarında daha fazla ortaya çıktığını da gösteriyor. Üstelik ekonominin güçlü büyüdüğü 2022 -2023 yıllarında atıl iş gücünün yukarı yönlü eğilimi yapısal anlamda da ekonominin istihdam yaratma zorluğundaki artışı gösteriyor. Bu eğilimin bir nedeni de gençlerin iş seçme konusunda daha titiz olması ve aktif iş arayışını uzun zamana yayması da olabilir. Bununla birlikte %27’leri bulan atıl iş gücü oranının oldukça yüksek bir rakam olduğunu ve ekonomide yapısal ve sosyal anlamda bir soruna işaret ettiğini de görebiliyoruz.
Üretim aşağı, tüketim yukarı
Sonuç olarak, ekonomideki yavaşlamanın sektörel olarak en çok sanayi sektörüne yansıdığını, geniş tanımlı işsizlik rakamlarının da hem yapısal hem konjonktürel olarak artış eğiliminde olduğunu görüyoruz. Sanayinin %3 daraldığı bir ortamda ekonominin %2’lerde büyüme eğiliminde olmasının ana nedeni iç talebin, tüketim harcamalarının genele yayılır bir şekilde hala yeterince gerilememiş olması görünüyor. Ekim ve Kasım ayına ilişkin gelen konut, otomobil satışları, perakende satış verileri ve aynı zamanda tüketim eğilimi endeksleri bize iç talebin hala belli bir canlılığı koruduğunu gösteriyor. Enflasyonla mücadelede tam tersini, yani iç talep daha fazla zayıflarken dış taleple sanayinin toparlandığını görmemiz gerekiyor.