Mali İdare arabaları hiç sevmedi, bir türlü arabalara ısınamadı. Belki de gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerinin araba sahibi olmasını kıskandı.
Yıllarca serbest meslek erbabını yaya kuvvet olarak kabul ettik. Müşavirleri müşterilerine, avukatları adliyelere, doktorları hastanelere yürüyerek gidenler olarak gördük. Ancak bu kesimin bisiklet kullanması mümkündü ve bisikletlerini amortismana tâbi tutabiliyorlardı. Nihayet 5035 sayılı Kanun’la serbest meslek erbabının da araba alabileceği ve envanterine kaydedebileceği kabul edildi.
Ancak mükellefler binaları için ödedikleri emlâk vergisini gider yazarken, hiçbir zaman arabaları için ödedikleri motorlu taşıtlar vergisini gider yazamadılar. Bazı yılar bu vergiyi ek vergilerle iki kat öderken, onu da gider yazamadılar. Öte yandan mükellefler, envanterlerine aldıkları bina, buzdolabı, bilgisayar gibi kıymetleri tam olarak amortismana tabi tutarlarken, arabalar için kıst amortisman kuralı geldi. Adaleti sağlamak için ilk yıl ayrılamayan amortismanın, beş yıl sonra endekslenmeden gider yazılabileceği kabul edildi. Böylece adaletin sağlandığına inanıldı.
Nihayet, mükelleflerin arabaları ile pikniğe gidebileceği veya akşamları misafirliğe giderken arabalarını kullanabileceği hatırlandı ve gider kısıtlaması yöntemi icat olundu. Araba giderlerinin sadece %70’i gider yazılabilir hale geldi. Satın alınan arabalar için amortismana tabi tutulacak bedeli ve KDV ve ÖTV’nin gider yazılabilecek kısmı sınırlandı.
Üstelik bu sınırlamalar, Anayasa Mahkemesinin benzer konularda belirttiği şekilde adî karine ile değil, çürütülemeyecek kesin karine şeklinde yapıldı. Arabalarını 7/24 işte kullananlar, bu işten zarar gördülerse de kimse Anayasa’ya aykırılık savı ile dava açmadı (Açan varsa da benim haberim yok).
Sonra arabalar dolaylı vergiler için de önemli gelir kayağı oldu. Kullandıkları yakıtlar üzerinden alınan ÖTV ve KDV gibi vergiler, bütçe de önemli gelir kaynağı oldu. Mali idare buna rağmen arabalara ısınamadı.
Oysa arabalar başkalarına da gelir sağladı. Bankalar önce OGS sattı. Hepimiz alıp arabalarımıza taktık. Sonra dediler ki, OGS işe yaramaz HGS alıp takacaksınız. Onu da alıp camlara yapıştırdık. OGS’lerin üzerine bir bardak su içtik. Emin olun birkaç yıl içinde HGS’lerde kalkar, onun yerine UGS (Ulusal Geçis Sistemi) gelir. Bu defa HGS’ye su içeriz.
Şimdi yeni bir icat çıktı. Adı, UTTS (Ulusal Taşıt Tanıma Sistemi). Mali idare akaryakıt bayilerini denetleyemeyince, onlarla başa çıkamayınca, yine herkesin aklına arabalar geldi. Arabalara bir şeyler taktıralım, kayıp ve kaçağı önleriz dediler. Mükellefler şimdi (31.1.2025 tarihine kadar) arabalarını üç vida deliği ile deldirip, arabaya bir cihaz taktıracaklar.
Oysa akaryakıt istasyonlarına konulacak bir plaka tanıma sistemi ile çözülebilecek bir konuda elimizi mükelleflerin cebine uzattık. Hiçbir şey yapmayıp, AVM’lerin otoparkına baksaydık yeterdi. Arabalarımıza hiç bir şey taktırmadık, ama pek çok AVM otoparklarına giren arabaları tek tek biliyor, kalma sürelerini hesaplayıp, park bedelini tahsil ediyor.
Cihazı taktıran mükellef, arabası delinen mükellef, cihazın parasını ödeyen yine mükellef. Niçin ödeyecek, vergi kaybı olmasın diye. Vergi kaybını önlemek, idarenin değil de, mükelleflerin görevi imiş gibi. Madem mükellefler vergi kaybının önüne geçecek, madem mükellefler devletin denetim görevini üstlenerek, denetim örgütünün maliyetini azaltacak, o halde cihazın parasını da maliyenin üstlenmesi gerekmez mi?
Yapılan açıklamalara göre UTTS’nin geliş sebebi akaryakıt sektöründeki 15 milyar liralık vergi kaybıymış. Şimdi bunu önlemek için akaryakıt bayileri bir pompa hesabı ile yaklaşık 120 bin liraya sistemi kuracak, araç sahipleri de 2 bin 326 TL cihaz bedeli ödeyecek. Yaklaşık 29 milyon araca bu cihazın takılması düşünüldüğüne göre, demek ki yaklaşık 67,4 milyar para toplanacak. Yani maliye; “benim 15 milyar kaybetmemem için siz 67 milyar ödeyin” diyor. Bayağı kârlı bir anlayış. Üstelik bu miktar, genel bütçeye de girmeyecek, bütçe dışı bir gelir olacak.
Burada amaç vergi kaybını önlemek ise mükellef olmayanların araçlarına da 1.7.2025’ten sonra bu cihazın neden takılacağını da anlamak mümkün olmayıp, amacın sadece vergi kaybını önlemek olup olmadığı noktasında tereddütlere de yol açmaktadır. Bu iş giderek hazine ve işin üstlenicileri için ballı bir işe dönüşüyor gibi görünüyor.
Üstelik UTTS konusu, hiç de şeffaf bir süreçte ilerlemiyor. Basından izlediği kadarı ile yapılan ihaleler, ihaleyi alanlarla ilgili söylentiler de işin cabası.
İş bu kadarla bitmiyor, yeni araba alındığında veya araba değiştirildiğinde tekrar cihaz alınacak. Böylece cihaz satışında sürdürülebilirlik sağlanmış olacak. Sürdürülebilirliğe katkı olsun diye, birkaç seneye kadar UTTS’lerin MTTS’lerle (Milli UTS) ile değiştirilmesi zorunluluğunun getirilmesi de ihtimal dahilindedir.
Peki, cihazı taktırmazsanız ne olacak. Akaryakıt harcamalarını gider yazamayacaksınız. Neden? Çünkü Genel Tebliğ böyle. Oysa neyin gider yazılıp yazılamayacağı, matrah ile ilgili bir konudur. Kanunla belirlenmesi gerekir. UTTS olmadan alınan ÖKC fişlerinin gider yazılması yasağı, ancak Kanunla ihdas olunabilecek bir yasaktır.
2 bin 326 TL ödeyerek bu cihazı taktıranlar, bu bedeli doğrudan gider yazabilirler. Zira 9.900 liralık amortisman sınırının altındadır. Üstelik bu harcama, taşıt sahibinin, yakıt alımı veya aracın bakım yapılması gibi ihtiyari bir harcaması olmayıp, Mali İdarenin zorlaması ile Mali İdareye yardım olsun diye yapılan bir harcamadır. Üstelik mali idarenin, ilgili tebliğinde, ihdas ettiği bu zorunluluğa pek çok yasal dayanak göstermeye çalışması da bu harcamanın Hazine zorlaması ile yapıldığını göstermektedir. Bu nedenle % 70 sınırlamasının burada uygulanmaması gerekmektedir. Ama mali idareleri arabaları sevmiyor, o nedenle yakında % 70’i gider yazılabilir diye bir özelge çıkarsa şaşırmayın.