3 Haziran 2020 tarihli yazımızda, şirketlerin kullandıkları binek otomobillerine ilişkin olarak 2019 yılı sonunda çıkarılan 7194 sayılı Kanun’la getirilen ve 311 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliği (Tebliğ) ile detayları açıklanan düzenlemelerden bahsetmiştik. Özetle, söz konusu düzenlemeler ile kiralık araçların aylık kira bedelinin, aktifteki araçların amortisman tutarlarının vergiye tabi gelirden indirimine üst sınır getirilmiş, araçlara ilişkin giderlerin ise %70’inin vergiye tabi gelirden indirilmesine izin verilmiştir.
Kanun gerekçesinde neden böyle bir sınırlamaya gidildiği şu şekilde açıklanmıştır: “Mevcut uygulamada, işletme aktifine kayıtlı olup kazancın elde edilmesinde kullanılan binek otomobillerin amortisman başta olmak üzere bütün giderleri (motorlu taşıtlar vergisi hariç) kazancın tespitinde gider olarak kabul edilmektedir. Ancak söz konusu düzenlemenin gelir veya kurumlar vergisi mükelleflerince suistimal edilebildiği ve şahsi ihtiyaçlar için kullanılan binek otomobillere ait giderlerin de gelir veya kurum kazancından indirilebildiği görülmektedir.” Yani, kanun koyucu şirket araçlarının şirket işleri dışında kullanılmasının suistimal düzeyine ulaştığı gerekçesiyle bu araçların giderlerinin indirimini sınırlandırmıştır.
Maliye, daha önceden verdiği özelgelerde, şirket araçlarının şirket personelinin iş yerine geliş gidişlerini kolaylaştırmak maksadıyla toplu taşıma dışında tahsis edilen araçlar ile yönetim kurulu üyelerine bu sıfatları dolayısıyla tahsis edilen araçların, işle ilgili olarak kullanılmadıkları (işe geliş-işten dönüş. hafta sonu tatili, bayram tatili vb.) dönemlere ilişkin giderlerden şirket tarafından karşılanan kısmının net ücret olarak değerlendirilmesi gerektiği yönünde görüş vermekteydi. Bu görüş, şu anlama gelmektedir: Araçların işle ilgili kullanılan kısmı ücret olmayıp doğrudan gider yazılabilirken, işle ilgili olmayan kısmı çalışana sağlanan net ücret olup brütleştirilip (brüt tutar üzerinden gelir vergisi stopajı yapılıp) dolaylı olarak gider yazılabilir.
Özelgede yer alan işe geliş, işten dönüşün işle ilgili olup olmadığı konusu tartışmalıdır. Gelir Vergisi Kanunu (GVK)’nun 61. maddesindeki tanım uyarınca, ücretten bahsedebilmek için çalışana bir “menfaat” sağlanması gerekir. Çalışan, kendisine tahsis edilen aracı işle ilgili kullanıyorsa bir menfaatten bahsedilemez. İşe geliş-gidişi de bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Diğer taraftan, GVK md. 23/10. maddesinde, çalışanların toplu olarak iş yerlerine gidip gelmelerini sağlamak maksadıyla işverenler tarafından yapılan taşıma giderlerinin ücretten istisna olduğu belirtilmiştir. 7194 sayılı Kanun ile eklenen hüküm sonrasında ise işverenlerce taşıma hizmeti verilmeyen durumlarda, çalışılan günlere ait bir günlük ulaşım bedelinin 2020 yılı için 12 TL’lik kısmının gelir vergisinden istisna olduğu, bu tutarı aşan kısmın ücret olarak vergilendirileceği hükmü yer almaktadır. Kanunda, bu istisnadan yararlanmak için buna ilişkin ödemenin toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçlarının temini şeklinde yapılmasının şart olduğu belirtilmiştir. Nitekim Tebliğ’de, işverenler tarafından, hizmet erbabına a) Ulaşım bedelinin nakit olarak verilmesi, b) Ulaşım bedeli karşılığının, hediye kartı ve benzeri ulaşım harcaması dışında diğer alışverişlerde de kullanılabilecek ödeme araçları şeklinde verilmesi, c) Araç tahsis edilmesi, ç) Çalışılmayan günler için de ulaşım bedeli ödenmesi, d) İş yerlerine gidip gelmelerini sağlamak maksadıyla taşıma hizmeti verilmesinin yanında ilave olarak toplu taşıma kartı, bileti veya bu amaçla kullanılan ödeme araçları verilmesi durumlarında istisnadan faydalanılamayacağı açıklanmıştır. İstisnanın bu kısıtlayıcı şarta bağlanması kanaatimizce uygun olmamıştır. Örneğin, minibüsle, kendi aracıyla işe ulaşımı sağlayanlar istisnadan yararlanamayacaktır. Bu durum eşitliğe aykırıdır. Amaç, işe ulaşım giderlerini vergiden istisna etmekse, bu istisna belirlenen sınıra kadar resen ve seyyanen uygulanmalıdır. Diğer taraftan, 7194 sayılı Kanun ile eklenen söz konusu istisna maddesiyle birlikte, çalışanlara işe ulaşım için yapılan ödemelerin onlara sağlanan bir menfaat olduğu konusu netleşmiş oldu.
Peki, şirket üst yöneticilerine, yönetim kurulu üyelerine makam aracı tahsisi uygulaması son düzenlemeler sonrasında nasıl değerlendirilmelidir? Son zamanda yapılan vergi incelemelerinde, çalışanlara tahsis edilen makam araçlarına ilişkin giderlerin (kira, yakıt vb.) çalışanlara sağlanan bir ücret olduğu yönünde raporlar yazılmaktadır. Bu raporlarda araç kullanımının ne kadarının işle ilgili, ne kadarının özel kullanım olduğu noktasında bir tespit bulunmayıp toptancı bir yaklaşımla bu giderlerin tamamının çalışana sağlanan net ücret olduğu yönünde eleştiri yapılıp gelir vergisi stopajı ve damga vergisi tarhiyatları yapılmaktadır. Söz konusu makam araçları, şirketler açısından birer prestij göstergesi olarak ve temsil amacıyla tahsis edilmektedir; dolayısıyla bir anlamda temsil ve ağırlama gideri olarak değerlendirilmelidir. Artık bu yönde ticari ve iktisadi bir teamül oluşmuştur. Bu araçlar tahsis edilirken de genellikle yakıt ve kilometre sınırlaması uygulanmaktadır. Bu sınırlar da çoğu zaman araçların işle ilgili kullanılmasını gerektirecek kadar olmaktadır. Bu noktada, makam araçlarının işle ilgili kullanılmadığını ispat yükü, Vergi Usul Kanunu’nun 3. maddesinde yer alan “İktisadi, ticari ve teknik icaplara uymayan veya olayın özelliğine göre normal ve mutad olmayan bir durumun iddia olunması halinde ispat külfeti bunu iddia eden tarafa aittir.” hükmü gereği, İdareye (incelemeyi yapan vergi müfettişine) düşer. İdare, aracın özel işte (ne kadar) kullanıldığını ispatla mükelleftir.
7194 sayılı Kanun ile yapılan düzenleme gerekçesiyle birlikte değerlendirildiğinde, kanun koyucunun şöyle bir zımni kabul yaptığı düşünülebilir: Makam araçların işle mi ilgili, yoksa özel ihtiyaçlar için mi kullanıldığını tespit etmek zor olduğundan genel giderlerin %70’inin, kira ile amortismanın ise belirtilen sınıra kadar olan kımı işle, aşan kısımlar ise özel kullanımla ilgilidir. Bu kabulün sonucu ise, kanunen cevaz verilen sınıra kadarlık giderlerin doğrudan indiriminin yapılacağı; aşan kısımların ise çalışana sağlanan net ücret olarak kabul edilip brüt tutarının ücret olarak gider veya maliyet olarak dikkate alınabileceğidir. Bu durumda, %70’i aşan kısmın KDV dahil tutarı net ücret olacaktır. Yani aşan kısmın KDV’si giderleştirilebilecektir. Makam aracı olmayan binek otomobilleri açısından ise kanuni sınırları aşan giderler ücret olarak değerlendirilmeyeceğinden giderleştirilmesi mümkün olmayacaktır. Tebliğ’de bu konuya ilişkin net bir açıklama olmadığından 7194 sayılı Kanun sonrasında ortaya çıkan bu durumun açıklığa kavuşturulmasında fayda bulunmaktadır.
Kanundaki bu sınırlamalar sonrasında, şirketlerin artık daha az binek otomobili satın alacağı/kiralayacağı, en azından lüks araç kullanımını azaltacağı düşünülebilir. Zira vergi indiriminin kısıtlanması sonrasında vergisel avantaj azalmıştır. Ayrıca, yukarıda izah ettiğimiz belirsizlikler ve avantajların azalması nedeniyle işverenler makam aracı uygulamasından vazgeçebilirler de. Bu durumda, araç kirasıyla, amortismanla, kısıtlamayla uğraşmak yerine, madem bu konu biraz da prestij ve temsil işi, o zaman kiralamayı çalışanların yapması ve kira tutarlarının çalışanların maaşlarına eklenmesi bir çözüm olabilir. Alternatif olarak şirketlerin araçları kendi çalışanlarına kiralaması, kira bedeli kadar da çalışanın maaşına ekleme yapması düşünülebilir. Böylece araçlar tamamen veya kısmen kiralandıkları için gider kısıtlamasına da tabi olmayacaktır. Ancak bu uygulamanın kanuna karşı hile eleştirisi riski taşıdığını da belirtmek gerekir.
Sözün özü: Demokraside çareler tükenmez.